Site icon Söz Gazetesi

“DUALAR VE AMİNLER”

1904 Çatalca, İnceğiz Köyü, köy okulunda başladığı ilköğrenimini, Haseki Mahalle Mektebi, Gülşen-i Maarif Rüştiyesi ve parasız yatılı alındığı Bolu Sultanisi ilk kısmında tamamlar.

 Orta öğrenimini de orada yapar. Daha sonra Kastamonu Sultanisini bitirir sonra İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunu okurken biryandan da Anadolu Ajansında çalışır. Edebiyat bölümünü bitirince 1928’de hayatından bir daha hiç çıkmayacak sevgili Adana’sına o güzel kente kavuşur. Edebiyat öğretmeni olarak Adana Erkek Lisesine atanır. Hüzünlerin, sevinçlerin, inişlerin, çıkışların hengamesinde öğretirken, öğrenir. En güzel aşkı burada yaşar. En güzel şiirlerini, en iyi eserlerini bu güzel kente yazar. Edebi sanatlarla insan hafzalasına yeni boyutlar kazandırır. Yeni ufuklar yeni pencereler açar. Arif Nihat ASYA 71 yıllık ömrünü de edebiyatımızın unutulmaz en güzel, en zarif eserleri ile taçlandırır. İlk kitabı “Yastığımın Rüyası” çıktığında 25 yaşındadır. Ahmet Hamdi TANPINAR 1930 yılında Görüş dergisinde bu mensur şiirleri ihtiva eden bu küçük kitap bizde halis sanat sahasında yapılan ilk teşebbüstür der. Arif Nihat edebiyatla milletini tanır ve eserleriyle bu yüce milletin gönlünde kendi yerini açar. Aslında onun edipliği ve yaşamı eğrinin karşısında doğruluk müdafiliği veya tepeden tırnağa muhalefetliğidir. Aslında onu kendini en iyi anlatan bir yazısından tanıyalım.

                                                                     BERAT

  “Vurgunculuk yapmadım, Soygunculuk yapmadım. Muhalefette, memlekete fayda gördüm, muhalefet yaptım!

    Boyuna yazmak, kolay iş değildir; imlâ yanlışı da, cümle yanlışı da yapmış olabilirim; lâkin yalan haber vermedim, yalan mazbata yapmadım!

    Tesir yaptığım olmadı değil… Fakat tazyik yaptığımı gören yoktur!

   Devletin memuru oldum; bir partinin memurluğunu yapmadım!

   Grupların çıkarı için maddeler düzmek aklımdan geçmedi. Alnımın akı ve şerefimle köşemde baş başa kaldım ve göğsümü gere gere, alnımı aça aça muhalefet yaptım!

   Elimden gelmeyeceğini bildiğim şeyler için “yaparım, ederim !” diye atıp tuttuğumu bilen varsa söylesin!

   Kendime ve benden olanlara, bir firma gibi, bezirganca reklam yapmadım!

   Nüfusumu keyfime, şöhretimi suçlarıma siper etmedim.  Memleketin gül gibi geleneklerini gidenek yapmadım!

“o hâlde şu dünyada ne yaptın?” diye sorarsanız, alnımı aça aça, göğsümü gere gere muhalefet yaptım.

  “ Türkçe metinler “ adını kalkan edinmiş bir kitapla milletin mekteplerinde milliyete kastetmedim, millete, ihanet yapmadım!

   Hakk’ı dinledim, yanlışlarımdan dönmesini bildim, ağzımdan çıktı diye mânâsız inat yapmadım!

   Millete hizmeti şeref bildim… Şahsa kölelik yapmadım.

   Sadakat namı altında hıyanet de, cinayet de yapmışlığım yoktur!

  Bol keseden, bol vaatlerde bulunduktan sonra mızıkçılık ve döneklik yapmadım.

   Belki düzeltilmesine imkân kalmamış hatalarımda oldu fakat dünya ve memleket çapında gaflar yapmadım!

  Elimden geldiği kadar sanat, elimden geldiği kadar muhalefet yaptım!

 

  Yavuz Bülent BÂKİLER Bey anlatıyor: Arif Nihat Bey Adana’dan, bahsederken sesinin tonu bile değişirdi. Oturuyorsa kalkmak ister gibi doğrulur, gövdesini yukarıya doğru çekerdi ve gururla derdi ki “Beni Adana emzirdi. Ruhumun gergefini Adana’da dokudum.”

  1928 yılının ekim ayında Adana Erkek Lisesine Edebiyat öğretmeni olarak tayin edildim. Şehir bütün özellikleriyle beni kucaklayıverdi. Adana’ya yerleştikten sonra “Sandım ki, ben doğma büyüme değil soy sop bakımından da Adanalıyım .“der.

   Ziya Paşa Adana’ya vali olarak tayin edildikten sonra bir şiirinde demişti ki “Ben Adanalılara babalık yaptım. Ben ise şehrin hâdimlerinden biri olmaya çalıştım. Adana’nın canla başla çalışan hademeleri arasına girdim. Hâdim bildiğiniz gibi hizmet eden yardımcı olan kimsedir.”

   Bir gün sürgün cezası alıp sevgili Adanasından uzaklaştırıldığında Edirne’den Adana’ya “Mektup” isimli şiirini kaleme alır.

                                                                              Mektup

Ova, şerrimizden halâs olunca,

Kozalar, pamuklar ipeklendi mi?

Tabanlarımızdan “el aman!” diyen,

Asfaltın karası çiçeklendi mi?

