Site icon Söz Gazetesi

Türkiye Cumhuriyeti 2023’ü görebilecek mi?

Ankara Kalesi Yazıları -279

                Yirminci yüzyılın önde gelen  ulus devletlerinden birisi olan Türkiye Cumhuriyeti , hızla yüz yıllık tarihine tamamlama süreci içinde yoluna devam etmekte ve üç yıl sonrasında  yüzüncü yılını onurla kutlayabilmenin  çabası içinde  geniş kapsamlı  bir yüzüncü yıl programını,   bugünkü hükümetin  girişimi ile hayata geçirmeye çalışmaktadır . Türk devleti bir cumhuriyet rejimi olarak kurulduktan sonra  gelişmesini sürdürmüş ve batının ileri  gelen devletleri ile yarışarak, çağdaş uygarlık düzeninin önemli bir halkası olmak için ,  bugüne kadar elinden gelen  her  yolu deneyerek başarı hedefine ulaşmaya çalışmıştır . Ulusal kurtuluş savaşı sırasında Türkiye’nin  silahlı kuvvetlerine ilk hedef olarak  kurucu önder tarafından  Akdeniz gösterilmiş ,   bugün de  ülkenin ekonomi , teknik ,siyaset ve  sosyal alanda çalışan kadrolarına  ilk hedef olarak  dünyanın önde gelen  ülkeleri arasında ilk on kategorisine girmek , başlıca hedef olarak  ilan edilmiştir . Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan Kuvayı Milliye ordularına verilmiş  olan sinyalin, bugün de devam ettiği ve  kurtuluş  savaşı sonrasında cumhuriyetin ilanı ile  yeniden  kuruluş aşamasının gündeme alındığı  bilinmektedir . Şimdi de üçüncü aşama olarak ,   çağdaş uygarlık düzeni içinde  Türklerin hak ettikleri yüksek düzeyi elde edebilmeleri için  kalkınma ve gelişme hedefine ulaşabilme amacının bir temel ulusal ödev olarak ,Türk ulusunun yeni cumhuriyet kuşaklarının önüne  konulduğu ilgili resmi makamlar tarafından dile getirilmektedir . Bu durumun açıkça gösterdiği gibi , Kuvayı Milliye hareketi ile yola çıkan Türk ulusunun ,en son hedef olan Türkiye Cumhuriyetinin  dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer alabilmesi  doğrultusunda bu ulusal mücadeleyi  bugün de canla başla  yürüterek  ,Atatürk’ün kurucu önder olarak  çizmiş olduğu yol haritasına uygun bir tarzda  ülke yönetimini  geleceğe taşıdığı , artık  yaşanan gelişmeler aracılığı ile  giderek kesinlik kazanmaktadır .

                Türk devletinin kuruluş aşamasında cumhuriyet rejiminin sonsuza kadar devam edeceği ve bu doğrultuda  planlı ve programlı bir gelişme çizgisi içinde  devleti yönetenlerin  ülkeye hizmet edecekleri ,    yola çıkarken  kurucu kadronun  gelecek cumhuriyet kuşakları için  ortaya koyduğu bir  ana misyondur. Türkiye yola çıkış aşamasında çizilmiş olan bu doğrultuda  kararlı bir biçimde yoluna devam ederken ,    ulusal kurtuluş savaşı sırasında Türk devletinin kuruluşuna karşı çıkan emperyalist, Siyonist ,  düşman ve rakip  kesimler, geleceğin dünyası yeniden biçimlenirken gene eskisi gibi Türkiye karşıtlığı siyasetlerini öne çıkararak , Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılına ulaşmasını önlemeye çalışmaktadırlar . Nitekim bu doğrultuda  Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili olarak yüz yıllık parantez değerlendirmesi başlığı ile olumsuz  bir yaklaşım geliştirilerek ,  cumhuriyetin yüzüncü yılını göremeyeceği ifade edilmiştir .Doğu Anadolu’da bir başka ulus devletin kurulamayışını  dikkate alan gayrimüslim ve bölücü bir yazarın bu tür yazı ve konuşmaları ,  ulusal  kamuoyunu  uzun yıllar karıştırarak Türk vatandaşlarının moralini bozmuştur .Türkiye’nin  çağdaş uygarlığa ulaşma hedefinde daha iyi bir geleceğe sahip olabilmek üzere sürdürdüğü  yoğun çalışmalarına  bu gibi çamurlar atılmaya çalışılmıştır . Bugün doğu Anadolu’da  iki küçük Kafkas ülkesi arasında savaş ortamı devam ederken ,     yeniden eski Türkiye karşıtı politikaların ısıtılarak öne çıkartılmaya çalışıldığı açıkça göze çarpmaktadır . Çeşitli kitapları ile görüşlerini ortaya koyan bu gayrimüslim yazar , birinci dünya savaşının özel koşulları nedeniyle  kabül  edilmiş olan Türkiye haritasının gelecekte değişeceğini ,yeni oluşacak olan dünya dengelerine göre merkezi alanda yer alan ülkelerin sınırlarının yeniden çizileceğini  dile getirirken ,bu çağın süper gücü olan ABD’nin zenci  ve kadın bir  dış işleri bakanı  Orta Doğu ve Asya bölgelerinde yirmi iki devletin sınırlarının değiştirileceğini  açıkça söyleyerek , bölgedeki Türk ve Müslüman devletlerini  resmen  tehdit etmiştir . Doğu Anadolu’da başka bir kimliki esas alarak  farklı bir devlet kurmak isteyenlerin temsilcisi olan bu gayri müslim yazarın  görüşleri ,  geçen asırda geliştirilen emperyalist  politikaların devamı olarak ,  Yeni Sevr dayatmalarının açık bir göstergesi olmuştur .Bölge devletlerinin sınırlarının değişeceği söylemi , burada yer alan devletlerin hepsinin geçici siyasal yapılanmalar olarak görüldüğünün  ifadesi olmuştur . Osmanlı sonrası için merkezi alanın yeniden yapılandırılması doğrultusunda geliştirilen emperyalist yaklaşımların ve projelerin   hemen hemen hepsi ,   içlerinde Türkiye Cumhuriyetinin de yer aldığı  bütün bölge devletlerinin geçici siyasal yapılanmalar olduklarını  her fırsatta ileri sürmüşlerdir .  

