Site icon Söz Gazetesi

Hedefteki Donanma

Hedefteki Donanma

Cem Gürdeniz

Kırmızı Kedi Yayınevi/ İnceleme Dizisi

 

Türk Deniz Kuvvetlerison dört yıldır davalarla sarsılıyor.

Medyada başlatılan linç kampanyasınınardından donanmanın komuta kademesi neredeyse tasfiye edildi.

40’tan fazla amiral tutuklandı.

Soruşturulan subayların sayısı yüzlerle, adı davalara karışanlar binlerle ifade ediliyor.

Peki ama neden?

Tarihinin altın çağını yaşayan Cumhuriyet Donanması neden hedef tahtasına konuldu?

Balyoz Davası nedeniyle Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunanemekli Tümamiral Cem Gürdeniz Hedefteki Donanmaisimli kitabında işte bu soruya ezber bozan yanıtlar veriyor.

Gürdeniz’in yanıtları basında okumaya alışık olduğunuz türden değil.

Plan ve Prensipler Başkanlığı’nı en uzun su¨re yapan subay olan Gürdenizkitabında Türk Deniz Kuvvetleri’nin kimleri tedirgin ettiğini sorguluyor; tertip ve komploların uluslararası siyasetle ilişkisinigösteriyor.

Hedefteki Donanma son yıllarda yaşanan linç ve tasfiye kampanyasının gerçek nedenlerini cesurca ortaya çıkarıyor.

• NATO’ya bağlılığın Türk Donanması’na faturası ne oldu?

• Yunanistan’ın 15 adaya el koymasının sorumlusu kimler?

• Tertip ve komploların asıl nedeni Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yataklarının paylaşımı mı?

• Türk Donanması’nın Karadeniz’deki faaliyetleri ABD’yi niçin tedirgin etti?

• AB İlerleme Raporu’nda Türk Deniz Kuvvetleri için ne deniyor?

• Libya’ya gönderilen savaş gemileri yeni bir dönemin habercisi mi?

Sayfa Sayısı: 416

Basım Tarihi: Mart / 2013

***

Hedefteki Donanma

Banu AVAR:

Tutuklu amiral Cem Gürdeniz’i yakınen tanıma fırsatım oldu…

2002’de TV 8’de Deniz Kuvvetlerini tanıtan Denizciler belgeselini yaparken Deniz Kuvvetleri Komutanının Özel Sekreteri idi Cem.

Hayatımda gördüğüm en hızlı karar veren ve kararını hayata geçiren insanlardan biriydi.

3 yıldır tutuklu!

Suçu Türk Ordusunun değerli bir amirali olmak!

Hedefteki Donanma adlı kitabını okuyun.

NATO yapısı içinde olsa bile Türk Ordusunun, Küresel odakların çıkarlarını zedeleyen duruşunun ayrıntılarına bakın .

İşte kitaptan birkaç sayfa:

AB İlerleme Raporu’nda şikâyet edilenler tutuklandı

(s. 278-279)Balyoz Tertibi’nde tüm silahlı kuvvetler içinde başlangıçta iki muvazzaf amiralin tutuklanması son derece ciddi mesajlar içeriyordu. Her iki amiral de Deniz Kuvvetleri’nin kritik iki görevini yürütüyordu. Plan Prensipler Başkanlığı Deniz Kuvvetleri’nin özellikle Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlara odaklı stratejisinin oluşturulduğu başkanlık; Harekât Eğitim Daire Başkanlığı da bu stratejinin sahada uygulatıcısı, Cumhuriyet Donanması’nın aktif kullanımını yöneten başkanlıktı.Her ikisinin aynı anda tutuklanması tesadüfle izah edilemezdi. Bu kitabın yazarı Deniz Kuvvetleri’nin strateji ve politikasını son yedi yıldır yönlendirmiş, özellikle Karadeniz stratejileri ile öne çıkan bir amiral,Tuğamiral Cem Çakmakise gerek Komodorluğu, gerekse Harekât Eğitim Daire Başkanlığı esnasında Cumhuriyet Donanması’nın denizdeki eğitim ve harekâtını yönlendiren çok önemli değerlerindendi. 2009 yılının Türkiye’nin AB İlerleme Raporu’nda şikâyete neden olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi namına Türkiye’nin müstakbel münhasır ekonomik bölge sınırları içinde petrol ve doğalgaz arayan araştırma gemilerinin sahamızdan çıkarılmasında önemli rol oynamıştı. Her iki amiral de ulusal çizgiden ve Atatürk’ten milim taviz vermeyen, başta Amerikalılar olmak üzere yabancı amirallerin çok yakından tanıdığı ve takip ettiği denizcilerdi.

