Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Aslıhan Tüylüoğlu 2 Nisan 1972’de Aydın’da doğdu.
İlköğrenimini, Eskişehir, Aydın ve Trabzon’da, orta ve lise öğrenimini Trabzon ve Çorum’da tamamladı. Üniversiteyi, Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektronik bölümünde okudu. 1996’da Mezun oldu. Evlendi. Bir süre Ordu-Giresun’da çalıştıktan sonra İzmir’e yerleşti. Daha sonra girdiği AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 2013’te mezun oldu.
Şiir ve düzyazıları; Varlık, Türk Dili, Dize, Şiirden, Edebiyatist, Yasakmeyve, Hâyâl, Patika, Koridor, Şiiristan, Şiiri Özlüyorum, Lodos Denizsuyukasesi, Kıyıdili, Andız, Mühür, Yazılıkaya, Eliz, Alaz, Kurşunkalem, Temren, Zalifre Yazıları, Papirüs, Akköy, Deliler Teknesi, Silgi, Me’yus, Esinti, Edebiyat Nöbeti, Mavi Yeşil, Kuzgun, Aksisanat, Sözgelimi gibi dergilerde yayımlandı.
Şair şiir hakkındaki görüşünü ise ‘’ Şairin öncelikle “söyleyecek sözü” olmalıdır. Sonra bu sözü şiir kılmak için gerekli teknik özellikler gerekir. Bu teknik özellikler şiiri yazarken olduğu kadar yazma eyleminden sonra da irdelenip düzeltilerek şiirin tamamlanması sağlanır.
Teknik, şiirin olmazsa olmazı ancak bir şiiri sadece teknikle oluşturmak onu “yapmak” benim için yeterli değil. Şiir bir “yaratma eylemi” bence. Şiirin ne anlattığı, nasıl anlattığı kadar önemli benim için. O yüzden teknik çalışmalar yaparım şiir çalışırken ama şiir yazarken duyguyu ve esini önemserim. Samimiyeti öncelerim.
Bir şair yazdıklarında samimi olduğu ölçüde başarılıdır bence. Samimiyetin dışlanması şiirin teknik olarak imgeye, yapıya ses ve biçime indirgenmesi o şiirin eksik olması demektir. İyi bir şiirde biçim içerik ve biçem öylesine kaynaşır ki doğal bir yapı oluşur şiir etki gücünü bu kaynaşmadan alır. Etkileyicilik şiirin doğuş amaçlarından biridir. Yazanı, okuyanı etkileyemeyen şiir hayatın nabzını tutamaz hayattan kopar, ölü bir metin haline gelir.
Şiir ve hayat konusu da dert edindiğim durumlardan biri. Şiir “imge bulmaca” oyunu değildir, imgelerin hayattan çıktığı ve hayata döndüğü, yaşayan, değişen ve değiştiren, malzemesinin dil olması nedeniyle her yaştan her sınıftan insana ulaşabilen bir sanat dalıdır. Sadece seçkinleri değil geniş kitleleri kucaklayabilir bu yüzden.
Onun zorluğu yanında güzelliği de bu özellikten kaynaklanır. Bir şiirin er geç bir topluluk karşısında yüksek sesle okunacağını düşünerek şiirin ritmine ve sesine, taşıdığı insani özellikler, duygular ile dinleyenleri bir çırpıda yakalayabilmesine özen göstermek gerekir.’’ diyerek özetliyor.
Şiir Kitapları:
“Balkon Yalnızları”, 2008. “Yokuş Çıkan Su” 2011 “ Bir Kadın Masalı” 2013 “Kuşların Akşamı” 2015
“Gölge Günah ve Kedi”2017
Düzyazı Kitapları:
Ülkü Tamer Şiiri “Gole Giden Panter” 2019, Her Şiir Bir Tabanca, 2020
Ortak Kitapları:
Bir Şiirin İçi (İnceleme, Gökben Derviş, Nilüfer Altunkaya, Nuran Kekeç ile ortak kitap.)
Bir Şiirin Söylediği-3, (İnceleme, Şerif Mehmet Uğurlu, Gamze Akbaş, Seçil Özcan, Onur Akyıl, Melih Elhan ile birlikte ortak kitap)
Şiir Artık Vatanım,(Röportaj, Aslıhan Tüylüoğlu, Atalay Saraç, Dizdar Karaduman, Nalan Şen ile ortak kitap)
Ödülleri:
“Yokuş Çıkan Su” kitabı ile Homeros Ödülleri, 2012 Metin Eloğlu Şiir ödülünü aldı.
“Homeros 2013, Bir Şiiri İnceleme Yarışmasında “Behçet Necatigil’in Manifestosu Bir Şiir:Panik” adlı incelemesi ile ikinci oldu.
2013, Behzat Ay Yazın Ödülü, Şiir İncelemesi Yarışmasında birinci oldu.
2014, Homeros Ödülleri Bir Şairle Söyleşi Birincilik ödülü. “Gölge, Günah ve Kedi” ile 2017, Karşıyaka Belediyesi Attila İlhan şiir Ödülü Birinciliği.
SON BİR MEKTUP
Ömrün son sıkıntıları bunlar
Acıklı şarkısını duyuyorum kış kuşlarının
Yazıyorum, yazmak çaresizlik biraz
Yırtılmış bir mektup diye aç oku bunları
Nasılsa görülmeyecek sessizce çektiğim acı, neden korkuyorum?