                Yeni bir dünya düzeni kurma doğrultusunda  farklı  etnisite  ve din anlayışına dayalı yeni ulus devletler oluşturmak isteyen batı emperyalizmi ve İsrail siyonizmi  ortaklığının  Türkiye’nin ulusal birliği ve bütünlüğünü tehdit eden saldırı ve baskıları sürdürülürken ,  yeni dünya düzeni oluşturma gerekçesinin arkasına sığınan bölücü ve sömürücü girişimlere batının önde gelen başkentlerinde  devam edilmiştir .Batılı emperyalist ve Siyonist merkezler bu doğrultuda  Türkiye Cumhuriyetini ikinci bir Kuvayı Milliye savaşına doğru zorlarlarken , Türkiye’den yana tavır alan  ve bu doğrultuda Türk devleti ile milletinin ulusal çıkarlarını korumaya çalışan Türk toplumunun önde gelen aydın temsilcileri  zaman zaman  konuşarak yaptıkları çıkışlar aracılığı ile, Türk kamuoyunu bilgilendirmeye çalışmış ve Türkiye’nin emin adımlarla yoluna devam ederken, ne gibi  çıkmaz ve sorunlar ile karşılaşacağını  iyiniyetli uyarılar olarak yönetim mekanizmalarına yansıtmaya çaba göstermişlerdir . Bu konuda milliyetçi, ulusalcı, Atatürkçü  ve cumhuriyetçi  toplum kesimlerinin önde gelen temsilcilerinin sürekli olarak uyarılarda bulundukları bir gerçektir .  Düşman kesimlerin olumsuz tavırlarına karşı  Türkiye için ,  dost ve müttefik kesimlerin iyi niyetli uyarıları da , kamuoyu önünde bozulmuş olan eski dengelerin yeniden kurulabilmesi yolunda yardımcı olmuştur . Bu noktada dostça uyarıların en başlarında yer alan eski bir  söyleşiyi esas alarak ,  cumhuriyetin yeni bir yıldönümünde  ulusal bir muhasebe yapılmasına yönelmek ,Türkiye’nin ulusal çıkarlarının korunabilmesi açısından önemli bir yarar sağlayacaktır .  Türkiye düşmanları her yerde konuşurken ve her türlü çamuru çağdaş Türkiye Cumhuriyetine atmaya çalışırlarken ,  Kuvayı Milliye zaferinin sahibi olan Türk ulusunun önde gelen temsilcileri de bu haksız saldırılara karşı gerçekleri dile getirerek ve kazanılmış haklara sahip çıkarak , çağdaş dünyanın önde gelen  bir cumhuriyet  devleti  olarak Türkiye Cumhuriyetinin  sonsuza kadar var olabilmesinin yollarını açmaktadırlar .

