Genel

ADANA’DA İLK DİL BAYRAMI

Evimizde Arapça konuşulur ama Türkçe düşünülürdü.
Arapça rüya gördüğümü hiç hatırlamıyorum.

İLK SÖZ: Yerel yönetimleri ana dili koruma hassasiyetine davet ediyorum…

Yetkiniz var… O zaman dil bayramınızı kutlarım…

Unutmayın ki bu memleketin, bulvarlardaki parke taşların sökülüp yerine asfalt dökülmesinden daha acil olan ihtiyacı, Türkçe’nin korunmasıdır.

DİL  BİR MİLLETİN ORTAK SESİDİR

Türk Dil Kurumu ilk Dil Bayramı’nda yayınladığı mesajda;

Dilimizi, elden geldiği kadar çabuklukla özleştirmek ve yükseltmek yolu üzerinde bütün varlığı ile kol kola çalışan cemiyet üyeleri, ilk dil bayramı vesilesi ile;

Kendisini kuran ve koruyan Mustafa Kemal Atatürk’e;

Elinden gelen hiç bir yardımı esirgemeyen Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine;

Her ricasını severek ve isteyerek benimseyen Türk Milleti’ne;

Türk basınına ve bu işte canla başla çalışan bütün öğretmenlere duyduğu şükranlarını belirtmiş ve Dil Bayramı’nı kutlamıştır.

Cumhuriyet tarihi’nde dil bayramına 1932 yılı eylül ayında karar verilmiş ve ilki de 1933 yılının 26 Eylül günü kutlanmıştır.

Fotoğrafta Adana’dan giden heyeti görüyoruz.

HEM NE KUTLAMA!

Cumhuriyetin 10. Yıl kutlamalarının arifesine gelen ayda, “ Buna göre tüm şehirler baştanbaşa bayraklarla ve defne dallarıyla süslenmiş, uygun görülen yerlere halk kürsüleri kurulmuştu. Şehir meydanları, belediyeler ve tüm devlet kurumları, elektrik – lüks lambaları ve fenerlerle ışıklandırılmaya çalışılmıştı. Dolmabahçe Sarayı’ndaki kurultay müzakerelerinin halk tarafından rahat bir şekilde takip edilebilmesi için vilayet ve kaza merkezlerindeki halkevi, parti teşkilatı, ordu ve devlet kurumlarıyla, özel müessese ve yurttaşlara ait radyo makineleri münasip görülen umumi yerlere konulmuştu.” (*)

KÜÇÜK SORUN

15 milyonluk ülkede radyo sayısı on binden fazla değildi. Pil henüz keşfedilmediği için,radyoyu sadece elektrik olan yerlerde dinlemek mümkündü. Radyo yayınları dönemin tek canlı iletişim aracı idi.

Ama o gün Adana konuşmaları canlı olarak dinleyemedi, çünkü radyo parazit yapmıştı. yerel adı ile “Cızırtı.”

Ama olsun, Adana, Hoparlör ve kahve konferansları, akşam düzenlenen fener alayları sayesinde kutlamalardan geri kalmadı.

Dilin önemi konusunda toplumsal bilinç yaratılmıştı.

BİRAZ YARENLİK

Konuşulan Resmi dil ile Ana dili karıştırmamak gerek düşüncesindeyim. Annem Türkçe bilmezdi. Biz okula gittikten sonra annem Türkçeyi bizden öğrendi. Çok ilginçtir, evimizde Arapça (Üstelik çok bozuk bir Arapça) konuşulurdu, ama Türkçe düşünürdük.

Arapça bir rüya gördüğümü hatırlamıyorum.

Herkesin “anadili”, adı üstünde “ana dilidir”…

Ancak resmi dili? Onun da adı üstünde “Resmi dilidir…”

Devlet ana dile müdahale etmediği müddetçe, resmi dil her yurttaşın ulusal dilidir.

