Daha önce şöyle demiş ve şunları sormuştuk:
“Türkiye’nin İslâm/Arap dünyası liderlik projesi; Arapların Osmanlı dönemini bizim gibi algılayıp hatırlamamaları yüzünden pek değil hiç tutmamıştır.
O halde alternatif olarak Fener’i kullanıp İstanbul’un, bir şekilde Ortodoks dünyasının merkezi yapılma projesi mi düşünülmektedir?…Türkiye mi, İstanbul’u Vatikan’a alternatif bir merkez yapmak için Fener’i kullanıyor yoksa ‘fesat ocağı’ (NUTUK: G.M.K.Atatürk) Fener’in kendisi mi Lozan’ı ihlâl ederek ellerini/kollarını her yere uzatmaya çalışıyor? Rus, Ukrayna, Kıbrıs Rum Ortodoks kiliselerinin ‘merkez’ Fener’e karşı takındıkları tavır nedir acaba? Fener birleştiriyor mu, yoksa parçalayıp bölüyor mu? Bu tavır, Türkiye’nin komşusu ve bölgesel müttefiki Rusya ile olan ilişkilerine nasıl yansıyor?”[i]
Ve acaba Fener’in ekümenik olma çabasını görmezden gelmek, telif hakkı tamamen Amerika’da olan BOP’un senaryosunda yer alıp dayatılan bir proje mi?
Peki bir şekilde Suriye, Irak, Kafkaslar, Libya, Katar, Somali ve Sudan’da “bulunup” güç sergileyen Türkiye; yanı başındaki Ege’de 19 adasının göz göre göre işgalini; işgalci “Ortodoks” olduğu için mi görmezden geliyor?
Bu bigânelik, Fener aracılığı ile Yunanistan’ın kilit aktör olduğu varsayılan Ortodoks dünyasını şekillendirmeye yardım edeceği düşüncesinden mi kaynaklanıyor?
O zaman iki soru;
1.Yunanistan gerçekten Ortodoks dünyasında kilit aktör mü? 2.Fener, Türkiye’nin kontrolünde, Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda mı hareket ediyor?
Elbette Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde etnik kimliği ve aidiyetinden dolayı hiç kimsenin kendisini öteki hissetmeyeceği bir ortam oluşturulması için gereken tüm adımlar kararlılıkla atılmalı ve nefret suçlarına ve ayrımcılığa asla müsamaha gösterilmemelidir.
Fakat Fener de aynı düşüncede midir yâni kendisini herkesle eşit mi hissetmektedir yoksa kendini bir tık yukarıda, “eşitler arasında birinci” ve “üstün” mü hissetmektedir?
Yunanistan Anayasası’nın Üçüncü Maddesi aynen şöyledir;
“Yunanistan’da hâkim din İsa’nın Doğu Ortodoks Kilisesidir. Kendi başı olarak Hazreti İsa’yı tanıyan Yunanistan Ortodoks Kilisesi, İstanbul Büyük Kilisesi ve İsa’nın diğer her Kutsal Apostolik Kilisesi ve Meclis (Sinod) kuralları, kutsal gelenekler ve dogmalarla ayrılmaz bir bağlılık içindedir”.
Özetle Yunanistan, “İstanbul Büyük Kilisesi”ne bağlıymış…
O halde… Türkiye’de bulunup, bir Türk kurumu olması gereken ”İstanbul Büyük Kilisesi”…
Türkiye adına hareket edecekse, kullanılacaksa, faaliyette bulunacaksa, Türkiye’nin çıkarlarını koruyacaksa…
“Bağlısı” Yunanistan’a neden “Ege’deki Türk adalarından çekil”; Güney Kıbrıs Rum’una da “Türk’e saldırma” dememektedir?
Yoksa…
Türkiye Cumhuriyeti yasaları çerçevesinde idarî açıdan, Eyüp Kaymakamlığı’na, Fatih Savcılığı’na ve İstanbul Valiliği’ne bağlı olup çoğu cemaatsiz 18 metropolit tarafından yapılan seçiminin onayını bile İstanbul Valiliği’nin verdiği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti içindeki en yüksek dereceli muhatabı İstanbul Valisi olan Fener patriği;
İstanbul’da kalması bir anlaşma hükmü ile değil Türkiye’nin tek taraflı bir tasarrufu ile oluşan Fener patriği;
Türkiye kanunlarına tâbi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, Türk Hükümetinin muvafakatiyle tayin edilip Türk Hükümetinin denetimine tabi olan patrik ve patrikhane memurları;
Ancak dini ve dinî ve ruhanî işlerle uğraşabilen patrikhane elemanları;
İstanbul’daki Rum cemaatinin resmi temsilcisi olmadığı gibi, bu cemaat ile Türk resmi makamları arasında sözcülük, aracılık gibi işleri de yapamayan patrikhane…
Acaba sıralı âmirleri olan Eyüp Kaymakamı ve İstanbul Valisinden izin alıp çetrefilli bürokratik işlemleri aşamadığı için mi, kendisine bağlılığını kabul eden Yunanistan’a bu çıkışı yapamamaktadır?
Güldürmeyin insanı…
Öte yandan…
Türkiye’nin Kırım konusundaki politik tavrı ve çeşitli şekillerde Ukrayna’nın yanında olup anlaşmalar imzalaması son derece doğrudur.
Ama bir oldubitti ile Ukrayna’dan koparılıp düzmece bir halkoylaması ile Rusya’ya bağlandığı varsayılan Kırım’ın Ukrayna’ya ait olduğu politikası acaba “yeni bölgesel müttefik” Rusya ile olan ilişkileri ne derece etkileyecektir?
Üstelik Fener’in, Ukrayna kilisesini Rusya’dan ayırıp kendi yörüngesine katma kararı Rus Ortodoks kilisesinden de büyük tepki görmüştür.
Nüfus itibariyle en fazla cemaate sahip olan Rus Ortodoks kilisesi, Fener’in tavrına karşı çıkmaktadır.
Hâttâ Yunan Ortodoks kilisesinde bile, altı üstü 1500 cemaatli Fener’in kendilerine üstünlük taslamasına karşı ciddi muhalefet vardır.
Yâni bu “küçücük bindelik”le ifade edilen Fener; bırakınız Vatikan’a alternatif olmayı, aşağı yukarı 300 milyon kişilik dünya Ortodoks cemaatini bile bölmektedir.
O halde can alıcı soruyu bir daha soralım;
Türkiye Fener aracılığı ile Hristiyan camiasında hâkim otorite olabilir mi; yoksa Fener mi bu niyeti kullanarak statü yükseltme, bir üst rütbeye terfi etme hedefi sergiler?
Yapmayın; yine 325 yılının İznik Konsili yahut 1054 yılında Roma kilisesinin gönderdiği aforoz belgesi havasın döndürmeyin ortamı!
Bitirmeden yine not edip dikkatlerini tekrar çekmekte fayda görüyoruz.
Fener; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde etnik kimliği ve aidiyetinden dolayı hiç kimsenin kendisini öteki hissetmeyeceği bir ortam oluşturulması için gereken tüm adımların kararlılıkla atılması ve nefret suçları ve ayrımcılığa asla müsamaha gösterilmemesi ilkesine mutlaka bağlı hissetmelidir kendisini…