                Bundan 12 yıl önce  o zamanlar düzenli bir aylık dergi olarak yayınını sürdüren  “2023 “ isimli derginin yazarlarından birisi olarak  Doç. Dr.  Durmuş  Hocaoğlu  aynı dergide  kendisi ile Türkiye’nin geleceği ile ilgili olarak yapılmış olan  bir  söyleşinin başlığını “ 2023 SENESİNDE TÜRKİYE MEVCUT OLMAYABİLİR  .” biçiminde bir cümle ile ifade etmeye çalışmış ve bu söyleşisi  üzerinden ,cumhuriyetin gelecekteki genç kuşaklarına Türk ulusu için  çok önemli ve Türk devleti için de  yaşamsal  anlamda önemli bir mesaj vermiştir .Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılına ulaşamayacağı ve  bu süreç içinde parçalanarak bir yıkım senaryosu ile karşı karşıya kalacağını, milliyetçi ve gelenekçi bir bilim adamı olarak  söyleşisinde vurgulayarak dile getirmiştir . Tarih ve diğer sosyal bilimleri çok iyi bilen bir uzman bilim adamı kimliği ile konuşan bu uzman öğretim üyesinin   vefatından on iki yıl sonra belirtilen söyleşisi  bugün ele alındığında, daha o zamandan  günümüzdeki siyasal gelişmeleri  açıkça gördüğünün  uluslararası konjonktürün son dönemlerdeki gelişmeler  aracılığı ile  aşama aşama  öne çıkmasıyla birlikte, Doç.Dr. Durmuş Hocaoğlu’nun ne derece  haklı olduğu  bir Türk bilim adamı olarak ülkemizdeki sosyal ve siyasal bilimler alanındaki ulusal birikimin gerçeklere dayanan  önemli  bir temsilcisi olduğu görülmektedir .

                2023 isimli bir siyasal bilim dergisinin,  derginin isminin  kaynağı olan 2023  yılı hakkında ,derginin yazarlarından birisi ile söyleşi düzenlemesi sayesinde ,Doç.Dr.Hocaoğlunun bugünlere ve geleceğe  dönük  olarak  Türkiye’nin durumu ile ilgili değerlendirmesi , ulusal kamuoyunun bilgisi çerçevesinde  gündeme gelmiştir . Hocaoğlu açıkça  2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti diye bir devletin olmayacağını ve bu doğrultuda Türk  devletinin yüzüncü yaşına  erişerek  bir yüzyıllık  ilk dönemini  tamamlayamayacağını  dile getiren  olumsuz  yaklaşımlarla ,   Türk ulusunun moralini bozabilecek  ve  geleceğe dönük ciddi bir hesaplaşma ile karşı karşıya getirecek  bilimsel bir tavrı kamuoyunun önüne getirmektedir . Her şeyin bittiği bir aşamada ve en umutsuz noktada Düveli Muazzama denilen büyük batı emperyalizmine karşı çıkarak  , savaşarak ve direnerek geleceğini kurtaran bir ulusun kurmuş olduğu ulus devletini bir yüz yıllık oluşum döneminden sonra  ikinci yüzyıla doğru bir yaklaşım ile umut verici bir çizgide değerlendirmesi gerekirken , bunun tümüyle aksi bir  olumsuz çizgide  Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılını göremeyeceğini ifade etmesini  bugün için  normal karşılamak pek mümkün görünmemektedir . Söyleşi sahibi bilim adamının geçmişi ve bir ömür boyunca ürettiklerine bakıldığında  Türkçü ve milliyetçi çizgiden ayrılmadığı göze çarpmakta ve bu nedenle de Türkiye’nin dostu ve savunucusu olarak görülmesi gerektiği  anlaşılmaktadır . Yazar ömrünün son döneminde Sovyetler Birliği gibi  bir süper devletin dağılmasından çok etkilendiği ve iki kutuplu dünyanın sona ermesi aşamasında, artık her şeyin olabileceği gibi bir düşünceye sahip olduğu ve bu nedenle de koskoca Sovyetler Birliği’ni yıkan batı emperyalizminin  zamanı geldiğinde dünyada her devleti yıkabileceği gibi bir karamsar duyguya kapılarak , bir ulus  devlet olarak Türkiye’nin de batılı emperyal güçler tarafından yıkılabileceğini anlatmaya çalışmaktadır . Sovyet imparatorluğunu tek bir kurşun atmadan çökerterek dağıtanların, benzeri senaryoları  istemedikleri devletlere ya da karşılarına çıkan siyasal örgütlenmelere karşı da yapabilecekleri  tarihin ortaya koyduğu gerçeklerdir .Bu noktada akşamdan sabaha çok şeyin değiştiği gibi gelecek hakkında kuşkulu bir yaklaşım, en azından gerçekçi  bir bakış açısı olarak bilimsel arayışlara yön verebilmektedir .

