Site icon Söz Gazetesi

ZAFERİN RUHU

Zafer bu milletin gönlünde...
Ne bu siyasi iktidar onun yüceliğine zarar verebilir,
ne de samimiyetsiz destekler onun yüceliğine bir katkı yapar.

Anadolu, bin bayramlar coğrafyasıdır.

Bayram, milletlerin ortak “keder, tasa ve kıvançta” buluşmalarıdır

Bir milletin içinde yanan çoban ateşi, o milletin ruhundaki ideali yanıp tutuşturmuyor ise o millet canlı değildir.

Canlılığı kaybetmek ise ölmeye yüz tutmaktır.

Milletlerin ölmeye yüz tutması, sadece düşman karşısında yenilmiş olmasıyla gerçekleşmez.

Millet, yok edilse bile teslim olmadıkça ve içindeki çoban ateşini söndürmedikçe ne ölmeye yüz tutmuştur, ne de yenilmiştir..

DEMİRCİ KAVA’DAN ATATÜRK’E.

O zaman tarih bir önderi, bu ateşi tutuşturmak için görevlendirir.

Bu önder, bazen Demirci Kava olarak demir dağları eritir;

Alpaslan olur, o ateşi tutuşturarak, Anadolu’da yaşamayı milletine sağlar.

Bazen Atilla olur, Orta Asya’dan kalkıp Avrupa’ya giderken geride huzurlu bir millet ve devlet bırakır;

Bazen de Selahattin Eyyubi… Milletin içindeki çoban ateşini İslam’ın koruyuculuğu ortaya çıkarır ve zaferler hediye eder.

Fatih’in içinde sönmeyen Çoban ateşi, İstanbul’u atalarımızın yurdu yapmış ve Bizans’ın başkentinde ezanların sesini hakim kılmıştır.

Mustafa Kemal’in özündeki çoban ateşi bağımsızlık şeklinde tezahür etmiş ve bu günkü Türkiye’yi kurmuştur.

Bu tarihin tecellisidir ve hiç bir siyasinin gücü bu gerçeği değiştiremez.

Bayramları taçlandıran siyaset değil zaferlerdir.

Milletin ortak ruhuna uygun olmayan hiç bir bayramın ömrü uzun sürmez.

Tersi de doğru, milletin gönlünde yer etmiş ve ortak değeri olarak benimsenmiş bir bayram da asla siyasetin oyuncağı olamaz.

NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR? SAHİ NEREDE?

30 Ağustos bir bayramdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı zaferi simgeler. Korona gerekçesiyle, bayramın kısıtlı kutlanması gündeme geldi.

Korona etkin mi değil mi? Bu kısıtlama gerekli mi değil mi? Bu sorular benim bilgi ve ilgi alanımı aşar.

Ancaaaaak; Şunu söyleyebilirim.

Ruhu öldürülen hiç bir bayram kutlanmaya değer görülmez.

Ne demiştik, Anadolu “Bin Tanrılı Ülke” ve Bin Bayramlar Coğrafyasıdır.

Bu topraklarda Orak bayramı kutlanırdı. Sadece bu mu? hayır, şimdi liste yasam yetmez.

Eskilerden; Bağ Bozumu Bayramı.. Harman Bayramı…  Uzaktaki dostlarımızın Bayramı… Kapı Yapısı Bayramı… Evet yeni bir inşa seferberliğinde Kral nezaretinde kutlanan bayram. Tanrı Anaları, Bayramından, Yakarma Bayramına kadar…

Haydi bunları Geçelim… Hitiler geride kaldı diyelim…

Peki ya günümüzde; Mesela Yerli Malı Haftası bir bayram değil miydi?

Kabotaj’ı bilen var mıdır? Bayram olarak kutladığımız?

Ey dostlar Ağaç Bayramı’na ne oldu? Bunlar, Hititlerin değil, Cumhuriyetimizin Bayramlarıdır.

!0 Ocak Maarif Bayramı idi. Hani? Merak eden var mı?

Hani adına Nevruz diyoruz ya, o Toprak bayramıdır.

Montrö Zaferini kutladığımızı hatırlayan var mı?

Nerede o eski bayramlar? Sahi nerede? Bilen, duyan, gören, hatırlayan var mı?

ÖNCE BAYRAMIN RUHUNA SAYGI…

Lütfen kimse, olduğundan farkı görünmesin.

İçi boşaltılarak bayram kutlama, bir milletin kültürüne yapılmış en büyük saldırıdır.

12 Eylül’ün utanılası Lideri, Atatürk’ü ağzından düşürmeyerek, bayramları da cafcaflı kutlayarak, Atatürk ilkeleri katletmiştir.

Atatürk’ün kurumlarını kapattıkça, bayramlarına sarılmıştır.

Burada Atatürk adına yola çıkanların, bu kısıtlı kutlamadan ziyade, bayramın ruhuna uygun davranış sergilemesi gerekmektedir.

Atatürk, bir kuruş dış borç almadan, fabrikalar kurdu. Var mı öyle amacın?

Osmanlının borcunu, bir dolar borçlanmadan ödedi. Bu açıdan hem Avrupa Birliği’nin kuyruğuna yapışıp hem de 30 Ağustos kısıtlı kutlamasına karşı olmak samimi değildir.

Hem Gümrük Birliğini kabul edip, hem de kapitülasyonlara karşı elde edilmiş 30 Ağustos zaferini kutlayalım demek, hoş değildir. (Nazik konuşuyorum)

Hem özelleştirmeleri savunup, hem de Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş zaferini kutlamak, “Tavşana kaç, tazıya tut” demektir.

Zafer bu milletin gönlünde…

Ne bu siyasi iktidar onun yüceliğine zarar verebilir, ne de samimiyetsiz destekler onun yüceliğine bir katkı yapar.

Atatürk’ün zaferleri ve ülkeyi aydınlatan ilkelerinin mirasını tüketerek bayram kutlaması yapılamaz.

Bir zafer ancak ve ancak amacına uygun girişim ve tutumlar ile beslenir ve anlamı giderek büyür.

Bu gün adı konmamış bir Haçlı Seferi ile karşı karşıya bulunan ülke, kurtuluşun ilkelerine ihtiyaç duymaktadır.

Ancak ve ancak o ilkelere sahip çıkılarak 30 Ağustos kutlandığında bir anlam ifade edecektir.

Bir zafer, onun ruhunu kavrayanlar ve o ruha uygun yaşam biçimini seçenlerin ellinde büyür.

Söyledikleriyle, icraatları bir olmayanların elinde değil… 30 Ağustos milletindir, milletin zaferidir ve öyle kalacaktır.

Exit mobile version