
Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Leyla Karataş 1960 yılında Niğde’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Ankara Turizm Ticaret Yüksek Öğretmen Okulu’nu sağlık sorunları nedeniyle 3. Sınıfta bırakmak zorunda kaldı.
Yayıncılık sektöründe uzun yıllar yönetim, pazarlama ve muhasebe bölümlerinde çalıştı, emekli olduktan sonra kendine ait özel işletmesinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Şiir ve denemeleri 2017 yılından beri sanat dünyasının önemli sitelerinden biri olan www.asanatlar.com isimli sitede düzenli olarak yayınlanmaktadır. Aynı sitede 2021 yılı Nisan ayı itibarıyla mini öyküleri yayınlanmakta.
İlk kitabı ‘’Yaza Daha Çok Var Çocuk’’ isimli şiir kitabı 2021 yılının Mart ayında Klaros Yayıncılık tarafından yayına hazırlanmıştır. iki şiir kitabı ve bir öykü kitabı yayına hazırlık aşamasındadır.
Seçkin Zengin tarafından değerli yazarların denemelerinin toplu olarak “Nasıl Sosyalist Oldum’’, “İlk Göz Ağrım’’, “Anam Babam Usulü’’, “Şeytan Diyor ki’’, ‘’Oyuncak Kasabası’’, ’’Yüzleşme (Vicdanımın Sesi)’’, ’’Fenerbahçe’miz’’ isimleri ile Klaros Yayıncılık tarafından yayına
hazırlanmış seçkilerde gerçek yaşam zamanlarından alınmış kesitleri içeren denemeleri yer almaktadır.
Şiir ve düz yazı çalışmaları halen devam etmektedir. 2021 yılı Çayyolu Dergisinin Mayıs sayısında ‘’ Gece Kız’’ Temmuz Ağustos sayısında ‘’Tüm Hesaplar Benden Olsun’’ ve 2021 yılı Mart ayında Nif Sanat Dergisinde ‘’ Göçer Gecenin Göçü’’ isimli şiirleriyle yer almıştır.
LEYLA KARATAŞ’IN ŞİİR HAKKINDA DÜŞÜNCELERİ ;
Şiir sözcüklerle iletişim kurmak sanatıdır bence. Şiir basitten başlayarak ilerleyen bir sistem
gibi öğrenilmez. Aslında duygu selidir, içinde yer almayan birçok kelime ile birlikte yoğunlaşarak
ortaya konan temadır.
Hayat verdiğimiz cümleleri yaşatma sanatıdır. Şiir bazen bir ölçüdür, bazen tutku, bazen renk, akıştır.
Evdir, duvardır, pervasız arsızca yaşanan aşktır.
Şiir deniz derya duygulara tutsak kelimelerin yaşam biçimidir. Sanattır

ARADIM GECE BOYU YOKTU GÖLGENİZ
Gece bitti yalpalıyor zaman
Sade kahve kokusunda saklanırken telveler
Sigara dumanında hareli düşler
Dolar hınca hınç masalar sandalyeler
Aradım gece boyu, yoktu gölgeniz
Boşa dolar boşalır, tahta masalar
Kadehimde ağlar kahır kokusu
Ne mey anlar halimden
ne de kahvenin tortusu
Vazolarda sahte al güller
Aradım gece boyu yoktu gölgeniz
Karşımdasın boş sandalye boş masa
Kadehlere yansır sarhoş bakışlar
Kime sorsam gören olmamış
Islak zeminlerde kayıyor hayat
Gül koymuşlar vazoya tıpkı sen
Aradım gece boyu yoktu gölgeniz
**
İSTANBUL AĞLAR
İstanbul ağlar
Yanıyor içime düşen alaz
Elim yanağıma her dokunduğunda
Gözlerimden akıyor sahipsiz anılar
Bin bir kere ölsem denizinde
Kaybolsam köpük köpük
Ah ah
Sazlıklara üşüşen o koku
Ruhumda utanır beyaz ölüm
Hatırama konar mutsuz martılar
Üzgün hasta balıklar
Sarıya açılırken tüm kapılar
Uzun bir vedaya sızar sessizlik
Toprak aç toprak kimsesiz
Ayak izleri susar su kirlenir
Ağır lekeli kaldırımlara düşer umut
Uçar kanatlar
İstanbul’ dur o
İstanbul ağlar
**
DİDEM MADAK’ A
Kimselere sormadım
Koparılmış bir çiçeğin mutluluğu gibi midir aşk
Hiç ölümün mutluluğu olur mu deme bana Didem
Olur
Dalında ölümü beklemektense
Bir sevda dilinde hızlansın varsın o dökülüş
Sormadım
Bir çiçeğin koparılışındaki dili titrek
Eli kanlı, yüreği çırpınan o kelebeği gördün mü hiç
Sana uzatana kadar elini
Varsın yaprakları dökülsün toprağına
Sen nasılsa kurutursun onları