                Uluslararası alandaki gelişmelerin hepsinin belirsiz olması ve bu alandaki güç merkezleri arasındaki rekabet ve çekişmelerin  insanlığı önceden nerelere götüreceğinin  belli olmaması  ve hiç akla gelmeyen durumların dünya gündemine ansızın girmesi ile birlikte  belirsizlikler süreci bütün dünyayı kaotik durumlara doğru sürüklemektedir . Siyasal gelişmelerin tüm insanlığı bir kaosa sürükleyeceği gibi bir durumu yansıtan Latince bir ata sözünün, bugünkü dünya parasının üzerinde yer alması da  gelecek açısından insanlığa önemli bir mesaj vermektedir . Buna göre ,   dünya bugün olduğu gibi eğer yönetilemez bir kargaşa ortamına sürüklenirse, o zaman tüm olayları büyük bir kaos yaratmaya yönelik olarak  yönlendireceklerini ve böyle bir  kaos ortamı sayesinde var olan bütün düzenleri yıkacaklarını , böylesine büyük bir yıkımdan sonra yeni dünya düzeninin kurulabileceğini  söyleyenlerin bu gibi girişimleri istedikleri zaman devreye soktukları artık iyice belli olduğuna göre, önümüzdeki dönemde  bir gün Türk ulusu uyandığı zaman  Atatürk Cumhuriyeti diye bir devletin ortadan kalktığını görebilecektir . Milliyetçi ve muhafazakar bir bilim adamının böylesine bir durumu açıklığa kavuşturarak Türk ulusunun dikkatini çekmeye çalışması  ,  Atatürk çizgisinde bağımsızlık mücadelesi yapan laik toplum kesimleri açısından ,üzerinde düşünülmesi gereken  yeni bir durumu gözler önüne sermektedir . Demokrat  görünümlü  batıcı liberal çevreler   ile  tutucu görünümlü muhafazakar  ümmetçi kesimlerden böylesine bir tam bağımsızlıkçı  yaklaşımın  öne çıkarılamaması üzerinde, Türk ulusunun artık iyice bir  düşünmesi  gerekmektedir .  Doç.Dr.Durmuş Hocaoğlu  milliyetçi ve muhafazakar çizgisi ile Türk ulusunu ve devletini geleceğin belirsizliği doğrultusunda  dostça uyararak böylesine olumsuz bir durumu önleyebilmek için   acilen önlem alınmasını istemektedir . Bu  açıdan, Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü yöneticilerini böylesine acil  bir ulusal  görev beklemektedir .

                Durmuş Hocaoğlu ,  söyleşisi sırasında Türkiye’nin özel durumunu gündeme getirerek  ve  ülkede o dönemde yaşanmış olan 28 Şubat olaylarının da etkisiyle  de ,dinci kanadı ikiye ayırarak milli görüş taraftarları ile , beynelmilel  ümmetçileri  birbirinden  farklı kategoriler çerçevesinde  ele alarak değerlendirmelerini  sürdürmüştür . Ona göre milli devletin devamı için milli görüş taraftarlarının  siyasal iktidar içinde yer almaları  gerekmektedir . Dinci akımların milliyetçi çizgilerden uzaklaşmaları sürecinde var olan ulus devletlerin siyasal düzenlerinin fazlasıyla  tehlikeye girdiği ve bu nedenle de dünyanın çeşitli bölgelerinde  meydana gelen siyasal istikrarsızlıkların yansıması olan  sıcak çatışma olayları  birbirini izleyerek devam etmektedir . Liberal ve dinci akımların uluslararası   çizgide olması ya da muhafazakar  ya da gelenekçi  kesimlerin beynelmilel bir yol izlemeleri  gibi gelişmeler karşısında,  çağımızın bütün ulus devletleri gibi Türkiye’de önemli bir  siyasal handikapın içinde kendisini bulmuştur . Küreselcilik  döneminde büyük tekelci şirketlerin ortağı olarak hareket eden   tarikatların  yönetiminde,  tek tanrılı dinlerin  tıpkı sermaye düzeni gibi küreselci bir yaklaşım içerisine girmeleri  nedeniyle ,  ulus devletler  ile  milletler zamanla  önce gerilemeye başlamışlar ve daha sonra da  şirketler ile tarikatların  ortaklığıyla ile devletler ile milletler yavaş yavaş dünya  siyaset sahnesinden  silinmeye başlamışlardır . Bir toplum bilimci olarak Durmuş Hocaoğlu böylesine bir gerçekliği  yıllar öncesinden görerek  hem milletini hem de devletini  bu açıdan  uyarıyordu .

