KÜLTÜR SANAT

Neslihan Dağlı ile Seçkin Şiirler’de Yelda Karataş

Merhaba sevgili okur,

Bu haftanın şair konuğu sevgili Yelda Karataş. Şair, Yazar, Akademisyen. Zonguldak doğumlu şair Lise ve Üniversite eğitimini İstanbul’da tamamladı.

1975- 76  Galatasaray İktisat ve İşletmecilik Yüksek Okulu’ndan mezun oldu.

2018  Nişantaşı Üniversitesi İşletme Yönetimi Yüksek Lisans diploması aldı.

İŞ HAYATI

1984- 2010 Reklam Yazarı ve Yaratıcı Yönetmen olarak muteber reklam ajanslarında pek çok ulusal ve uluslararası markaya hizmet verdi.

2000- 2002   Reklam Yaratıcıları Derneği Genel Sekreterliği yaptı.

1992- 93   Hür FM’de Şairler Korsandır Programı’nı gerçekleştirdi. 1993- 95 Kanal E Program Direktörlüğü yaptı.1993- 95   Deli Kızın Türküsü, Işık Doğudan Yükselir albümlerinde Sezen Aksu ile şarkı sözü yazarı olarak çalıştı. Kalbim Ege’de Kaldı, Rakkas, Aşkları da Vururlar, Yarası Saklım, Davet… gibi bir çok tanınmış ezgide imzası var.

1995- 98   Akademi İstanbul’da öğretim görevlisi, Reklamcılık Grup Başkanı

1998- 2000 Süreli ve Süresiz yayın evi ve dergiye editörlük ve yayın yönetmenliği yaptı.

2003- 2010  Kasımpaşa Çok Programlı Lisesi’nde  gönüllü Tiyatro dersleri verdi.

2008- 1. Uluslararası Fütüristler Zirvesi ana konuşmacıları arasında yer aldı.

2009- 2010 Antalya’da ilk kez gerçekleşen Halkın Portakalı etkinliğinde, halkın gönüllü yarışmacılarına kısa metrajlı film senaryosu eğitimi verdi. 2010  İsmail Cem TV Ödülleri Ön Jüri üyesi.

2000- 2010 Ulusal ve uluslararası birçok üniversite ve tanınmış kurum ve kuruluşta  sanat, iletişim ve reklamcılık üzerine seminerler, konferanslar verdi. Konuşmacı olarak davet edildi.

2010- 2012 BÜSEM’de eğitmen olarak çalıştı

2011- 2016  Yeditepe Üniversitesi’nde Reklam Yazarlığı ve Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi. Yaratıcı Yazarlık Atölyesi kurdu.

2014 – 2017   Nişantaşı Üniversitesi’nde Kentsel Farkındalık, Kültür ve Sanat, Estetik ve Sanat, Modada Reklam Olgusu, Reklam Çözümlemeleri, Mitoloji ve İkonografi  dersleri verdi. 

2014 – 2017   Nişantaşı Üniversitesi’nde  Kültür ve Sanat Danışmanı olarak çalıştı

2018- 2020 Kurumsal İletişim Uzmanı ve Marka Yönetim Koordinatörü olarak, Danışmanlık yapmakta. Kültür ve Sanat Kurumları’na bağımsız hizmet vermekte.

2021- Umay Bilim Sanat Yaşam Merkezi’nde Şarkı Sözü ve Şiir Atölyesi Eğitmeni olarak çalışmakta.

KİTAPLARI VE ÖDÜLLERİ

1996-  İlk şiir kitabı Ürperme ile Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü

1999-   İkinci şiir kitabı Alacaydınlık ile Dünya Globus Şiir Ödülü

2001-  Üçüncü şiir kitabı Enel Aşk

2006 – Bir Kadının Kaleminden Şems ve Mevlana, Şiir

2007-  ZAİT, Şiir

2007-   10. Mainchi Uluslararası Haiku Yarışması Büyük Ödülü

2007-  18. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Şenlikleri Öykü Yarışması’nda Gecenin Sütü Öyküsü ile Birincilik Ödülü

2007-  Vahşi Komedi ile Mitos Boyut Tiyatro Yayınları Başarı Ödülü 

2008-   Hüzün Suretleri, Toplu Şiirler

2008- İstanbul Bir Dişi Orospu Beyoğlu Altın Dişi, Şiir

2011-  VI. Gila Kohen Öykü Yarışması’nda Fırat’ın Vefası öyküsü ile Birincilik  Ödülü

2012-  Sabır Masalı ile II.Turgut Uyar Şiir Ödülü İkincisi

2012 –  Vahşi Komedi ve Şizofren Aşka Mektup Tiyatro Oyunları  Devlet Tiyatroları repertuarına kabul edildi.

2014-   Safran Çiçeği, Öykü

2015-   Ten Divane,  Şiir

2017-  Büyüyünce Dansöz Olucam, Haiku ve Haibun

 2017- Umut Günlükleri, Şiir

2017- Fırat’ın Vefası Dicle’nin Çığlığı, Öykü

2019- Vahşi Komedi Oyunu, Silifke Duvarsız Sanat Tiyatrosu tarafından oynandı.

