Özgürlüğümüzü gölgeleyen pencerelerimizden Bakarken bu uçsuz bucaksız gökyüzüne Görünce bir kuşun kanatlarının Bu mavi deryasında salındığını Tutsaklık işliyor içimize önce Rüzgar bir yaprağa çarpıyor sonra Sonra bir diğerine Ve sonra bir diğerine... Hışırtılı ama huzurlu bir ses çıkıyor ortaya Karmaşık ama ahenkli İnsanın içersine biraz umut serpen Sonra iniyor gökyüzündeki, ağaca doğru Pencerenin çok yakınına Sana özgürlükle tutsaklığı aynı anda hissettiren O canlı sanki sana bir şey anlatırcasına geliyor yakınına Konuyor bir kahverengi dala Ve gagalamaya başlıyor usulca Yeni çıkmış meyve filizlerini Sonra dalıyor gözlerimiz uzaklara Bulutlara belki, belki de çok uzaklardaki Sıra sıra dizilmiş evlere O evlerin pencerelerinden sarkan Yüzlercesinin olduğunu düşünmek İyi geliyor sıkılgan suratlarımıza Yalnız olmadığını hissetmek belki Dolduruyor birkaç boşlu kalplerde Ardından bulutlara dönen gözlerimiz (Güneşin sımsıcak ısıttığı o pamuktan bulutlara) Ağzımıza hafif bir gülümseme konduruyor Elimiz pencerenin koluna gidiyor ve Derin bir nefes çekiyoruz içimize İçinde biraz özlem biraz hüzün Ama en çok da umut olan temiz bir hava Ve kapıyoruz penceremizi yarınlar için...