                Küreselcilik döneminde batının önde  gelen  merkezleri ,  sürekli olarak ulus devletlerin tasfiye edilmesine yönelen  politikaları destekleyerek , batılı okullarda okutup yetiştirdiği batı blokunun çıkarlarına bağlı politik kadrolar aracılığı ile  kendi siyasal yaklaşımlarına uygun düşen  programları uygulatarak ,  ulus devletlerin tasfiyesi işlemlerini  yeni dünya  düzeni  programlarına uygun olarak beş kıta üzerinde tamamlatmaya  çalışıyorlardı .Diğer ulus devletlerde olduğu gibi var olan devlet düzenlerini tasfiye  etmek amacıyla yeni yeni siyasal partiler kurdurularak ,dıştan destekli  iktidarların işbaşına gelmeleri sağlanıyordu . Emperyalizm ile işbirliği içinde çalışan siyasal kadrolar uluslararası kapitalist sistemin  çarklarını çevirmek doğrultusunda  ellerinden gelen girişimleri tamamladığı noktada  ,   var olan devletleri tasfiye etme operasyonları bütün dünya ülkelerinde hız kazanıyordu . İslam dünyasının yetiştirdiği İbni Haldun gibi siyasal bilimcilerin Endülüs imparatorluğundan gelen birikimi modern zamanlara taşımasını bile görmezden gelen emperyalistler,  bir an önce geçmişin uzantısı olan bugünkü dünya düzenini ortadan kaldırabilmek için her türlü girişimi yerine getirmeye  çaba gösteriyorlardı . Osmanlıcılık ,,  İslamcılık ve batıcılık gibi eski politikalarla  imparatorluğun ayakta kalamayacağını görenler  ,geçen yüzyılın son döneminde  Osmanlı sonrası içinde hem ulus devleti hem de cumhuriyet rejimini bir bütünsellik içerisinde Türk ulusunun önüne yeni  bir alternatif olarak  koyuyorlardı . Ulus devletler çağı din devletleri dönemini geride bırakırken  ,   ulusal egemenlik ve halk iktidarları doğrultusunda cumhuriyet rejimleri  birbirini izleyerek dünya devletleri   içinde örgütleniyorlardı . Osmanlının son döneminde    dine dayalı bir proje  düzen kurtarıcı olarak devreye sokulamadığı için ,  ulus devletler çağı çizgisinde bir ulus devlet olarak Türkiye cumhuriyeti  tarih sahnesine  çıkartılıyordu .Orta çağ sonrasında gündeme gelen modernizm  halk kitlelerini dini topluluklar olmaktan çıkartarak , bilimin ışığında  çağdaş  uluslar olmaya doğru yönlendiriyordu .Böylece  Türkiye Cumhuriyeti eskisinden çok farklı  bir yapılanma olarak  farklı  bir siyasal  dönemin sonucunda  olarak dünya tarihinde ve coğrafyasında yerini alıyordu .

                İslam devletlerinde  bir İttihadı İslam yaklaşımı doğrultusunda Büyük bir İslam imparatorluğu arayışı devam ederken,  tüm   Müslümanlara İslam dayanışması öneriliyor ve bütün Müslümanlar  tek bir millet olarak kabül ediliyordu . Böylece etnik ve kültürel ayrılıklara dayalı ulusal yapılar ve bunların devletleri  ortadan kaldırılmaya çalışılırken, bütün Müslüman ülkeleri bir araya getirecek büyük bir İslam imparatorluğu tıpkı orta çağ döneminde olduğu gibi öne çıkarılarak ,   eski devlet yapılarının  parçalanmasıyla  oluşturulmuş olan ulusal  devletlerin tasfiye edilmesi gündeme getiriliyordu . Böylesine  bir dönüşüm noktasına gelindiğinde  İbni Haldun’un  siyasal toplum  yapılanmasını         açıklamak üzere ortaya koymuş olduğu asabiye teorisinin kurallarına ,  geçen yüzyılda uyulmadığı için ulus devletlere geçiş aşamasında önemli yanlışlar yapılıyordu . Emperyalizmin dinleri dünya egemenliği için siyasallaştırarak  kullanmak amacıyla öne çıkarması ,  İbni Haldun’un asabiye teorisine ters düşüyordu . Geçmişin birikimini bugüne taşımış olan  bu  büyük bilim adamı, eserlerinde  milli asabiyenin dini asabiyeye oranla daha öncelikli  ve güçlü olduğunu vurguluyordu . İmparatorlukların çöktüğü bir aşamada  insan toplumlarının birlikte yaşayacağı yeni bir düzen olarak ulus devletler, milli asabiyenin dini asabiyeye oranla öncelikli  olduğunu kanıtlar bir biçimde kendiliğinden devreye giriyordu. Bu sürecin sonunda  parçalanmalar aracılığı ile iki yüz civarında ulus devletin dünya haritası üzerinde ortaya çıkması sağlanıyordu . Batı kapitalizmi dünya egemenliği doğrultusunda  orta çağ din devletlerinden krallıklara ve imparatorluklara doğru bir kayma gösterirken,  laiklik olgusu gündeme gelerek devletlerin  dinlerin ötesinde ulusal bir yapılanmaya doğru dönüşümünün önünü açıyordu .

