Gök Tanrı’ya, Görklü Tanrı’ya şükürler olsun.
10 Mart 1992 günü yayın hayatına başlayan Söz Gazetesi’nin ilk sayısında “ Bu can bu tende kaldığı sürece bu gazete yayınlanacak” sözünü vermiştim.
30 koca yılı geride bıraktık.
Daha nice yıllarda bu can bu bedende kaldığı sürece yayına devam.
Biliriz ki: “ Tanrı biz bilan”
Handiyse bir ömür. 30 yıl.
Gelenler oldu, gidenler oldu.
Gelip de kalanlar oldu, çekip de gidenler de oldu.
Gidenlerin aslında gönderildiklerinin farkına varabilmeleri için sahi kaç zaman oldu?
*
30 yıllık yayın hayatımızda klasik anlamda üç gece düzenledik.
Biz öyle belediye başkanı, işadamı kapısı aşındırıp para isteyenlerden değildik.
Rica minnet, sineye çektik.
*
Genellikle ‘Aile sohbeti’ ile kutlarız yaş günümüzü.
Öylesine samimi ve öylesine mütevazı.
Mart ayında kutlayacaktık. Lakin olmadı. Deprem denilen bir ‘esrarlı gayya kuyusuna düştük ki akıl alası değildi.
Günler günleri kovaladı, günler kaçarken aylar ayların sırtına bindi.
Dedik ki bu yaş günümüzü de 19 Mayıs’ta kutlayalım.
Hem Gazi paşa Hazretleri’nin Samsun’a çıkarak milli mücadeleyi başlatmasını yâd etmiş olalım.
O heyecanı bir kez daha yaşayalım.
30 yıldan beri bir fikir gazetesini omuzlayanları çağırdık sadece.
İşadamlarını, siyasileri. Etkili ve yetkili politikacıları, etkisiz. Yetkisiz ve gereksizleri çağırmayı düşünmedik bile.
Para için yaş günü düzenlemek elbet yakışmazdı bize.
*
Toyumuza katılan canların İsimlerini tek teke saymaya ne hacet.
Biz bizi biliriz elbet.
Davete icabet edenler de oldu, kaba, nobran bir üslup ile “Ben katılmayacağım” diyerek nezaketten nasib edinmemişler de…
Adam yerine koyduğumuz yeni yetme veletlerle, parası için çağrıldığını sanan kimliksiz ve kişiliksizler de oldu. Olacaktır elbette…
31 yaş günümüz samimi, içten, riyadan ve beyninin arkasında pazarlıksız olanlardan ibaret bir toy havasındaydı.
Rüya – Özgür ikilisinin ve Bülent İlçin’in müzikleri gecenin neşesini âlem-i semaya çıkardı.
Adana’nın yetiştirdiği önemli sanatçılarımızdan Rüya-Özgür ikilisinin meşhur parçaları “Kirvem Adanalıyım “dan sonra en an unun kadar ünlenecek olan “Mırıldanmalar” adlı bestelerini- hay Allah ‘Mırıltılar mıydı yoksa yahu?- ilk kez çalmaları da bizleri onurlandırdı.
Ayakta alkışlanası bestelerdi. Gereği yapıldı.
Bir söz verdik aramızda. “Bundan gayrı her bayramda kapımızı çalan çocuklara şekerin yanı sıra Türk bayrağı armağan edilecek.”
Kaldı ki bu çocuklar Suriyeli olsalar da…
*
Sağ olun, esen olun dostlar.
Var olsunlar, ekmek parasına onurunu satmayanlar
Malumdur ‘Ağaç dalıyla, yaprağıyla var!
Hep birlikte sönmeyecek bu Çoban Ateşi, Tanrı nasip ederse geçecek daha yıllar, yayınlanacak nice sayılar.
Reha Ören