Oryantalizm, İslamiyet ile yaptığı mücadelede, Batı uygarlığının kendi lehine üstünlük elde etmeye çalışma yapması akımıdır. Oryantalizm akımına hizmet edenlere de, “Oryantalist” denir.
Üstünlük psikolojisiyle hareket eden Batı hıristiyan dünyası, oryantalist söylemlerini, sadece sömürgeciliğine aracı olarak kullanır. Bu organizeyi bilen bazıları ise, bu çalışmaları, “misyonerlik yapıyorlar” tanımlaması ile gizlerler. Yaklaşımları, Batı’nın Doğu’ya karşı üstünlük kurma duygusundan ileri gelir. İster Hıristiyan, ister Yahudi asıllı oryantalistler olsun, amaçlanan, İslam’ın Hıristiyan Batı ülkelerinde cazibesini yok etmektir.
İslam inançlarına ait şüpheler uyandırılır; Kur’an ve Hz. Peygamberi konu eden birçok önyargılı İslami yorumlar yapılır. Bu yorumlar altında, psiko sosyal nedenler olarak dini, siyasi, ekonomik yönleri şüphesiz ki, vardır.
Avrupa oryantilizminden ayrı olarak Rus oryantalistleri ise, daha başka bir yön bakışı ile, Hz. Peygamber’e gelen vahyi reddetmek için çeşitli birtakım iddialar ortaya atarlar.
İddiaların birincisi, “O’na gelen vahyin ilahi menşeli bir olgu değil, gelen vahyin bir tür ‘sara’ nöbeti olduğu iddialarıdır. Bu iddiayı da, vahyin geldiği sırada, Hz. Peygamber’de ortaya çıkan ruhsal değişmeleri gerekçe gösterilip, izah ederler.
İddiaların ikincisi, gelen vahyi, “Hayal görmek” veya “Kahinlik” şeklinde yorumlayıp, buna göre, Hz. Peygamberin bilinçaltında bir fikir gelişmesini, O’nun bu fikrinin vahiy olarak dışa aktarılmasıdır,” derler.
Özetle Rus oryantalistleri, Hz. Muhammed’i (s.a.v.); Epilepsi hastası yaparlar, bilinçaltında geliştirdiği fikirleri söylüyor derler ve gelen vahyin kahinliğe benzediğini ileri sürerler.
Halbuki, İslam dininin kaynağı olan Kur’an bir bütün olarak incelendiğinde, oryantilistlerin hiç de iddia ettiği gibi değildir o zaman pazar esnafının, Allah’ın kelâmı olduğu çağrısına şüphe ile bakmaları için bahaneleri olabilirdi. Okuma yazma bilen biri olmuş olsaydı, Kur’anı-ı Yahudilerden veya Hıristiyanlardan kopya etmiş veyahut Aristo ve Platon’un düşüncelerini inceledikten sonra, Zebur, Tevrat ve İncil’i güzel bir dille tekrarlamış olabileceği şeklindeki düşmanlarının imâları biraz da olsa ağırlık kazanabilirdi.
Fakat oryantalistler şunu da, bilmiyorlardı. Araplar, o dönemlerde teke tek eğitim yaparlardı. Böyle bir eğitim alsaydı, eğitimi veren, “Ben peygamberim” iddiasına bulunana karşı, ortaya çıkıp, “Bu ne diyor, o’na eğitim veren, okuma yazma dersi verdim”, diyememişti.
Ayrıca, okuma ve yazmaya muktedir olsa bile, epilepsi hastası olan, bilinçaltı biri tarafından geliştirildiği söylenen vahyin ilk cümlesindeki sorulan cevap, anlatımı bozulmadan, yüzbeşinci sayfada cevaplanabilmektedir. Halbuki, Böyle bir cümle kurumu yapmak üstün bir zeka gerektirir. Yine; iman kelimesi 25, zıddı olan küfr kelimesi 25; dünya kelimesi 115 ve zıddı olan âhiret kelimesi 115; melek kelimesi 68, şeytan kelimesi 68 defa geçer. Bunun gibi birçok iyilik ve tersi kelimeler birbirine eşit geçer ki, katiyen eğitim-öğretim görmeyen ve okuma yazması olmayan birinin bunu yapması da mümkün değildir. Kaldı ki, 22 yılda inen bir içinde geçen 6132 adet ayeti belli bir tekrarlar ile hazırlamak bugünkü bilgisayar ortamında hazırlamak bile çok zordur.
Bu nedenle, bu kuralları bilmeyen oryantalistlerin onca iddiaları çok değil detaylı olmak üzere 15 satırlık cevap ile çürütmek pekalâ mümkündür.