                Durmuş Hocaoğlu söyleşinin bir yerinde kozmopolitan  Müslümanlık ile vatansız Müslüman kavramları üzerinde önemle  durarak,  küresel değişim içinde dinin yerini belirlemeye çalışmıştır . Ona göre  İbni Haldun’un iyi anlaşılmasıyla  dünyanın bugün içinden geçtiği değişim süreci daha geniş bir biçimde değerlendirilebilecektir . Küreselleşme aşamasına gelmiş olan uluslararası büyük sermaye , kendi kontrolü altında büyük bir dünya imparatorluğunu , kozmopolitan bir  din anlayışı içinde oluşturmaya  çalışmaktadır . Tekçi ulus devlete karşı çoklu bir kozmopolitan toplum yapısını esas alan küresel  imparatorlukçular farklı etnik toplulukları bölgesel egemenlik düzeni içinde bir araya getirmeye çalışırken, kozmopolitan Müslümanlığı  bir anlamda beynelmilel dincilik olarak  devreye sokmaya çalışmışlardır . Kozmopolitan bir beynelmilelcilik  öne çıktığı zaman , Müslümanların  tek bir ülke ya da vatana bağlı olmaları geride kalacak ve küreselcilerin söylediği gibi vatansız bir dindarlık ya da  İslamcılık  veya   Hrıstıyanlık söz konusu olabilecektir . Kuruluş anayasasında devletin dini islam olarak belirtilirken,  bir Müslüman çoğunluklu devlet olarak böylesine bir yapılanma mümkün görülüyordu . Cumhuriyetin ilanı ile batı tipi cumhuriyet devleti modeli öne çıkmış ve daha sonraki anayasa değişikliklerinde devletin temel ilkelerinden birisi olarak laiklik bir yasal düzenleme olarak yeni anayasalarda kalıcı yerini almıştır . Bir anlamda yeryüzü vatandaşlığı olarak da tanımlanan kozmopolitizm ,   küreselciler tarafından ulus devletlere zorla kabül ettirilmeye çalışılırken ,dünya düzeni  iki yüz ulus devletten , iki bin eyalet devletine geçişinin tamamlanacağı yeni bir aşamaya doğru gitmektedir . Böylece devlet merkezleri ortadan kaldırılırken ,   bütün devletler finans-kapital denilen  merkezi sermaye yönetiminin hegemonyası altına çekilmeye  çalışılmaktadır . Küreselci para babaları  ulusalcı vatanseverliği ve vatandaşlığı  özgürlükçü düzenler açısından tehdit olarak gördükleri için, bu iki kavramı  red ederek kozmopolit bir siyasal düzeni açıktan savunmaktadırlar .

                Hocaoğlu’na göre ,  ülkedeki entelektüel birikimin bu gibi değişimleri anlayabilecek düzeyde olmasına rağmen ,  sömürgecilik  ilişkilerini  geliştirme önceliği yüzünden   batı emperyalizminin baskıları  ile Türk aydınlarının öne çıkarak topluma yol ve yön göstermelerinin önü kesilmek istenmektedir . Terör yolu ile toplum ve aydınlar korkutularak baskı altına alındığı aşamada, ulus devleti savunmak giderek zorlaşmaktadır . Emperyalizm bütün dünya egemenliğinde kozmopolitizmi kendi çıkarlarının ideolojisi olarak öne çıkarırken ,  ulus devletler ve ulusalcılık gerilemekte ve bu yüzden de cumhuriyet rejimleri tarih sahnesinde son dönemlerine doğru gelmektedirler . Edirne’den Ardahan’a kadar bütün Anadolu’yu kucaklayan  ulusal cumhuriyet devletinin önümüzdeki dönemde batının  kozmopolitizm  girişimleri  ve saldırıları ile  fazlasıyla uğraşacağı bugünden  görülmektedir . Atatürk cumhuriyeti Rusya’da olduğu gibi devrim komiteleri ile değil ama halkın içinden seçilen milletvekillerinin katıldığı bir meclis düzeni içerisinde  kurmaya   dikkat ederken ,   o aşamaya kadar görülmemiş bir kahramanlık yaratarak bir ulusa öncülük yapmış ve bir cumhuriyet rejiminin de kurucu önderi olmuştur .Kuvvetler Birliği prensibi ile hareket eden Atatürk, ülkeye  bir ulusal birlik düzeni getirmeye çalışmıştır .İşin başında bu gibi çalışmalar tamamlanarak ulus devlet kurulduğu için daha sonraki aşamada cumhuriyet rejimi ilan edilmiştir . Cumhuriyet eski imparatorluk ahalisinin hızla uluslaşmasını sağlayarak, Türkiye Cumhuriyetinin  çağdaş bir  devlet olarak dünya sahnesine açılmasını sağlamıştır . Atatürk’ün bir ulusal kahraman olarak cumhuriyeti kurduğu gibi bugün de Atatürk Cumhuriyetini  sahip olunan siyasal  birikim doğrultusunda yeniden kuracak  kahramanlara ülkenin ihtiyacı bulunmaktadır .  Doç.Dr.Durmuş Hocaoğluna göre, ülkenin  içine sürüklendiği tasfiye sürecini durduracak ,emperyalizmin dünya ile birlikte ülkeyi de kaos ortamına  düşürülmesinin önüne geçecek   ve  Atatürk Cumhuriyetini yeniden kuracak  bilgili ve  güçlü bir öndere olan ihtiyaç her geçen gün daha da büyümektedir . Emperyalist  batı ülkelerinde yetiştirilerek devşirilen   işbirlikçi kadroların,  sömürgeci merkezlerle işbirliği yaparak ülkeyi tasfiye aşamasına getirmelerine artık bir son verilmelidir .Yaşanan gelişmeler sonucunda  bugün için Türklerin  geçmişten gelen her şeyleri  var ama  cumhuriyeti yeniden kuracak bir kahramanlarının  olmadığı açığa çıkmıştır .Günümüzde  Atatürk gibi kahraman olabilecek bir liderin ortaya çıkmasıyla  ,   cumhuriyet devletinin  gelecekte yoluna devam edebileceği  söylenmektedir . O’na göre her şeyi  göze alabilecek  cesur bir liderin ortaya çıkmasıyla birlikte Türkiye bugünkü  siyasal çıkmazından kurtulabilir . Halkın içinden çıkacak ve toplumun bütününde var olan potansiyel  enerjiyi ülkenin her noktasına taşıyacak bir kahraman önder  küreselleşme görünümünde tasfiye edilen devleti yeniden kurarak,  Atatürk cumhuriyetinin  geleceğe dönük bir biçimde yoluna devam etmesini sağlayabilecektir . Türk ulusu cumhuriyet devletinin  ayakta kalması sayesinde sahip olduğu  varlığını geleceğin dünyasına  taşıyabilecektir .