Görkemli çiçeklerler gibi kuruyacak kalbim bir gün.
Bir avuç kağıt ve ellerimde mürekkep hevesleri
Yalnızlıklardan düşen bu aralık sabahları
Ayaklarımın durdurulmaz yönelişi
İçimdeki denizin çalkantısı
Aşkın kusmukları, hepsi hepsi…
Yazmayacağım şeyler, yazamadıklarımla beraber
Uzaklarda uzayan gölgeler kaçışırken ömrümden
Kahvelere çıkardığım kırgın umutlar
Güneşe serdiğim siyah çamaşırlar
Tüm verdiklerin ve sakındıkların, hepsi, hepsi…
Bildiği gibi dönüyor dünya
Tersine gitmek yorgunluğu benimki
Açtıkça kapandı kapılar, parmaklarımın üstüne
Bazalt taşlı kuleler, aslanlı yollar, heybetli eski yapılar
Çürüyen tarih de, eskiyen sözcük de sen.
Çocukluk gecelerinde beklediğini
unutmaya yazgılı anılarda korumaya çalışan.
Bir başına sevmelerini onun, göç ettiği şehirleri
Balkonları yağmura terk etmeyişini. Hepsi, hepsi.
Sayısız gecede konuşulan yıldızlar şimdi
Birer ak şakağımda boya ile kapanan
al bunları soğuk saraylarını ısıt
sanrılarını besle, benden olduğunu unut!
yazdım işte! yazmak tuhaf bir çaresizlik…
o ilgisiz anları, geveze Aslıları,
neşeli ve güçlü görünenleri
suskunları ve acılı olanları
dalgınları, ağlamaklı bakanları
için için sevenleri,
hepsi hepsi…
unut, iyi bildiğin gibi
oku, bir kıvılcım diye bunları!
**
TUZRUHU
Gözlerimi alın, ince bir
Reyhan dalı koyun yerine
Şerbetli bir uyanışa açılsın kapım
Yalnızlığın dövdüğü dövmelerime
Mor bir küheylan eklensin.
Sizdendir derler bu yası uzun
Ömrümün kopartılma çağı
Ak açık gerçek önümde durur.
Kaypak yanlarından tutarım
Bir yılanı batırırım kendime.
Bir iki sözcük işte olancası bu
Olancası yazılmış bir iki şiir
Söylenmemiş tüm sözlerin sözcülerin adına
Kapılara bırakılmış suskun karanfil
“İncelik, zayıflıktır” öyle midir?
Bilmezler meyve veren dalın sancısını
Çiçeğin gururlu direnişi daha erkekçedir
Dişidir rüya, görecek olsalar
Yarısında uyanırlar, ter ve korku…
Sorumsuz gerçekleri vardır onların
Kan gibi silah gibi savaş gibi
Bu yüzden her kadın aşkıyla yalnızdır
Beklemenin ağır kanatları ah! Sırtım.
Düşkün bir melek gibi yaktılar rütbelerimi
İsli durur o yüzden her şarkı üzerimde
Karanlıkla adaşım biraz
Biraz da yanlışlık ekledim inat için
Susmaktan su gelir, ölüm besler güzelce tüylerini
Kalan ömrümü yıkayın artık
Ben gözyaşıyla denedim çıkaramadım kiri
Siz tuzruhu dökün en iyisi üstüme.
**
ÖZÜR VE DÜZELTME
Küçük aletler aldım kestane kesen sarımsak sıkan
Hatta zeytin çekirdeği çıkartanından bile
Bir avuç plastik değil mi evdeki kadının oyuncağı.
Gündüz oyalayıcı ama gece anlıyor insan
Zamandan yana pahalı onlarla oynamak.
Baharın ilk ışığı kitaplığıma düştü dün
Kış boyu güneş görmemiş odam silkindi uykusundan
Kitaplarım ışıldadı iştahla okunmaya.
Arkasından bakıp durduğum aylar ve mevsimler
Çok uzakmış gibi, dün de öyle.
Çünkü beyaz bir kelebek geldi gece
Tılsımlı kanatlarıyla “dön artık” dedi
“Dön ucunu bulamadığın insanların tünelinden.”
Döndüm geçmiş aşkların acıların yalanların kapısından
Döndüm ve kendimi portakallara bakarken buldum
Kışı atlatmış bir gül olduğumu anladım bahçede
Sardunyalardan bile erken uyandım.
İçimin karanlık köşelerini güneşe vererek oturdum
Aldanışları, alları, morarmaları, kanamaları
Ve bir çeşit hastalığını yaşantımın
Bir paket yaparak denize bıraktım.
Üstünde dikkat kırılır yazan kalbimi
Özenle silip insanlardan uzak bir yere koydum.
Gözlerinin önüne ama ellerinin uzağına.
Gözyaşlarının eksilttiği bir şişe suyu içtim
Tamamladım teklerini, söküğünü diktim
Başıma ördüğüm akılsız çorapların
Bıraktım toz içinde kalsın ev
Anıların tozu ahların tozu pişmanlıkların tozu
Silinmez yeni aldığım bezlerle nasılsa.
Hep bir zehirlenme tehlikesiyle
Taşıdığım mangal duruyordu öylece
Eski ateşlerin külünü döktüm
Sönmüş, karamış sürdüğüm cezveler
İs dedim çıkmaz ama n’apalım
Yaşamak kirlenmek değil miydi sanki
Bir yangın gibi kokarak yaşayalım.