Bu günlerde Kürt “Kürt Sorunu” diye piyasaya sürülen şey, Yavuz’un 1512 den sonra İran’ın Kirmenşah bölgesinden Anadolu’ya getirttiği ve İran Türkleriyle, Anadolu Türkleri arasına kama gibi sokup , kendi iktidarını sağlama almak için yerleştirdiği İrani ( Pers) göçebe bir aşiret topluluğudur.
BUGÜN Türkiye’de ben kürdüm diyenlerin bir çoğuda Osmanlı 16. yüzyıl tahrir defterlerine bakaraanız tahrir defterlerine bakarsanız Anadolu kökenli ve Yavuz’un Anadolu’ya İran’dan getirdiği Pers aşiretleri tarafından asimilesi edilmiş, kayıtlarda TÜRKMEN olarak adı geçen, ancak şimdi kendini “KÜRT” sanan bazı aşiretler dir. Bunlardan bazıları şunlardır:
Barzani Aşireti, Hörmekli Aşireti, Karaballı Aşireti, Pınarlı Aşireti, Kubatlı Aşireti, Deli budak oymağı Aşireti, Kara güne Aşireti,
Şeyhbizin Aşireti, Aygut oymağı Aşireti, Çemişgezeklü Aşireti,
Kureyşan Aşireti, Beskan Aşireti,
Milli aşireti Aşireti, Modanlı Aşireti, Burukan Aşireti,
Şavak Aşireti, Abbasan Aşireti,
Ağuçan Aşireti, Bekiran Aşireti,
Zerikan Aşireti, Karakeçili aşireti,
Avşarlar Aşireti, Begdili Aşireti,
Hınıslu Aşireti, Küresinliler Aşireti, Lekler Aşireti,
Batıkan Aşireti, Herkiler Aşireti,
Kılıçlı Aşireti, Mukriler Aşireti,
Türkan Aşireti, Şadıllı Aşireti,
Çapanoğlu Aşireti, Ertuşiler Aşireti, Rişvanlar Aşireti,
Brukan Aşireti, Babat Aşireti
Dersimli Aşireti, Karaçoban Aşireti, Tanas Aşireti,
İzzeddinliler Aşireti.. gibi aşiretler esasında Anadolu’daki Türkmen boylarıdır.
O gün Yavuz, Çaldıran seferinden sonra Anadolu Türkmenleri ile Horasan Türklerinin arasına, tampon bölge olarak bizzat iskan ettirdiği bu Pers aşiretleri ile ve daha sonradan da bilerek Mısır’dan getirdiği Emevi hilafet sancağı ve 3000 Emevi mollayla birlikte, kendi Emevi asimilasyoncu saltanatını ve Türk düşmanı iktidarını Anadolu’da sağlamlaştırmak istemiştir.
Bu anlamda da o günden bügüne kadar, Anadolu’da iktidar baskısıyla oluşan, Kızılbaş-Türkmenlikten inanç olarak asimilasyoncu baskı, tehdit, katletme ve sistemli bir biçimde yapılan devşirilmelerle, Anadolu’da ki emevileştirme süreçleri, 1908-1938 arası Jöntürk, İttihat ve Terakki ve Mustafa Kemal Atatürk döneminde geçici olarak sekteye uğratılsa bile, bu süreç bugünde Erdoğan eliyle hala devam etmektedir.
Mevcut iktidar’da dahil 1946’dan itibaren iktidara gelenlerin yaptıkları icraatlar bunun delilidir.
Bu konu, tarihsel olarak mistik değil çok açık ve belgeli bir konudur.
İşte bu nedenlerlede yukarıda değinildiği gibi, tarihte Yavuz’un Anadolu’ya yerleştirdiği bu Pers kaviminin ve bugünkü sahte “Kürt sorununun” ve Anadolu Yesevi, Bektaşi, Alevi olan Tüm Türkmenlerin önemli ölçüde emevici bir asimilasyona tabi tutulmasının birinci sorumlusu Yavuz’dur, ondan sonra gelen Kanuni ve II. Mahmud’dur ve 1908- 1938 aradı hariç ondan sonra da onun yolundan gidenlerdir.
1908- 1938 arası hariç ondan sonraki iktidarlardır. Çünkü Türkiye’de Türklük her zaman bizzat Devletin başındakiler tarafından kendilerine karşı gerçek bir tehdit olarak görülmüştür. Türk’ün benlikle ilgili bir bilinç sıçramasına uğramasını engellemek için ve binlerce yıllık Türk törelerine göre toparladıkları anda emperyalizmin adamı olan işbirlikçi iktidarlara dur diyecekleri için, bu iktidarlar Türk’ün başını kaldırmaması konusunda strateji geliştirmişlerdir . O yüzden de her dönem Türk’ün başının, her süreçte başının Emevi ideolojisi ve asimilasyon yoluyla ezilmesinin gerektiğine karar vermişlerdir. Bugün bile, bugünkü Türk düşmanları herkesin gözünün önünde Türklüğü ayakları altına almaktan bile açıkça ve ahlaksızca bahsetmektedirler.
