MAHİYE MORGÜL

Lahanaya Dadanan Sümüklü Böceği Bahçeden Nasıl Kestim

Son yıllarda Rize’de lahanaya dadanan kabuksuz sümüklü böcekler bahçeci kadınlarımızı bezdirdi. Bu sene bizim sahilde kayaların kenarındaki küçücük bahçeme de sümüklü böcek dadandı. Yeni diktiğim fidanların ilk filizlerini bile yediler.

Bir çaresi olmalıydı. Değişik yöntemler denemeye başladım. En sonunda toprağını Andon probiyotik gübreyle beslemeye karar verdim. Sinekleri kovduğuna göre onu da kovabilir diye düşündüm, yanılmadım. Aynı yere önce probiyotik gübre fısladım, sonra yeni fidanlar diktim. Havalar güneşli gidiyor, ben de sabah akşam serin saatlerde gidip suluyorum.

 Baktım filiz verdiler ve bahçede böcek de yok. On gündür iyi gidiyor.

Sonucu gübrenin mucidi Habib Koçal’a anlattım. Benden bu sonucu Rize Ziraat Odası Başkanı Bünyamin Arslan’a bildirmemi rica etti. Başkanın kardeşiyle yakın görüşüyorum, kardeşi vasıtasıyla kendisine ilettim. Tarım İl Müdürü Murat Genç de tesadüf Cumartesi sabahı atletizm sahasına yürüyüşe gelmişti, selamlaştık ve ona da söyledim. İlgili mercilere böylece bu bilgiyi ulaştırmış oldum.

Şimdi hobi bahçemi birkaç metrekare daha büyütmek üzere kolları sıvadım, çimenlerini yoldum ve çürütmeye bir kenara yığdım. Toprağı eşeledim, taşları temizledim. Kaya üstü olduğu için sürekli çay taşları çıkıyor altından. Toprağı havalandırdım ve üzerine Andon biyogübre fısladım. Ertesi gün (akşam serin saatte) lahana tohumu ektim. Bu kez fidandan değil tohumdan yetiştirip deneyeceğim. Ama olacak, eminim.

Rizeli bahçeci kadınlara hediyem olsun. Andon probiyotik gübreyle lahanalarınızı sümüklü böcekten kurtarabilirsiniz. Böceği öldürmüyor, sadece bahçeden uzaklaştırıyor. Çünkü ana maddesinde bir tür sirke var.

Şöyle demeliyim: Eğer bir bahçede lahanalara dadanan sümüklü böcek kesilmişse bilin ki o bahçeye Mayana’nın eli değmiştir! Ya da Habib Koçal’ın kestane balıyla besleyerek ürettiği Andon patentli probiyotik gübre o bahçeye değmiştir. Haydi güle güle kullanın.

Havalar müsait, sabah 7.30 da bahçedeyim. Sadece lahana değil, bir avuç da yer fasulyesi ektim, 40 günde veriyor. Bir avuç da bamya ektim. Onlara da bakıyorum.

Sonracığıma… Üç yıl önce atletizm sahasının etrafına diktiğim üzüm asmalarına bakıyorum, bazıları ilk üzümlerini verdi. Onların sağına soluna kadife çiçekleri diktim, gülhatmi tohumu ektim, onları da suluyorum. Saat 9.30 da kayalardan denize giriyorum. Deniz bu noktada şimdilik temiz. Çıkınca gözlerime Andon probiyotik şuruptan fıslıyorum. Çünkü geçen yıl denizden sonra göz iltihabım tekrarlamıştı, böyle önlem alıyorum.

Bu sabah denizden çıktıktan sonra kayalarda mini kahvaltı yaptım; bir dilim ekmek, bir avuç karayemiş! Hani kıtlık yıllarında halkımız böyle yapmıştı, anlatılır ya… Denemek istedim. Çekirdeklerinde çok daha fazla besin vardır, bilen bilir, ben de yazdım, orada kırdım ekmekle ve kendi meyvesiyle yedim, ağzım hiç acımadı, şaşırdım. Bunu da denemiş oldum.

