
Türkiye’de geçtiğimiz ayda genel seçime gerçekleştirldi ,seçime çalışmaları na baktığımızda aday adayları, partilerin eforu ve hareketliliği, seçim tarihine kadar ortalık kızıl kıyamet, herkeste bir sürü uçuk projeler, gerçekleşmesi mümkün olmayan projeler ve Türkiye’nin gerçekleriyle örtüşmeyen vaatleri ardı ardına sıralama ederken aslında hedef koltuktur. Tabii ki her siyasetçiyi veya adayı bu kategoriye geçirmemiz makul ve mantıklı değil ama geçtiğimiz yıllarda Belediye Başkanlığına,meclis uyeliliğe yarışına girenleri gördük , olmadı mı bir yer tutturamadılar mı o halde haydı milletvekili aday adayları göz dikti, hevesleri kırılmayan bazıları koltuk aşkı sarmış, hala koltuğa oturmakta ısrarlı.
Siyasetçilerin hedefi şehir ve illerde ev ve iş yerlerini gezerek projelerini anlatıp sempati toplamak, kendini anlatmak ve kabul ettirmektir. Bir hayli yoğun, dolayısıyla oy sağlamak, daha doğrusu koltuğu kapmaktır, hâkimiyet ve egemenlik egosunu tatmin etmek O saltanatı sürdürmektir. Peki, bu koltuğu hak etmek için ne kadar adaletli, tevazulu, ihlaslı, akılcı, tedbirli, sabırlılar? Hiç önemli değil önemli olan koltuğa yapışmak başka herhangi bir konuda kararlı mı? Orası muamma, tartışılır.
Koltuk muhabbeti bitmez, tarih boyunca zaten hiç bitmemişti, eskiden beri insanlarda bu ego sivri bir şekilde gözükmüştü ve bunun için İslami hilafet Abbasiler ve Emeviler de ve daha sonra Bizans, Roma ve Osmanlı imparatorluklarında suikastlar, entrikalar, kardeş ve evlat katledilmesi, Osmanlı tarihi, bu tür kanlı olaylarla doludur.
Çoğu insan önemli bir güç ve mülk sahibi olabilir ve bu gücü kullanarak koltuğa yapışıp hükmetmek ve iktidarını sürdürmek ister. Hâlbuki tarihe bakalım kimler geldi kimler geçti. Hep gördük ki tarih ve insanlar sultanları, padişahları ve hükümdarları ayırabildi. İnsan bir şekilde yargıladı ama İnsanın gücü ve ömrü yetişmediyse tarih yargıladı hiç affetmedi.
Ve aslında bir gerçek daha var o da dünyada ne kadar hâkim olsan da ol sen yine her şeyi ardında bırakacaksın ve günün gelince gideceksin. Gücüne ve kuvvetine güvenme. Varsa bir güzellik insanlara sunabilirsin yap ama koltuk egonu öne sürme. Otur düşün ne yaptın ve şimdi ne yapabilirsin, ne verebilirsin, kimin derdine derman olursun? Aklına sor, elini vicdanına koy, nefsini sorgula bil ki hiç bir şey baki değil. Sen Peygamber Süleyman olamazsın. Yüce Allah, Hz. Süleyman’ın ordusunu cinlerle ve kuşlarla desteklemiş ona yeryüzünde çok güçlü bir iktidar vermişti. Onun ordusuna hiçbir ülke karşı koyamıyor bu güçlü ordu ile karşılaşanlara sadece boyun eğmek kalıyordu. Hz. Süleyman’a rüzgârların boyun eğmesi ve erimiş bakır madeni gibi ilim ve nimetler lütuf edilmişti. Verilen tüm bu ilim ve nimetlere rağmen o da dünyadan bir çöp bile götürmeden gitti. Düşünün ki Hz. Süleyman can verdiğinde elindeki değneğe dayanmış ayakta duruyordu. Ve bir nedenden dolayı o şekilde değneğe dayanmış bir vaziyette kalması gerekirdi. Ta ki bir tahta kurdu bu değneğin içini aşınca cansız bedeni yere yığılı verdi ve o değneği bile almadan o kurt onu düşürüverdi. Saltanattan bir zerre almadan göç etti bu dünyadan.