MUSTAFA HÜSEYİN USLU

Adnan Menderes’in idamı halkın tercihi miydi?

   Böyle bir soruyu sormak biraz tuhaf karşılanabilir!

Çünkü 27 Mayıs 1960 günü Türk Silahlı Kuvvetlerinin tamamını temsil etmeyen 38 kişilik Milli Birlik Komitesinin darbe yaparak idareyi ele geçirdikten sonra; içlerinden 14 kişiyi de, saf dışı bırakarak yurt dışına sürgüne göndermesiyle kalan 24 kişiyle kurdukları Yassı Ada Mahkemesi tarafından verilen ve temyizi de mümkün olmayan kararlarla ülkenin Maliye Bakanı Hasan Polatkan  ve Dışişleri Fatih Rüştü Zorlu’nun idam kararları; 16 Eylül’de; Adnan Menderes’in idamı da 17 Eylül 1961 günü gerçekleştirilmişti.

Değişik bakış mantığı ile idamlar için farklı bir soru akla getirebilir.

Evet…

İhtilal öncesindeki idarede bulunanlar yargılanırken neler oldu? Önce yargılamadaki başlıca suçlamalar nelerdi? Buna bakalım:

1- Örtülü ödenek paralarını zimmete geçirmek,

2- İstanbul ve İzmir’de yaşanan 6-7 Eylül Olayları’na önceden haberi olduğu halde müdahale etmemek,

3- Kanuna aykırı olarak İstanbul Üniversitesini bastırmak ve halka ateş açtırtmak,

4- Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,

5- Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,

6- Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek

7- Kırşehir’in haksız olarak ilçe yapmak,

8- Yargı bağımsızlığının ihlal etmek,

9- Tahkikat Komisyonu’nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatmak,

10- CHP’nin mallarına “haksız” yere el koydurmak,

gibi, en azından ona yakın madde de belirtilen nedenlerle suçlanmaktaydı.

Ayrıca; 1952’de NATO’nun isteği üzerine komünizme karşı gayri nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kurulması,

   1954 yılında Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verilmesi,

   Cezayir’in Fransa sömürgesine karşı yaptığı kurtuluş savaşı sırasında Fransa’yı desteklemesi,

   gibi suçları da vardı, ancak Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in isteği ile hiç gündeme getirilmedi. 

Yargılalama safhasına girmeye lüzum görmüyorum. Zira, yazı başlığımızın konusundan anlaşılacağı üzere asıl incelenmesi gereken konu başka.

Yine, idamların önlenmesi için Milli Birlik Komitesi Başkanı ve sonra da Cumhurbaşkanı olan Cemal Gürsel’e idamların yapılmaması için mektup yazan; İsmet İnönü ile Milli Birlik Komitesinde 14’lerin başını çeken ve Yurtdışına sürülen Alparslan Türkeş’in mektubu bahsetmeyi de lüzumsuz buluyorum. Çünkü o mektuplar da, idamı engelleyemişti. Fakat asıl incelenmesi gereken toplumsal psikoloji konusu şudur:

Demokrat Parti kurulduktan sonra seçime girdiği 2. Seçimde olan 14 Mayıs 1950’de yüzde 53.3 oranında; 2 Mayıs 1954’de yüzde 56.5 oranında; 27 Ekim 1957 seçimlerinde yüzde 47.8 oy almıştı. Halk çoğunluk olarak DP’ye oy vermişti.

Buna karşılık, 9 Temmuz 1961 tarihli Anayasanın kabulü için yapılan halk oylamasında yüzde 61.7 evet; yüzde 38.3 hayır oyu çıktığını görüyoruz.

Peki referanduma sunulan Anayasayanın kabulü için; yüzde 38.3 evet oyu, yüzde 61’7 güvensizlik olarak; hayır oyu çıksaydı tek istiklal madalyalı T.C. Başbakanı olan Adnan Menderes acaba idam edilebilir miydi ? Kuvvetle inanıyorum, ki Milli Birlik Komitesi şaşkına döner, idamları yerine cesaretini gösteremezdi !

Asıl sorun burada..

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.