Baharın gelişiyle şehrimi bir koku sarar,
Portakal çiçeklerinin açılmasıyla başlayan muazzam bir koku…
Güzellikleri yazmakla bitmez ama bir yerden başlamak isterim,
Buram buram tarih kokan Adana’m…
Sıcacık havası ve daha da önemlisi sıcakkanlı insanlarıyla bütünleşen
Farklı bir algoritma yapısıyla ünlü, güneyin incisi Adana’m…
Bir zamanların sanayi şehri, pamuk şehri ve tabiî ki de AĞALARIN şehri Adana’m…
Talihsiz ve bir o kadar da bahtsız Adana’m.
Dizeleri sıraladım sıralamasına da elbet soracaksınız neden diye?
Bunca güzellikleriyle yıllardır bir arpa boyu bile ilerleyemeyen, hatta aksine her geçen yıl daha da gerileyen böyle şanssız bir kent gördünüz mü?
Boşuna çabalamayın lakin göremezsiniz???
Burası ezelden beri yönetilemeyen, her gelen gideni aratan, garibim bir şehirdir…
Koltuk sevdalıların yaşadığı, ‘koltuk olsun neresi olursa olsun’, diyenlerin ve hatta egoizmin tavan yaptığı bir şehirdir…
Hiçbir gerçekçi projelerin çıkamadığı, gün geçtikçe körelen zihniyetin şehridir…
Bu şehir kimsesizdir, bu şehir sahipsizdir.
Davulcu vursun, zurnacı oynasın!!!
Gelecekten nasibini alacak mı, bilemiyorum…
Bilmek için âlim olmaya gerek yok farkındayım, ama cidden bilmediğim tek bir şey var;
O da Adanalının hangi bedeli ödediğini bilmiyorum!