Burada da görüldüğü gibi Anadolu’da Türkleri yok etmek iki koldan yapılmıştır.
Birincisi, İran Kirmanşah’tan Yavuz’un getirdiği Pers aşiret topluluğu (Dağlı Persler- kürtler) ile Türk bölgesi işgal ettirilmiş, diğer yandan da bölgede yaşayan Türkmenler zorla bu aşiretlerin içine sürülüp asimile ettirilmiş tir ( misal Karakeçililer gibi), ikincisi ise bir yandanda Kızılbaş- Türkmen inancı olan Yesevilik ve Bektaşilik yolunda giden Türkmenler ağır bir biçimde baskı altına alınıp, katledilmiş ve kalanlar da korkudan ve kurumsal olarak inanç soykırımına tabi tutulmuştur. Emevileştirilmiştir.
Bugün ‘Kürt’ denilen İran kökenli Pers aşiretlerinin ki konuştukları dil çok parçalıdır ve coğrafi nedenlerden dolayı da bir birini anlamadıkları bir dil olan bu dil presçenin ( Farsçanın ) bir alt grubudur.
Yani bugünkü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ki “kürtler” İran Persliği’nin Yavuz’un da yardımı ile Anadolu’ya girmiş halidir.
Coğrafya ya bir baktığınızda Anadolu ve Türkmeneli bölgesi, Urumiye’de dahil şu anda bu Pers aşiret topluluğunun bulundukları yerlerin tamamı, tarihsel olarak klasik bir öntürk ve Oğuz diyarıdır.
Örneğin, Hakkari, Urfa, Iğdır, Kars, Tunceli, Bingöl, Adıyaman, Diyarbakır, Erbil, Telafer, Musul, Dohuk, Sincar, Süleymaniye, Altınköprü, Kerkük, Tuzurmahutu vs klasik bir oğuz şehridir.
Bu bölgelerde arkeolojk kalıntılara baktığınızda da (Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da dahil) 500 yıldan önce hiç bir yerde bu Pers aşiret topluluğuna ait bir bilimsel kanıt ve kalıntı yoktur.
Bilimsel kalıntının ve kanıtın olmadığı yerde ise o grup yaşamamıştır. O bölge o gruba ait değildir.
Ama bu sözü edilen bölgelerde 1000, 2000, 3.500 yıllık Türk kurgan ve kaya yazıtları, anıtları ve diğer arkeolojik kalıntılar vardır.
Bu bakımdan kardeşlik masalları altında Türk yurdunda Kürt sorunu var demek cahilliktir.
Ard niyetlidir. Siyasidir.
Ve bilimsel olarak denemez.
Diyenler Türk, İran ve bölge tarihini iyi bilmemektedir.
Bir tarihin yazılması, okunması, araştırılması ve tarih konusunda doğru sonuca varılması için, arkeolojik, etnolojik, demografik, etnografik, dil bilimsel, antropolojik verilerle konuyu ele almanız gerekir.
Bu konudada doğru bir sonuca ulaşmak istiyorsanız akıl ve bilimi rehber olarak almanız lazımdır.
Örneğin bu bölgeler son 500 yıldır Pers aşiretleri tarafından Yavuz gibiler eliyle asimile edilselerde, Türk diyarı olduğunu kanıtlayan esas olgu arkeoloji, dil bilim, etnografi, antropoloji gibi bilimlerin dallarıdır. Bu bilim dallarının onaylamadığı hiç bir tarih yazımı gerçek değildir.
Sahtedir.
Türkiye’de ikide bir suni olarak bu gibi konulara “ Kürt sorunu”, Kürt vs demek Yavuz’un Türk düşmanı ve Emevi politikasının devamını bugünde korumak ve kollamak demektir.
Bu yanlış tutum Alparslan’la, Atatürk’le çatışmak demektir.
Bu, Cumhuriyet döneminde bu konuyu kullanan Emperyalizme ve Türk düşmanlığına hizmet etmek demektir.
Bu konu bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonrada emperyalistlerin Şark politikasının bir aleti olmuş
durumdadır. Bu tesafüf değildir.
Yavuz’un o günkü ve Emperyalistlerin bugünkü Türk, Alparslan ve Atatürk düşmanı politikaları bu nedenle rarihsel süzgeç içinde buluşmuştur.
Bugünkü Türkiye’de, 500 yıllık bir süreçte var edilmeye çalışılan bu sahte “Kürt konusunun” tarihsel gerekçelerini bilmeden kamuoyu önünde bunun ahkamını kesmek anlamsızdır, ki kim kesiyorsa yaptığı bilimsel olarakta cahilliktir. Gerçek dışıdır.
Tarihsel olarakta büyük bir yalana alet olmaktır ve hafızasızlıktır.
Kısaca tarihte bilimsel olarak Kürt diye bir kavim yada millet yoktur. Bunlar Anadolu’ya Yavuz eliyle getirilmiş pers aşiret topluluklarıdır.
Konuya bu şekilde yaklaşmak gerekir.