Koca sahilde benden başkası yoktu. Deniz sefası üstüne karayemişle kahvaltı… Can geldi bana, bahçede bir saat daha çalıştım…

Eve gelince armut sirkesine kurduğum sirke katığından atıştırdım. Birkaç gün önce içine kattığım haşlanmış kılçıksız taze yerli fasulye, taze biber ve taze salatalık (atici) yeme kıvamına gelmişti. Bereket aşı oldu. Bitmeden yenisini üzerine katabiliyorum. “Sirke Katığı” adıyla örtüşüyor.

Küpün suyu azalmıştı. “Küp suyunu çeker azar azar” şarkı sözü değil, gerçekmiş.

Yedikçe azalıyor. Küpün içine ham armut ile yaptığım sirkeden ekledim. Bunu da ilk deniyorum. Üç hafta kadar önce, büyük fırtınada ham armutlar yere dökülmüştü, kıyamadım, aldım yıkayıp doğradım sirke kurdum, üç hafta sonra olmaya başladı. Bembeyaz sirkeye dönüşmekteydi. Mantığımla, eğer yemyeşil taş gibi doktor armuduyla oluyorsa, taze sert yeşil armutla da olurdu.

Oldu. İşte o yeni sirkeyi suyu azalan küpe ekledim. Şimdi ona bahçeden yeşilbiber, domates, salatalık, haşlanmış pazı, yeniden sarımsak ve kaya tuzu ile beraber eklemeye başladım.

Ancak bu mevsimde sirkeye katmak için taze lahana bulamıyorum. İkizdere’de  varmış, Ancer köyünün lahanası her mevsim taze oluyormuş, bir gidip gelen bulursam bir bağ sipariş vereceğim. Getirene bir kavanoz sirke katığı hediye veririm.

Ham armudun çekirdeği dikkatimi çekti, tıpkı taze salatalık çekirdeği gibi bembeyaz oluyor. Eğer B-17 vitamini (hücre yenileme özelliği var) en fazla armut çekirdeğinde varsa, onun taze olanında çok daha fazla olması gerekir diye düşündüm. Doktor armudu da öyle, dalında hiç olgunlaşmıyorsa, onun sirkesinde armut pişiyor ama dağılmıyorsa (sirke katığı yerken armudun dilimleri de yeniyor), bunda çok özel bir hayat iksiri olsa gerek diye düşündüm.

 Şimdi ham armuttan yaptığım sirkeyi kattım küpün içine. Suyu da çoğaldı, ne güzel…

 Hımm.. Galiba 40 yıl önceki bağırsak ameliyatımdan sonra oluşan eski deri lekeleri  yok olmaya başladı. Sanırım çok yönlü probiyotik beslenmemin ve banyodan sonra sirkeli su dökünmenin faydası olmuştur.

Pıhtı atmaya karşı sirkeli suyla kol boylarına masaj:

Geleneksel şifa bilgileri toplamaya başlayalı beri farklı sirke yapımından sirkenin şifa olarak farklı kullanımlarına kadar çeşitli bilgiyle karşılaştım.

Örneğin, kırk yaş üstü erkeklerin en çok korktuğu pıhtı atmaya önlem için sirkeli suyla kollarına ve bacaklarına masaj… Armut sirkesi tercih olunur. Haricen kullanımda en iyisi beyaz sirkedir, onun da en iyisi armut sirkesidir.

Sirkenin deri üzerinden emilimle kana geçişini sağlamak, bu suretle damarlarda yağ birikmesini, damar sertliği ve pıhtı atmayı önlemek mümkündür. Sirkeyi sulandırarak, kol ve bacak boylarına, avuç içiyle masaj yaparak sürmek, bunu her gün bir defa tekrar etmek önerilir. Bu sayede damarın içindeki birikmiş yağsı tabakayı eritebiliyoruz.

 Ayrıca, banyodan sonra sirkeli suyla, azar azar, ağıza, buruna, gözlerine, kulak içine ve dışına, kulak altı lenf boylarına, koltuk altına, kasıklara, basura, dizden aşağı varislere, ayak parmaklarına (kaşıntı ve mantara, ayaklarda ödem ve kızartıya) ve kalan son suyu da tepenize döküp, durulama yapmadan kurulama yaparsanız, alacağınız katmerli şifayı siz düşünün.