2019- Hüznün Kısa Tarihi, Toplu Şiirler

2020- Yarışmasız kategoride Onur Ödülü niteliği de taşıyan Kemal Özer ŞİİR EMEK ÖDÜLÜ’ne    değer görüldü

2021- İki Bacağımın Arasında Ne Var, Deneme

2022- Safran Çiçeği, Öykü (Genişletilmiş 3. Baskı)

YELDA KARATAŞ’IN ŞİİR ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ

ŞİİR DUYARLILIĞIN ÜRÜNÜDÜR

Estetik bir bütün olarak şiire ve diğer sanat dallarına yaklaşırken, duygu düşünce birlikteliği kötü bir alışkanlıkla; duygu ve düşünce çatışması olarak algılanıyor. Ve hatta sanki şiir akıl dışı bir sanatmış gibi sunuluyor. Ne alakası var. Duygu ve düşünceler bir bütündür insanda… ikisi birbirinden bıçak gibi ayrılamaz ayrıca.

Şiir duygusallığın değil duyarlılığın ürünüdür. Duygusallıktan duyarlılığa geçebilmek ise akıl gerektirir. Şair aklını kullanır şiir yazarken, aklın süzgecinden geçmiş duyarlılığının ürünüdür yazdıkları…

Örneğin YORT SAVUL durup dururken çıkmaz…Kayayı Delen İncir kitabı da (şiirin adı değildir, kitabın adıdır)… Afrika hariç değil, dizesi tesadüfen ve çoook duygusal nedenlerle Üvercinka’da yer almaz.

Şiir sadece akılla kavranabilir bir dil değildir. Aslında dilin bizzat kendisi de öyledir. Masa en az üç ayaklı bir nesne değildir sadece şairin hayatında ki ‘ masada masaymış ha’ der.

Masa, üstüne koyduğumuz şeylerle, etrafındakilerle ve malzemesiyle ve çağıyla da anlam

kazanır bu bakış bu hissediş, duyarlılığın ürünüdür… Toplum bireyi olan şair, Mars için bile şiir yazdığında dünyalıdır…

Gerçeğin ya da gerçekliğin bir yanını alıp abartma oyunu doğulu oryantalist zihniyetlerin pek sevdiği bir bulamaç yapma geleneğidir.

Soğukkanlı olup, birbirimizin üstüne çıkmaya çalışmak, ego traşları ile ben ne çok bilirim sergileri açmak yerine, birbirimizin zihnini samimiyetle açan sözler yazalım, birikimlerimizi birbirimizi aydınlatmak için kullanalım; insan etiği bunu gerektirir.

Sevgili Bedrettin Cömert’in (1978’de otomobilinde kafasından vurularak katledildi, bu ülkenin nadir yetişen aydınlarındandı) sözleri ile bitirmek isterim… Dikkatle okunması dileğimle.

‘ Estetik bilimi, gerçeklikten kopuk garipliklerle uğraşmaz. Estetik,şimdiye dek üretilmiş tüm sanat yapıtlarının ortak ve benzer yönleri irdeleyerek belirli ortak özellikler ortaya koymaya çalışır, bu yolla gelecek deneylerimiz için bize bilinçlenme ve tat alma olanakları sağlar. Sanat tarihçiliğinin eylemini boşa harcamasını önlemek için ona süzülmüş yöntem deneyleri, billurlaşmış kuram birikimleri sunar.’

ŞİİR İNSANIN YÜZÜDÜR.

Kapının tokmağı, gün batımı, bir çocuğun gözyaşları ya da çocuk gözyaşları, bir katilin bıçağı ya da katil bıçağı… Hepsi şiirseldir.

Ayrılıklar şiirseldir, yoksa neden yazılsın yüzyıllardır.

Doğum belki en şiirsel olanı. İlkler, sonlar ve bütün acılar, sevinçler şiirseldir.

Neden dünyaya geldiğini bir türlü kavrayamayan insan usu, sanırım kendini yok edecek, Tanrısını da! Evet, o insan usu şiirsel kaçısın basamaklarından bir aşağı bir yukarı inerek yüzünü aramaktadır.

Yüzü emanet verilmiştir ona, gözleri dudakları ve tenin şehveti. Hepsi emanettir, mumyalasa da.

Ölümün tek gerçek olarak dikilişi bu nedenle şiiri yaratır. Bu kader dayanılası değildir, şiirle dayanır buna. İlk söz şiirdir bunun için, o ilk söz aşktır, ölümün karşısına dikilen. Çünkü ölebileceğini anladığında içinden bir çığlık verir İNSAN.

İlk söz ağıttır da.

Ayrılığın ölümden beter olduğunu söylerken bile şiirsel yalancıdır insan. Hiç ölmemiştir ki. Usladığı en derin acıyla karşılaştırır ayrılığı, sevdiğinden ayrı kalmak bilebildiği en derin acıdır, bilemediği en derin acıyla eşleyerek şiir yaratır kendine; ölümün düşünü.