Dedikodumuzla, Tanrı akşamı,

Sofralar ballanıp böreklendi mi?

Arıları vızır vızır işleyen,

Fesat kovanları peteklendi mi?

Çala-çırpa yahut yalıya-yuta,

Birkaç karın daha göbeklendi mi?

Şimdi ne alemde hürriyet yolu ,

Koşuldu mu, yoksa emeklendi mi?

Adı sanı ağza alınmayacak,

Büyükler, yerlerden eteklendi mi?

Köşede “yıkıldım yıkılacağım “

Diyen bir ev vardı… desteklendi mi?

Bizden bucak bucak kaçan yüreksiz,

Biz uzaklaşınca yüreklendi mi?

Peşimize düşen çifte yılanlar,

Dönüp koltuğuna çöreklendi mi?

“Melekgirmez” derler bir bucak vardı,

Biz yolcu olunca meleklendi mi?

 

 

14 Mayıs 1950 Adana Seyhan milletvekili olur. 1954 seçimleri geldiğinde Adana’dan milletvekili olmak isteyenler onu çelmelemeye çalışırlar. Onun için liyâkatsız, bilgisiz, faziletsiz, hesapsız, kitapsız diyemediler. Ağızlarını sadece “Adanalı değildir.” diyerek açıp kapattılar ve onlara Arif Nihat’ın şu çok nefis cevabı pek meşhurdur.

                                                             ADANALI

  “Adana işlerine ne hakla karışıyor? Adanalı değildir! Demişler. Haklıdırlar. Saatler, yerli marka olmadığından, Adana’da zamanda Adanalı değildir. Adı istediği kadar Adana’yla anılsın, Adana’yı doğursa bile Adana’da doğmadığı için Seyhan da Adanalı değildir. Şu bahçede dallar Adanalıdır; kuşlar Adanalı değildir. Şu minimini yavru daha doğmadan Adana’nın dört bucağını gezdi; fakat baka yerde doğmak bedbahtlığına ağlasın ki Adanalı değildir. Kuru, ey ağaç kuru: Gölgen Adanalıdır yaprağın Adanalı değildir. Ve ağlasın şu hastalar ki, sıtmaları bile Adanalıdır da kendileri Adanalı değildir. Portakal, kim bilir neyin nesidir; koza kim bilir hangi kenarın dilberidir! Buğdayın ise ne anası, ne babası bellidir. Bu da, o da, öteki de… Ceyhanlı değildir, Seyhanlı değil Adanalı değildir. Ulu Caminin minaresi nerelidir, bilmem…  saat kulesi-biraz sivrildiği için olsa gerek Adanalı değildir. Lakin, ben de değilsem kim Adanalıdır acaba? Adanalılık, Adananın sadece ağası, paşası olmuşlara vergiyse yalnız ölüler Adanalıdır; diriler Adanalı değildir.”

  Arif Nihat ASYA, Hakka yürüdüğü 5 Ocak 1975 tarihine kadar hep aynı soruyu sordu:

  “Lakin ben de değilsem kim Adanalıdır?”

   Sevgili eşi Servet Hanım anlatıyor ”Arif her 5 Ocak ta sanki kendisi bilmiyormuş gibi bana sorardı “Bugün 5 Ocak mı? Servet.” Evet, Arif derdim bugün 5 Ocak derin derin bir sessizliğe ve hüzne gömülürdü.

  O meşhur “Bayrak” şiirini bir 5 Ocak tarihinde yazmıştı. Türk Ocağı Mahallesindeki evlerinde. Sanki isterdi ki Adana valiliğinden, belediyesinden veya derneklerinden iki satır bir yazı bir davet gelsin.

Kalkıp gitsin eskiden olduğu gibi Ulu Cami ile Büyük Saat kulesinin arasına bayrağımız çekilirken Adana’da 5 Ocak kutlanırken, 5 Ocak gününde yazdığı Bayrak şiirini okusun, ama olmadı.

                 BAYRAK

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, 
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, 
Işık ışık, dalga dalga bayrağım! 
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. 

Sana benim gözümle bakmayanın 
Mezarını kazacağım. 
Seni selâmlamadan uçan kuşun 
Yuvasını bozacağım. 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder… 
Gölgende bana da, bana da yer ver. 
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: 
Yurda ay yıldızının ışığı yeter. 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün 
Kızıllığında ısındık; 
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün 
Gölgene sığındık. 

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; 
Barışın güvercini, savaşın kartalı 
Yüksek yerlerde açan çiçeğim. 
Senin altında doğdum. 
Senin dibinde öleceğim. 

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: 
Yer yüzünde yer beğen! 
Nereye dikilmek istersen, 
Söyle, seni oraya dikeyim!

    Belki de onlara; Adanalı değildir diyenlere, onu bir kez bile davet etmeyenlere, Allah’a tam bir teslimiyet içinde inanan ve yaşayan bu büyük şaire, Cenabı Allah’ın takdiri ki, ona Hakka yürümeyi 5 Ocak 1975 tarihinde Ankara Hastanesi 318 numaralı oda da nasip etti. Siz bütün bunlara tesadüf mü? diyorsunuz. Eğer Arif Nihat ASYA ADANALI DEĞİL İSE KİM ADANALIDIR. Bu büyük Millet, Vatan ve Bayrak şairini unutmamak unutturmamak dileğiyle.

 

 

   Yavuz Bülent BÂKİLER Beye ve Ötüken Yayınlarına, bize bu büyük şairi unutturmadıkları için sonsuz minnet ve şükran dileğiyle.

Exit mobile version