 Eklemek isterim: Sinek ısırığına, serçe parmağınızın ucuyla bir damlacık sirke…

Sahillerde sinek dadanmış çay bahçeleri, düğün salonları var. Oralardaki satış büfesinde küçük bir şişe sirke bulundurmayı öneriyorum. Sirkenin çeşidi önemli değil, yerli ev yapımı olsun yeter. Müşteri rahat rahat çayını içer ve ondan sonra hep oradan alışverişi tercih eder. Sirke velinimet oluverir. Bu amaçla, sahilimizdeki bir restorana, bir de düğün salonuna küçük bir şişe sirke hediye götürdüm.

 Çay tarlalarında kolları yarı açık çay toplayanlara da öneriyorum. Ben de onlardan öğrendim zaten. Çaya, çimene, bahçeye gidenlere, açık kalan yerlerine evden çıkmadan önce sirkeli su sürmeleri önerilir.

Bu arada; bizim sahilde bisiklet ve yürüyüş yoluna geçen yıl sağlı sollu dikilmiş yaban elmaları bu sene ilk meyvelerini verdi. Boyumun yettiği dallarından uzandım bir iki avuç topladım ve sirke kurdum. Çok değerlidir. Nasıl ki armudun yabanisi olan alıç sirkesi çok değerliyse, yabani elmanın sirkesi de öyledir. Çekirdekleri bile kıpkırmızı. Birazını komposto kaynattım, suyunu soğukluk olarak su ekleyerek içiyorum. İçine tarçın kabuğu ve limon dilimleri attım, biraz da şeker. Hazır meşrubatları en çürük meyvelerden yapıyorlar, bilinir.

Bir konu daha var; sarımsak kokusuna yılan yaklaşmaz. Bunu eski yaylacılar bilir.

Karadenizli yaylacı annelere bir öneri de Akdeniz’in Yörük annelerinden.

Çocuğunuzu kuzu gütmeye gönderirken boynuna içinde sarımsak olan bir mendil bağlayın; bir ağacın gölgesinde uyumak isterse, sinek, yılan, akrep, vb haşere çocuğunuza yaklaşmaz.

Ben de, sirke katığı küpünü avluya koyduğumdan beri evde karınca da yok, sinek de yok. İtalyan yazar Leo Busgaglia, Sevgi adlı romanında “Beni en çok annem severdi, çünkü okula giderken bile boynuma sarımsaklı mendil bağlardı” diye yazmıştı. Arkadaşları onun kokusundan uzaklaşırlarmış, ama “arkadaşlarım hep hasta olurlardı, ben ise hiç hasta olmadım” diye yazdı.

Eskiden, çocuğa sevgi, onu koruma kültürüyle gösterilirdi, şimdiki gibi çocuğa aldığı plastik barbi oyuncaklarla değil. Evinde sirke yapmayı da, sirkeli suyla ev temizliği de, sirkeli suyla boy abdesti almayı da bilmez o anneler. Kayıp kuşaklar bunlar.

Bari lahana bahçelerini sümüklü böcekten kurtarayım.

Kültürel değerler diye müfredata bir şey koymuşlar, her dersin kitabında o dersin kültürünü hiç ediyorlar. Ama sağlıklı yaşam kültürü diye MEB ders kitaplara hiç konu yok. Sağlıklı aile için 1970’lerin Aile Bilgisi dersini geri koysalar o bile yeterdi.

Şimdi, Rize’de İmam Hatip okumuş Erzurumlu bir eğitim bakanımız var. Hangi bakanın döneminde müsteşarlık yapmışsa, hangi kitapların içini ne zaman boşaltıp yerine ne koyduklarını en iyi kendisi bilir. Müsteşarmış MEB’da. Mahallemin ilkokulunda okumuştur, kendisine şifa hanhediye göndereyim, belki Aile Bilgisi dersini geri koymayı düşünür.

Rize’den geleneksel şifa bilgileri dosyasına noktayı koyduğum zaman Rize Ziraat Odası bunu basacak. Başkan Arslan kitap olarak basmayı kendisi teklif etti. Ücretsiz dağıtmak şartıyla evet dedim, tamam dedi.

Umarım ve dilerim bu kadim bilgiler çok insana ulaşır.

 23.7.2023 -Rize

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.