                Kozmopolitizm ve etnik köktencilik gibi akımların güçlenerek  Türkiye Cumhuriyeti  ulus devletini  ve üniter cumhuriyet rejimini yok etmemesi için, Türklerin gerçek bir ulus kimliği ile hareket etmesi gerekmektedir . Yeryüzünün önde gelen ulusları ayakta kalmak ve kendilerini koruyarak yollarına devam etmek doğrultusunda  kararlı olarak hareket etmelerinin ,  Türkler tarafından örnek alınması sorunun çözümünde ilk atılacak adımdır . Dünyanın süper güçlerinin küresel  hegemonya için  merkezi alana gelmeleri  ve bu bölgede kendine bağlı yeni yapılanmalar oluşturması tarih boyunca  birbirini izleyen dönemlerde görülmüştür . Bugün de benzeri bir değişim sürecinin öne çıkmasıyla  ABD ve İsrail ikilisi bu doğrultuda hareket ederek ,tarihin tekerrür ettiği gibi bir durumu  öncelikle kanıtlayabilmenin arayışı içine girmişlerdir .Doğu ve batı bölgeleri arasındaki göçlerin yaşandığı  ve  ortaya çıkan yeni rejimler doğrultusunda  dünya haritasının değiştiğini artık bütün ilgili kesimlerin görmesi gerektiği anlaşılmaktadır . ABD ve SSCB gibi iki büyük kutup başı devlet yapılanmasının karşıt merkezler oluşturduğu bir aşamada,  ulus devletler oluşumu tamamlanarak evrensel dünya düzeni yeni ulus devletlerin birlikteliğine bağlanmıştır . Böylesine bir yapılanma çerçevesinde  giderek büyüyen tekelci şirketlerin genişlemesi  ile ulus devletler ve üniter cumhuriyetler hedef ülkeler ve rejimler konumuna sürüklenmişlerdir . Artan dünya nüfusu yeni göç dalgaları ya da yerleşim girişimlerini gündeme getirdiği zaman,  insanlık bu gibi taleplere karşı yeterince duyarlılık gösterememesi yüzünden ,  ciddi bir  siyasal  çözüm alternatifi ortaya konamamaktadır .