Ki, Türkiye’de böyle bir müdahale yoktur.

Ama ana dilin, resmi dil olarak dayatılması,  dilin birleştiricilik niteliğini yok edip, ayrıştırıcı niteliğini ortaya çıkarır.

Türkiye gibi jeopolitik konumu kritik olan coğrafyalarda, bu hata ulusal egemenliği yaralar. 

SANKİ YABANCI ÜLKE…

Konuşulan ve düşünülen dilin bir milleti, millet yapan en önemli değerlerden biri olduğunu söylememe gerek yok.

Dil’in toplumu birleştirme özelliği güçlüydü, bu nedenle ayrıştırma özelliği de güçlüdür.

Bir kaç yıl önce, Adana’nın bazı bulvarlarından tabelaları okuyarak geçtiğimde, kendimi,  Adana’da değil, Avrupa ve Amerika’nın göbeğinde olan bir şehirde zannederdim.

Sadece tabelalara bakan asla ve asla kendini bir Türk şehri olan Adana’da olduğunu düşünemezdi.

İşte bu güçlü bir ayrıştırmanın işaretlerindendi.

Türk dilinin korunması “yerel hizmetler” kapsamına alınmalıdır.

belki de vardır ve uygulanmıyordur. Bilemiyorum.

Ama belediye dilimizi bozan her girişime engel olmalıdır.

Bu arada, şehrin güney mahallelerinde ve varoşlarında Arapça harfleri ile yazılı tabelalar bozulmayı haber vermektedir; Hem de çığlık ata ata…

BAYRAM (MI?)

Dil Bayramı yine, konunun önemini kavrayanlarca hatırlatıldı.

Dil bayramı’da, “Kabotaj”, “Yerli Malı”, “Bahar”, “Ziya Gökalp’i Anma” etkinleri ile beraber, hatıralara gömülmek üzere.

İnsanların bir dili öğrenmesi çok güzel… Öğrenmeli… Ama o dili temsil eden milletin kültürüne özenmeden…

Günümüzde yabancı dil ile eğitim vermeyi ayrıcalık sayan bazı okullar var…

kardeşim sen önce Türkçe’yi öğret.

Elbette insanımız yabancı dil öğrensin, keşke, iki, üç, beş, on dil bilse insanlar…

Bu gelişmedir, ilerlemedir.

Ama yabancı dil öğrenmek, Türkçe konuşup, Türkçe düşünmeyi geri plana atmamalıdır.

Beni İngilizce öğrenmeye teşvik eden, aşağılık kompleksinden kurtulma kaygım olmamalı. İngilizce bildiğim halde Türkçe konuşmayı ayrıcalık saymalıyım.

İngilizceyi, İngiliz gibi düşünmek için değil, daha iyi Türkçe düşünebilmek için öğrenmeliyim.

Bu gün, Fransızların ve Almanların çoğu İngilizce bilir, ama zorunlu kalmadıkça kendi lisanlarından başka bir dil ile konuşmazlar.

Biz ise maalesef, Şalgam’ı bile “Salghamm” yaptık.

Yabancı dil öğrenir öğrenmez ilk yaptığımız Türkçe’yi rafa kaldırmaktır.

Oysa, dili özgür olmayanlar, özgür vartanda yaşayamazlar.

SON SÖZ: Yerel yönetimleri ana dili koruma hassasiyetine davet ediyorum…

Yetkiniz var…  O zaman dil bayramınızı kutlarım…

Unutmayın ki bu memleketin, bulvarlardaki parke taşların sökülüp yerine asfalt dökülmesinden daha acil olan ihtiyacı, Türkçe’nin korunmasıdır.

Kaynaklar:

1.Onur Çelebi, Bozok Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü;  Üçüncü Türk Dil Kurultayının Anadolu’daki Yansımaları2. 5.10.1932 / 7.10.1932 / 27.09.1933 Türksözü Gazeteleri

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.