Bir hamlede emperyal kurgu, Deniz Kuvvetleri’nin komuta yapısındaki en kritik iki görevdeki amiralini sahte dijital belgelerle tutuklatacak süreci başlatmıştı.İki gün sonrabu iki ismin yanına yeni amiraller ile aralarında Kardak’a çıkan SAT Tim Komutanı Albay Ali Türkşen’in de bulunduğu dört deniz subayı daha katıldı.Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Semih Çetin ile İskenderun Üs Komutanı Tuğamiral Turgay Erdağda diğerlerine katıldılar. Dış destekli çetenin kurgusu, Donanma Kurmay Başkanı’nı da Hasdal’a göndererek Deniz Kuvvetleri’nin en etkili üç görev yerini böylece bir anda boşaltmış oldu. Tümamiral Semih Çetin’in bir önceki görevi Genelkurmay Başkanlığı’nda Yunanistan-Kıbrıs Daire Başkanlığı idi. Bu görevi esnasında Dışişleri Bakanlığı ile çok yakın çalışmış ve Türkiye’nin her iki alanda çıkarlarını sonuna kadar korumuştu. Diğer taraftan, Donanma Kurmay Başkanı, oramiral olan Donanma Komutanı’nın karargâhının tek amirali ve Donanma bağlısı Filo Komutanları ile işbirliği ve eşgüdümü sağlayan çok kritik bir görevin sahibiydi. Kurgucular, açıkça Deniz Kuvvetleri’nin komuta yapısını hedef almıştı. İskenderun Üs Komutanı Tuğamiral Turgay Erdağ’ın özelliği de kurmay değil, sınıftan amiral olan çok başarılı bir subay olmasıydı.

Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yataklarına AB, ABD ve İsrail’in büyük ilgisi

(s. 336)Cumhuriyet Donanması için Doğu Akdeniz, Kıbrıs’ın jeopolitik önemi ve “MaviVatan”daki ekonomik çıkarlarımızperspektiflerinden bakıldığında21. yüzyılda çevrelendiği tüm denizlerin önüne geçerek, öncelikli ağırlık merkezi olmaya aday Mare Primus bir alandır.

2001-2002 Jane’s Fighting Ships dokümanının 23 Nisan 2001 tarihli önsözünde yanlış bir şekilde Türk Donanması’nın karargâhını Gölcük’ten İzmir’e taşıdığı yazılmıştı. Bilgi yanlıştı ancak devamındaki yorum çok doğruydu. Makalede bu gereksinimin 1999 Marmara Depremi’nden kaynaklandığı ancak Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve petrol kaynaklarının bulunmasından sonraDonanma’nın ilgi odağının artık Karadeniz’in kıyı sularından Doğu Akdeniz’e kaydığıyazılıydı. Türkiye’nin refahı ve güvenliği 21. yüzyılda hiç olmadığı kadar Doğu Akdeniz’e bağımlı olacaktır.

