“Duyarsam unuturum,
Görürsem hatırlarım,
Yaparsam öğrenirim.”
İnsanlık bu güzel sözden ders almış mıdır? Pek az… Örnek: geçmişte medreselerimiz, bugün de üniversitelerimiz!…
Hoca rahlenin arkasına oturur, profesör de kürsüye geçer. Konuş babam konuş.
Öğrenciler ise dinle babam dinle, sadece duyarlar. Öğrenirler mi? Hayır, unuturlar. Unuttukları için de, öğrenmemiş olurlar.
Bu kadar açık!…
Buna rağmen, bakıyorum, yine de kanıt istiyorsunuz; buyurun, o da var:
Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nün efsane hocalarından Prof. Dr. Muhan Soysal bir gün derse girdiğinde öğrencilerine “Size bu derste ve izleyen iki ders boyunca TANGO’yu anlatacağım. Çok dikkatli dinleyin ve not tutun” der. Normalde işletmeyle ilgili bir konu anlatması gerekirken, niye tango konusunu anlattığına bütün öğrenciler şaşırır ama yine de dersi dinlemeye devam ederler.
Hoca önce tangonun tarihçesinden başlar, sonra müziğin ritmine geçer, daha sonra da tango figürlerini öğretir. Adımların nasıl atılacağını şekillerle izah eder. Bir kavalyenin damı(bayanı) nasıl dansa davet edeceğini, elini belinde nereye koyacağını ve daha birçok bilgiyi en küçük ayrıntısına kadar anlatarak not ettirir. Üçüncü haftanın sonunda ise, ertesi ders tango konusunda yazılı sınav yapacağını bildirir.
Öğrenciler sınavda çok başarılıdır; çok dikkatli not tutmuşlar, bütün yazdıklarını ezberlemişlerdir çünkü, en küçük bir ayrıntıyı dahi yanıtlamışlardır. Başarı ortalaması 90 puanın üzerindedir.
Ertesi derste öğrenciler tahtada şu notu görürler: “Sınavın ikinci bölümü için herkes spor salonuna gelsin.”
Bütün öğrenciler, spor salonunda toplanır. Muhan Hoca önceden her şeyi gerektiği şekilde düzenletmiştir. Duvar diplerinde sandalyeler sıralıdır, orta yer dans pisti olarak boş bırakılmıştır. Salonun birkaç yerine kameralar konmuştur. Öğrenciler etrafı merakla izlerken Prof Soysal şöyle konuşur: “Şimdi herkes tango yapacak, öğrendiklerini uygulayacak. İşte müzik, buyurun piste”. Erkek öğrenciler bayanlara yaklaşıp önlerinde reverans yaparak onları dansa kaldırırlar. Ve hep birlikte müziğin ritmine ayak uydurup dans ederken, çevredeki kameralar da onların tüm hareketlerini kaydeder.
Sonuç tam bir fiyaskodur. Yanlış ve acemice hareketler, duraklamalar, şaşırmalar, çarpışmalar,… Öğrenciler yazılı sınavına göre çok iyi bildikleri, tangoyu bir türlü becerememektedir. Hemen hemen hepsi müzikle uyumsuz, tangoyla uzaktan yakından ilgisi olmayan hareketler yapmaktadır. Sonunda, sınav bir kaos ortamı içinde tamamlanır.
Hoca, birkaç gün boyunca kamera kayıtlarını inceler ve sonucu açıklar: Ortalama başarı notu bu kez 33’tür!
**
KISSADAN HİSSE: Muhan Hoca’nın amacı aslında öğrencilerine tango öğretmek değildi. Bir şeyi, onu yaşamadıkça, onunla bütünleşmedikçe gerçek anlamda öğrenilemeyeceğini öğretmekti. Bunun dışında öğrenilmiş sanılanların hepsi eğretidir, verimsizdir, geçicidir.
Gerçekten bugün üniversitelerimizde durum budur; gençler sözlü olarak, teorik olarak öğrendikleri şeyleri aslında öğrenmiyorlar, öğrendiklerini sanıyorlar, çoğunu unutuyorlar, hayatta uygulayamıyorlar. Öğreticiler ne yapıp yapıp, bu sakıncayı olabildiğince azaltacak şekilde ders yapmanın yolunu bulmalıdır.
Bana gelince, iki şey geliyor aklıma: Birincisi, geçmişe bakıp hayıflanıyor, keşke ne yapıp yapıp Çin bilgesinin öğütünü ben de uygulayıp öğrencilerimi ona göre yetiştirseydim. İkinci olarak hayranlıkla anıyorum Muhan Hoca’yı, hatırası önünde saygıyla eğiliyor, unutulmasın diyorum. Bu bilgemizi keşke yıllar önce tanımış olsaydım.
Üniversitelerimizin genç öğreticilerine salık veriyorum:
Bundan böyle farklı bir şey yapın, yeni ve en verimli öğretim tekniklerini öğrenin ve olabildiğince uygulayın. Muhan Hoca’yı da öğrenin, hakkında yayımlanan kitabı (Mikado Yayınları) mutlaka bulun, okuyun. Okumakla kalmayın, öğrendiklerinizi uygulayın.