Sorun bunu bilim dışı yanlış anlamaktan ve dillendirmekten kaynaklanmaktadır.
İşin özü ise, ikide bir “ Kürt sorunu” diyerek yapılan bu sahte tanımlamalarla amaç Türk’ün yurdunu dağıtmak ve haritadan silmektir.
Buna alet olmak Türklere düşmanlıktır.
Aynı sorunun bir benzerinide bugün, esadında bir ABD planı ve projesi olan, BÜYÜK ORTADOĞU PROJEsi EŞ BAŞKANI OLARAK, Erdoğan son on yıl içinde Suriye’den Türkiye’ye getirdiği Araplar vasıtasıylan Türkiye’ye yaşatmaktadır. Bugün ki Erdoğan, dünki yavuz gibi Türkiye’nin başına bir ‘Arap sorunu’ diye yeni bir sorun daha icat etmiştir. Eklemiştir.
Bu da ilerde de görülecektirki karşımıza ‘ Arap sorunu ‘ olarak, 50 yıl sonrasının Türkiye’si nin sorunu olarak gelecektir. Bunu görmek için kahin olmaya da hiç gerek yoktur.
Türk yurdu yine geçmişte Yavuz’un bölgeye Arap ve Pers ideolojisiyle ve insan yığınağı ile yaptığı gibi , şimdide Erdoğan tarafından Suriye ve Irak’tan getirdiği Araplarca da yeni bir işgal ve asimilasyona tabi tutulacaktır.
Ve bu da Erdoğan’ın aynen Yavuz gibi, Türkiye’ye bırakacağı çok kötü ve ilerde de Türkiye’nin gelecek nesillerinin başına sorun köpürtecek olan kötü bir miras olarak kalacaktır.
Yani yukarıda bahsi geçen konu, bugüne kadarki Yavuz’dan – Erdoğan’a kadar yapılan sistemli bir Türk düşmanlığının ve bu uğurda kullanılan Emeviciliğin, Pers ( ‘Kürt’) ve Arap larada ülkeyi fiili olarak İşgal ettirerek yapılan Türk düşmanı, sistemli bir asimilasyon yani nihai olarak Türk’ü yok etme politikasının bir devamıdır.
Süreç dün Yavuz’la başlamış ve bugünde Erdoğan’la devam etmektedir.
Türkiye bugün, devlet gücünü kötüye kullananan mevcut devletin başındaki Türk düşmanı Emperyalizmin işbirlikçisi Emeviciler tarafından, bugün Arap ve geçmiştede Türk düşmanı Hanedanın yaptırdığı Kürt işgali eliylen Türk vatanı açıkça, bilinçli ve sistemli bir biçimde Türksüzleltirilmek istenmektedir.
Herkes, özellikle kendisine ben Türk’üm diyen herkes, bu konuda kendine ve başkasına karşı dürüst ve uyanık olmalıdır.
Çünkü Vatanına göz diken ve göz diktiren hiç bir nesne dost değildir.
Türk’ü padifize eden uyduruk Kardeşlik masallarına da özellikle bu saatten sonra hiç güvenilmemelidir. İnanılmamalıdır.
Peki buna karşı ne yapılmalıdır?
Bunlara cevap olarak, yapılması gereken şey ise, Türkler, Türkiye’nin, Azarbaycan ve Türkmeneli coğrafyasının tarihte ve bugünde Milli lider Atatürk’ün de dediği gibi Türk olduğunu, yapılması gereken bilimsel çalışmalarla desteklemeli, bugüne kadar bu konuda tatminkar olmayan tarih sil baştan yazılmalı, bugüne kadar tarih Türk düşmanı Hanedanlar ve zalim iktidarlar tarafından uydurulduğu gibi. sahte siyaset, tarih ve hamasetle değil, bilimsel olarak aşiretler, tarihi yazılı belgeler ve coğrafya, arkeolojik kalıntılarının ortaya çıkarılan bilimsel deliller ile yeniden yazılmalıdır.
Ve gerçekten bugün çok ihtiyaç olduğu gibi Millet, bu konuda iyi ve yaygın bir biçimde eğitilerek bilgilendirilmelidir.
Bilinçlendirilmeli ve onurlandırılmalıdır.
Yani kısaca bu şekilde de bugüne kadar hakim güçlerce sıralanan, ama ihtiyaç olan bölgeye ve Türklere ilişkin
gerçek tarih tekrar yazılmalıdır.
Bunun yazılmasından da , öğrenilmesindende ve öğretilmedinden de her vatandaş kesinlikle sorumluluğunun bilincinde olmalıdır.
Bu, bugünkü Türklerin, Atalarına ve gelecek nesillerine karşı, insanlığada karşı onun bunun eline bırakılmayacak kadar, değerli bir borçtur.
Kimse bu konuda bu nedenlede kendi benliğine ve sorumluluğuna bana ne de dememelidir!
Ve bu konuda bir Türk evladı olarak onurlu davranmalıdır!
Son olarak her zaman olduğu gibi :
Atatürk’le kalın.
Cumhuriyetle kalın.
Hoşçakalın!