19.cu yüzyılda Martinigue adasında Pelee dağı, ilk baharda gaz ve kaynar su püskürmeye başlamıştır. Bu püskürme bir kaç hafta sürmüş, st.Pierre adasındaki insanlar daha önce püskürmelere alışık olduklarından tasaya düşmemişlerdir. Nisan ayının sonunda ana ağızdaki patlamalarla küller savurmaya başlamıştır. Kentin ileri gelenleri tehlike bulunmadığını söylemişlerdir. Patlamalar durmuş ve herkese bir ferahlık gelmiştir. Tüm yaşayan halkı evlerine dönmeleri için çağrılar yapılmış herkes evlerine dönmüştür. Fakat 8.Mayıs sabahı, önceden hiç bir belirti olmaksızın volkan dört patlama ile havaya fırlamıştır.Kükürlü koca bir bulut yamaç aşağıya kayarak kenti kaplamıştır.Akkor halindeki bulut bir kaç saniye içinde bütün nufusu(30.000 kişi) boğmuştur.Kentte kurtulan biricik kimse, yerin altındaki zindanda ölümünü bekleyen bir idam mahkumu olmuştur.Limanın açıklarındaki kurtarmaya gelenler, yerin altında haykıran sesi duymuşlar ve külleri kazıyarak hükümlüyü çıkarmışlardır.Yazılı tarihin en yeğin olayının biricik tanığı ve sağ kalanı uğursuz kabul edilerek affedilmemiş ve öldürülmüştür.
(Kaynak: yer yuvarı tarihinin araştırılması.ansiklopedi)
Bir Zamanların En Verimli Toprakları: Büyük Sahra’ya ne oldu?
Çıplak dağları, kupkuru platoları, çakılları ve uçsuz bucaksız kum denizleriyle Afrika’yı batıdan doğuya kadar kaplayacak acımasız bir dünya… Büyük sahra Çölü, Atlas Okyanusun dan Kızıl denize kadar 6000 km öyle bir coğrafya ki, alabildiğine güç koşullarıyla yaşamı yok ediyor… 10. bin yıl önce dünyanın en verimli toprakları buradaydı… yaşam, nüfus artışları, verimli topraklarıyla, heybetli nehirleriyle, balıkçılık sektörüyle tarımıyla, yemyeşil ovalarıyla, dünyanın bütün kuş türleriyle adeta cennet parçasıydı. Çayırlarında parslar, devekuşları, ceylanlar, filler, avcılık cap canlı bir yaşam vardı… İnsanlar önce avcılık, çobanlık, sonra tarımla uğraşarak binlerce yıl yaşadılar… Yaşamlarını sayısız resimlerle, kayalara ve mağara duvarlarına çizerek bize bıraktılar. Güney Cezayir de ki Tassili yaylalarında ve Hoggar Dağlarında çizilen resimler dün çizilmiş gibi sağlam ve lekesiz ulaştı günümüze.
Peki bu kadar verimli topraklara, cennet gibi ovalara, ne oldu…?
İlk uygarlıkların çiçeklendiği bu uçsuz bucaksız kıta nasıl oldu da kurudu. Niçin böylesine büyük felaketlerle karşı karşıya kaldı… neden bir yudum su vermez, bir damla yağmur düşmez oldu.? Bu gün çağımız insanın üzerinde bile durmadığı bu değişim öylesine hızlı oldu ki, hızlı iklim değişikliği ardında, seri halde olan depremler, yatak değiştirip kuruyan ve yön değiştiren nehirler, sürekli genişleyen kum çölleri dur durmak bilemeyen değişim… kıtasal hareketler… Gezegen yaşıyor… yaşarken yıkıyor, kurutuyor… savuruyor… bir yeri yıkarken başka bir yerde hayatı canlandırıyor.
( Yararlanılan Kaynak: Tarih Boyunca dünyayı sarsan felaketler ktp)