1700’lü yılların başlarında Suudiler, Arabistan’ın doğusundaki Riyad kasabasının yakınlarında, 25-30 hanelik Diri’ye köyünde yaşamakta olan, küçük bir aşirettiler.
1744 yılı aile için bir dönüm noktası oldu. Kendini 13’ncü yüzyılda yaşamış olan Harranlı İbn-i Teymiyye’nin takipçisi olarak takdim eden ve Ehl-i Sünnet’e aykırı fikirlerinden dolayı babası Abdulvehhab ve kardeşi Süleyman’la bile çatışan Muhammed bin Abdulvehhab (1703-1792); fikirlerini yaymak için 1744’te Riyad kasabası yakınlarındaki Dir’iyye köyünde oturan Muhammed bin Suud’un yanına gelir. Suudi emirin çevresini etkilemeye başlar.
Emir, başlangıçta Muhammed bin Abdülvahhab’ın karşı çıkmasına rağmen, eşi ve çevresinin ısrarları sonucu ikna olur ve Muhammed bin Abdulvehhab ile günümüze kadar devam edecek olan bir anlaşma imzalar. Günümüze kadar devam eden anlaşmaya göre, Muhammed bin Suud, Muhammed bin Abdülvahhab’ın öğretilerini, dini anlayışını savunacak; Muhammed bin Abdulvehhab da Suudilerin siyasi egemenliği için çalışacaktır.
Birlikteliklerini pekiştirmek için, Muhammed bin Abdulvehhab’ın kızı, Muhammed bin Suud’un oğlu Abdulaziz’le evlendirilir. ‘Vehhabilik’ anlayışı yayıldıkça, Suudilerin çevresi de genişlemeye başlar. Vehhabi anlayışına sahip bedeviler vahalara yerleştirilir ve kısa bir zamanda Suudiler bölgenin en etkili gücü haline gelir. Muhammed bin Suud 1765’te ölür, yerine Muhammed bin Abdulvehhab’ın da damadı olan oğlu Abdulaziz geçer.
Ehli Sünnete, özellikle de sufilere ve Şiilere karşı olan Vehhabiler, kendileri dışındaki herkesle çatışmaya başlarlar.1800 yılında ticaret ve tebliğ amacıyla Kerbela ve Necef’e giden Vehhabilerden 300 kişi bağnaz Şiilerce öldürülür. İntikam için yola çıkan Vehhabiler 20 Nisan 1801’de Kerbela törenlerinin sona ermesi üzerine yorgunluktan ve bitkinlikten gece yatmakta olan 5 bine yakın Şii’yi öldürürler.
Bir yıl sonra 1803’te ise Şii bir derviş Riyad’da, Abdülaziz bin Muhammed bin Suud’du çadırında öldürür, Abdülaziz’in yerine oğlu Suud geçer.
1806’da Mekke ve Medine’yi ele geçiren Vahhabi Suudiler, sahabe mezarları ile türbeleri tahrip ettiler. Müslümanlar arasındaki her türlü çatışmayı sadece Batılıların tahrikleri ve oyunları ile izah etmeye çalışanlar için ibret verici olaylardır.
1806’da Osmanlı hâkimiyetini hiçe sayarak Hicaz’ı işgal eden ve Mekke Emiri’ni kovan Suudileri, Hicaz’dan çıkarmak için Osmanlı; Mısır’daki Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan yardım ister.
Kavalalı, oğlu Tosun Paşa’yı gönderir ve Vehhabiler 1813’te Hicaz’dan çıkarılır. Suud bin Abdülaziz 1814’te ölünce yerine oğlu Abdullah geçer ve Abdullah tekrar Hicaz’a saldırır. Bir kez daha Suudilerin üzerine yürüyen Tosun Paşa 1816’da ölünce, Kavalalı Mehmet Ali Paşa diğer oğlu İbrahim Paşa’yı Hicaz’a gönderir. 2 Mayıs 1817’deki savaşta Vehhabiler yenilir ve kendi bölgeleri olan Riyad’a çekilir.
6 Eylül 1818’de, Muhammed bin Abdülvahhab’ın torunu Dir’iyye Kadısı Süleyman bin Abdullah, Abdullah bin Suud, 4 oğlu ve yakınları; İbrahim Paşa tarafından Riyad Dir’iyye’de ele geçirilerek, Kahire’ye götürülür. Bir müddet Kahire’de tutulan asiler, gemiyle İstanbul’a gönderilir. 14 Aralık 1818’de, Haliç’te Defterdar İskelesi’ne yanaşan gemiden çıkarılan tutuklular, Eyüp Sultan’dan elleri, ayakları ve boyunları çifte zincirli bir şekilde; Divan Yolu’ndan geçirilerek, Babı-ali’ye götürülür ve sadrazamın huzuruna çıkarılırlar.
Halka teşhir edilen Suudilerin ifadeleri alınmak için Bostancı başına teslim edilirler. 3 gün ifadeleri alınıp, mahkeme edildikten sonra; Beyazıt’taki Eski Saray’da cirit ve Mızrak oyunları seyretmekte olan Sultan 2. Mahmud ‘un huzuruna çıkarılırlar.
17 Aralık 1818’de, 2’inci Mahmud ’un huzurunda Bostancı başı Halil Ağa tarafından başları kesilerek idam edilirler. İdam edilenler arasında Muhammed bin Abdülvahhab’ın torunu Abdullah bin Abdullah da vardır.
Abdullah bin Suud ’un kesik başı, Topkapı Sarayı’nın surlarında teşhir edildikten sonra Sarayburnu’ndan denize atılır. Suudilerin isyanı bastırıldıktan sonra aşiretin başına Abdullah’ın sağ kalan oğullarından Türki geçer ve 1824’te Osmanlı kuvvetlerini sürerek, Riyad bölgesini tekrar egemenliği altına alır. Görüldüğü üzere Suudiler neredeyse yarım asra yakın Osmanlı’ya isyan etmişler, bu düşmanlıkları da halen devam etmektedir.