(s. 353- 354) Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve AB’nin Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama aceleciliğinin ardında yatan gerçek, tüketim artarken, petrol kaynaklarının azalmasıydı. Doğu Akdeniz hidrokarbon potansiyeli nedeniyle sadece sahildarların değil, tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir bölge. Nasıl ki, 1969 yılında Kuzey Denizi ve Alaska’da bulunan kaynaklar Norveç ve ABD’nin geleceğini etkilemişse bu denizde bulunacak kaynaklar sahildarların gelecek nesillerinin hayatını etkilemeye aday. Özellikle doğalgaz kaynaklarının yüksek potansiyeli herkesin iştahını kabartıyor.

Bugün tüm deniz devletleri deniz diplerinden temin edilecek enerji kaynaklarını gelecek nesiller için koruma refleksi içinde hareket ediyor. Ege ve Doğu Akdeniz’deki bilek güreşinin temelinde yatan gerçek budur.

Bu öylesine bir mücadeledir ki sadece bölgesel aktörlerin varlığını düşünmek çok yanıltıcı olur. ABD ve AB’nin bu mücadelede endüstriyel medeniyetin küresel aktörleri olarak yer almaları kaçınılmaz bir jeoekonomik ve jeopolitik bir gerçektir. Örneğin, Güney Kıbrıs’ın adanın güneydoğusunda ilan ettiği 12. parsel, İsrail ile mücavir bir alanda ve bu parsele en büyük ilgi ABD’ye ait Noble Energy firması tarafından gösteriliyor.

ABD’li Noble Energy ile ortaklaşa çalışan, İsrail’in Delek isimli petrol firması, Kıbrıs güneyindeki Leviathan bölgesinde, 16 trilyon metreküp doğalgaz olduğunuaçıklarken, NobleEnergy’ye göre Kıbrıs’ın güneyinde başka sahalarda da sekiz trilyon metreküp yeni rezervlerin olduğu açıklandı.

Söz konusu şirketin ABD’ye sunduğu bir raporda 12. parsele yönelik değerlendirmesi son derece dikkat çekici. Noble Energy, İsrail’in bölgedeki doğalgaz rezervini “şimdiye kadar şirketin en büyük keşfi” olarak tanımlamış. Noble Energy bir aile firması. Bu aile ABD’nin İsrail yanlısı düşünce kuruluşlarından Heritage Vakfı’nın da kurucusu. Ailenin hayattaki en kıdemli üyesi Edward Noble, Başkan Ronald Reagan döneminde Sentetik Yakıtlar Kurumu başkanlığını yürütmüş kıdemli bir petrolcü. 2010 yılında Meksika Körfezi’ndeBP’nin yaşadığı büyük çevre felaketinden sonra bu alanda daha sonra, denizde araştırma izni alan tek firmaNoble Energy.

Kıbrıs’ın güneyinde bulunduğu tahmin edilen rezervlerin göz kamaştıran miktarı ve uluslararası şirketlerin politika ile iç içe geçmiş ilişkileri göz önüne alındığında, Doğu Akdeniz’de yaşanan stratejik rekabetin temelinde enerji mücadelesi ve hidrokarbon savaşı olduğu görülecektir. Çünkü uluslararası enerji şirketleri için petrolün zirve yaptığı ve endüstriyel medeniyetin enerji açlığı dönemine yaklaştığı bir süreçte, Akdeniz gibi sanayi altyapısı ve endüstriyel olanaklara erişimin kolay; doğalgaz veya petrol rezervlerinin yüksek olduğu bir alanda yatırım yapmak, dünyanın pek çok deniz alanına nazaran çok daha kolay ve rantabl bir girişimdir.

Buna engel olabilecek faktörlerin başında gelen Türk Deniz Kuvvetleri ise, 2009 yılından sonra başlayan davalar sayesinde amirallerinin yarısı sahte delillerle tutuklanarak zaten sorun olmaktan çıkarılmış bir durumda. O hâlde küresel sermayenin güçlü sahiplerini, Akdeniz’in diplerinde yatan ve milyonlarca yıldır yeni sahiplerini bekleyen hidrokarbon kaynaklarıyla buluşmaktan ne alıkoyabilir ki?

Exit mobile version