Zehirden mayalanan ekmek, zıkkım gibi acı ve siyahtı,
Karanlık ve soğukta pişen aş, boğazlarda düğümlendi, geçmedi, ölmeden yer altında kavga edercesine bir yaşam, bir çekiç duvara bin bir hayal ürünüdür, halı gibi dokunan hayaller, ciğerlere işlenen aşklar, bekleyen dalgın gözlerle sevdalar, karanlıktan süslenen gelinlikler, sevgililere bembeyaz telli duvaklar.
Açlığa meydan okurcasına bir çaresizlik, yer altında olsa da karanlık ocakları buğday tarlalarına çeviren, ekmeği kömüre saran, açlığı susturan, sarı çizmeliydiler onlar.
Karanlık dehlizlere dalmışlardı. Güneş onlardan yüz çevirmişti, yıldızlar ise çoktan dargındı, kasklılardaki fener sadece kendi dünyalarını aydınlatırdı, o soğuk ve karanlık dehlizlerde bir çekicin sesi bir de küçük umutlardı yüreklerini ısıtan.
Kazdıkça derinleştiler, cennette yol çizdiler ve tek tek o koskoca karanlıkta yıldızlar gibi kaydılar, boynu bükük yetim çocuklar babaları geri dönsün diye dilek tuttular, sevdalı yürekler yıldızların kuyruklarına bez bağladılar, yıldızlarla dolu bir dilek ağacı dikildi Amasra’nın kömür tarlasına. Yıldızlar kaydı, dağıldı. Yetimler boş avuçlarıyla, ardından şaşkınlıkla bakakaldı, sevdalılar kömürden daha kara yas bağladı.
Derin üzüldük be arkadaşlar, öfkeliyiz, sitemkârız, size karşı mahcubuz, utangacız, davacısınız yaşama, bizler tanıklık yaparız.
Davanız haklı, mevzunuz derindir, nice madenci dediler, saydılar, bitiremediler, sayıları karıştırdılar. Kaç kişiydiler, zırvaladılar. Ölümden bile utanmadan seni sayı olarak açıkladılar, bir sayı eksik bir sayı fazla ne yazar! Yerüstü sayını bilmezse, yer altında kazdıkları cennetin kalabalığını nasıl inkâr eder ki?
Ardınızdaki onca yetim hakkını nasıl bağışlar ki?
Siz davacısınız biz ise tanık. Kara gözyaşlarınız hak arar, biz ise hakka tanık, yanan bedeniniz şifa ister, biz ağrılarınızı duyan tanık. Ömrünüzden ömür çalana davacısınız biz ise tam orta yerinden kırılan hayata birer tanık. Siz kaç kişiydiniz bilemem ama siz baba, siz oğul, siz eş, siz sevgili, siz ağabey, siz kardeş, siz var ya siz karanlık dehlizlerde uzanan tünellerde yaşama sarılırken bir ihmal kadar size yakındır ölüm. Siz var ya siz kömür gibi el, yüz kapkara; aşağısı ıslak, çizmeler çamur, kaygılı yüreklerde döner mi diye korkular kemirir durur.
Yine bir kömür,
Kütürdedi sobada.
Kayıp bir madencinin
Kalbi rasgeldi,
Atıverdi sıcak odada.
Bu kez sıcak değildi, ateş düştü Amasra’ya.