Ölümün karşısına dikebileceği tek şey, sevgidir insanın.

Ölümü öldürebileceği tek şey, Aşktır.

Bunu bilen şiir yine kendini gösterir. Ayrılığı dâhil etmeye çalışır, ayrılmamak denen o sevginin karşılığına, karşıtlığı olamadan.

Oysa şiir yola çıkmıştır bir kere istemese de sordurur.

Kalbinde yatanı göster…

Ya ölüm ya Aşk.

Şiir, bu ikilemin uzlaşmayı aradığı ve bu uzlaşmayı reddettiği yerdedir.

Bir kanlı bıçak gelir vurur duygusuna bir yüzün. Hamlet, ikiye bölünmüş Hamletlerine sorar durmaksızın. Yüzyılımızda yaşayabilmesi bundandır.

Bundandır, ölümün ardına saklanmaya çalışan o yüzün, katlanılması güç bu hayata yine de o bilinmez ve geri dönülmez yolculuğun sıra neferi olduğunu her solukta hisseden kalbine sapladığı bıçaktan hesap soruşu.

Mademki ölüm var, neyle avutacaksın kendini. Elbiseler, çanaklar, çömlekler… Kanlı aynasında zamanın öldürür şiiri.

Ona ideoloji diye sonradan uydurduğu bir şeyi ekler, ona etnik dinsel ve hatta tensel inançlarını ekler ve böylece yücelttiğini sanır şiiri… Ona kendini vermeyi unutur: İNSANI.

İşte o zaman şiir solar ve hızla ölür. Kuğu boynunu büker, şiire ağlar.

İçinde insan yüzünü aramadıkça, kaybolacak ve ölüme yenik düşecektir şiir.

.

ŞEMS

Zamanın içinden

Zaman çıkaran kırmızı ateşin. sabrını bilmeden

Neden açsın ki bir diken

Pür-ü ten. kanında dirilmeden

demdir. demlenmiştir. gül avucumda

ölürken ağlamasın. şafaktan geliyorum

saçlarımda gezinen elinin yorgun şevkinde

bir gökkuşağı ömrüm. ben aşkın gözlerinde büyüyorum

gönül aynam parlaktır

sırsız bakışların saf yüzünden

hangi yara benden derin. sorsam kadere

şems’in ışığında kalbim. kendimi özlüyorum

ismim yok. kimliğim çok. ben ahenk

teninde yatan şeb-i yelda’dan geliyorum

kırılan sırrında hayatın. gözyaşıyım ol yare’den

bir gülün gülüşüne sürgünüm

yurdum yok. sevdiğimin kalbi

turnaların eğricesine gidiyorum

Kalan benim giden ben

Çünkü sabahsızdır tüm geceler

Aşk’ı görmeden

Neden sevsin ki Tanrı bizi

Yüreğimiz bir kulunu Tanrı gibi sevmeden.

**

.

TOPRAK

Hangi zamanı seçersen seç

Dirimi ölüme bir tutma

Bu yola tez çıktık hiç dönmemek için

Çıplak gezdik gül ektik her dem halk için

Karadeniz yaylasından el alıp

Ege’nin bağ bozumuna karışan

Zeytin rengine kanma

Aşkın gözleri Leyla değil artık

Yar kapısına düşünce alın yazısı

Mecnun’dan habersiz katledilir

Üzüm buğusu toprağımız kan

Aç yüzünün çemberini

Sor

Bir gemicinin kırık yelkeniyle

Okyanus arasında ne fark var

İkisinin de bir yıldız düşmüşse kaderine

Aşkın anlamına yeni bir anlam eklemekse derdin

Zühre de

Tahir söyle

Kirpikleri ıslansın çocukların

Yak eşkıya ateşlerini

Topal acılar eşliğinde

Dokunmasın hiçbir çiçeğe adını bilmeyen

Her bahar aşkla çözsün düğmelerini yağmurlar

Ki kaçmayı bilmez bu topraklarda bir kez âşık olan

Ama ne tarih!

Kente sıkışınca sevdanın dili

Taş üstüne taş insan kadar gerçek

Mazgallarında boğar Ferhat’ın feryadını

İnsan kaderine yanar isimsiz turnalar

Aşk buysa eğer,

Söyleyin Truva Atı’na baştan yazılsın tarih!

**

.

İKİ IŞIK

Kentin ortasındaydı ateş böcekleri…

İki parlak bakıştılar

Hüzünlü

ölüm gibi yapayalnız.

Ya da iki yaramaz çocuk İstanbul’a dil çıkaran

Bir dev geçti yanlarından

ışığı görmeyen ayak izlerini izlediler.

Öyle küçük

ama öylesine parlaktı ki nefesleri…

Sevmek ışık belki de

Bunu kendilerine bile söyleyemeden güldüler.

Kentin ortasına iki ateş böceği…

Ateş içindeydiler.

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.