
Osmanlı saray efradı ile halkın kendi arasında kullandığı dil arasında bariz farklar vardı dedim bazı arkadaşların itirazları oldu.
Arkadaşlar bakın sanırım size kendimi ifade edemiyorum.
Ben bunu söylerken Osmanlı’yı yermek amacıyla dile getirmiyorum.
Sadece tarihi bir gerçeği dile getiriyorum.
İtirazınız hem yazılanda ifade edilmek isteneni idrak edememenizden hem de bilgi eksikliğinizden kaynaklanıyor.
Keza bu durumun sadece Osmanlı’ya has bir özellik olmadığını, bütün diğer imparatorluk elitleri ile halkın arasında konuşma, yazma dilinde bariz farklılıklar olduğunu da örnekler vererek anlattım zaten.
Peki neden Osmanlı Saray elitleri halktan ayrı bir dil kullanıyordu.
Bunun bir kaç sebebi var.
Bunun arkasında hem sosyopolitik hem de kültürel nedenler vardır.
Bu durum, sadece bir iletişim tercihi değil, aynı zamanda güç, seçkinlik ve meşruiyet üretme stratejisiydi.
Aşağıda temel nedenleri açıklıyorum.
1-Sosyal Hiyerarşiyi Korumak ve Güç Simgesi Olma özelliği vardı.
Saray dili, halktan ayrışarak bir elit kimliği oluşturuyordu. Osmanlıca; Arapça, Farsça ve Türkçeden oluşan karmaşık bir üst dil haline gelmişti.
Bu dil, yönetici sınıf ile halk arasında bir “mesafe” kurarak sarayın üstünlüğünü pekiştiriyordu.
Halkın anlayamayacağı şekilde karmaşık ve edebi olması, bu dilin sıradan halk tarafından erişilemez ve kutsal/ulvi olarak algılanmasına yol açıyordu.
2-Bürokratik İhtiyaçlar ve Yazı Dili farklılığını gerekli kılıyordu.
Osmanlı’da devlet kademeleri, özellikle de divan ve kalemiyede görev yapan memurlar için özel bir dil bilgisi gerekiyordu.
Bu dil, halktan farklı olacak şekilde teknik ve resmi terimlerle donatılmıştı.
Sarayda kullanılan Osmanlıca, resmiyet, ağdalı ifade aynı zamanda İslam dünyasına entegre olması amacıyla zenginleştirildi.
3-Kültürel ve Medeniyet Devamlılığı
Saray dili, Arapça ve Farsça etkisinde biçimlenmişti çünkü Osmanlı kendisini Abbâsî ve Selçuklu gibi büyük İslam imparatorluklarının varisi olarak görüyordu.
Bu diller, hem dini hem edebi anlamda yüksek kültürün taşıyıcılarıydı.
Saray, bu kültürü sahiplenerek medenî bir temsil iddiasında da bulunuyordu.
4-Eğitimsel Ayrışma
Saray ve medrese çevresi, sistemli bir eğitimden geçerken halkın büyük kısmı ya okuma yazma bilmiyor ya da sadece çok basit bir Türkçe konuşuyordu.
( Bu durum bugün de geçerlidir. Çok zengin bir yapıya sahip Türkçe dilinde günlük konuşmayı 200-250 kelime ile geçiştiririz)
Dolayısıyla bu ayrım zamanla doğal bir kültürel katmanlaşmaya dönüştü.
Eğitimli elitler “yüksek dil”, halk ise “sokak dili” kullanır hale geldi.
(Bugün ki konuşma dilinde kullanılan avam- argo yapı gibi düşünenilirsiniz bunu)
5. Kontrol ve Meşruiyet
Yönetim dili ile halk dili arasındaki uçurum, bilgiye ve yönetime erişimi sınırlandırdı.
Bu durum, sarayın iktidarını daha az sorgulanır kılmıştır.
Ayrıca “halk ne kadar az anlarsa, o kadar az itiraz eder” mantığıyla, karmaşık dil bir tür otorite perdesi işlevi görmüştür..
Kaynak: internet seçkilerinden ikmtibas edilmiş olup, yazarı tarafımızdan belirlenememiştir