                Doç . Dr. Durmuş  Hocaoğlu’nun  on iki yıl önce ortaya koymuş olduğu bu    tavıra  göre , beynelmilel dincilerin iktidara gelmesiyle birlikte milli devletler  tehlikeye düşmüştür . Yeni dönemde ulusal yapılar  sarsılmış ve ulus devletler  yarı yarıya tasfiye edilmiş gibi bir olumsuz durum ortaya atılınca  ,  millici ve ulusalcı bütün toplum kesimlerinin var olan kamu düzenleri ile birlikte kazanılmış haklarının korunabilmesi doğrultusunda  ortak hareket etmeleri  kendiliğinden  gündeme gelmiştir .  Bugün gelinen noktada  herkes yarını ve geleceği için kendisini güvence altına alacağı bir devlet yapılanmasına  sahip olmayı ve devletin çatısı altında kendisini güvence altına almayı  istemektedir . Bu tür bir toplumsal talep siyasal bir tavır olarak gelişirse, o zaman  cumhuriyet rejiminin toplumsal tabanını oluşturan ulusal ya da halkçı bir sosyal örgütlenmeye gidilerek ,    cumhuriyet  tarihine  olumlu bir katkı sağlamasını beklemek doğru bir tavır olarak dikkate alınabilir . Türkler ,  dikkatli yaşarlarsa  cumhuriyetin yüzüncü yıldönümünü  birkaç sene içinde kutlayabilecekleri gibi aynı zamanda cumhuriyet devleti üzerinden yeni  ilişkiler ağı oluşturarak,  devlet  tasfiyeciliği  girişimlerine  dikkatle karşı koyabileceklerdir . Siyasal gelişmeleri yakından izlemeye devam edebilirlerse ,  alınacak önlemlerle  Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılına ulaşması ve bu doğrultuda cumhuriyet rejiminin geleceğe dönük bir çizgide kurumlaşmasının sağlanması mümkün olabilecektir . Önemli  olan Türk ulusunun vermiş olduğu mücadele ile  kurulmuş olan ulus devlet ve halkçı cumhuriyet rejiminin geleceğe yönelerek ,    kurumsallaşmış bir yapıda   yoluna devam edebilmesinin   sağlanmasıdır . 2023 tarihinde Türkiye Cumhuriyetinin hak ettiği bir düzeyde  yüzüncü yılını görebilmesi için sağlam ve kalıcı adımların şimdiden atılmasında  ülkenin geleceği açısından büyük bir ulusal yarar vardır .Durmuş  Hocaoğlu’nun söylediği gibi , ulus devletin tasfiyesine dönük bir takım girişimlerin ya da adımların dış baskı ve yönlendirmeler aracılığı ile tırmandırılmasına karşı çıkılması, kazanılmış hakların korunabilmesi açısından ciddi bir güvence sağlayacaktır .

                Bir sosyal bilimcinin ortaya çıkarak  on beş yıl sonrası için  olumsuz bir kehanette bulunması , bilimsel açıdan üzerinde durulması gereken önemdedir . Yaşamda en gerçek yol gösterici olarak bilimi esas alan Türk toplumu, yüzüncü yılına yaklaşan cumhuriyet dönemi içerisinde karşı karşıya kaldığı bütün zorlukları ,  kurucu iradeden gelen bilimsel yaklaşımlar çerçevesinde çözerek ilerlemek durumundadır  .Sosyal bilimciler tıpkı siyaset bilimciler gibi  gelecekte yaşanabilecek olayları ya da gelişmeleri önceden tahmin ederek  toplumu ve insanlığı  her zaman için uyarmak durumundadırlar . Hiçbir toplum kendiliğinden  dağılma ya da çözülme aşamasına düşmek istemez . Hiçbir devlet ya da kamu düzeni birden yok olmak ya da yıkılmak durumu ile  karşı karşıya kalmayı istemez .  Bu nedenle Türk ulusu ve Türkiye cumhuriyeti devleti sahip oldukları güç potansiyelini kullanarak ayakta kalabilmenin yollarını arayacaklardır .Bu doğrultuda  olumsuz koşulların önlenmesi ya da ortadan kaldırılması ,Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılına ulaşabilmesi açısından öncelikli bir durum arzetmektedir . Her türlü olumsuz koşula ve dıştan güdümlü engellere rağmen ,  Türkiye Cumhuriyeti kurucu iradeden gelen bir  var olma  ve yaşam savaşını antiemperyalist çizgide  sürdürerek hem  yüzüncü yılını hem de daha sonraki yüzlerce yılı görmeyi başaracak derecede güç sahibidir . Türk devleti ve silahlı kuvvetleri ülke  güvenliği açısından üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirdiği sürece ,  Türk ulusunun herhangi bir biçimde gelecek açısından umutsuz olması gibi bir olumsuz durum  önümüzdeki dönemde söz konusu olamaz . Dünyanın çok büyük bir değişim dalgasına sürüklendiği yeni dönemde  büyük devletler ve diğer siyasal  yapılanmalar kendi güvenliklerini öncelikli olarak sağlama almanın arayışı içinde olacaktır . Türkiye Cumhuriyeti de bu doğrultuda  var olabilmenin ,   ayakta kalabilmenin ve yoluna devam edebilmenin  hem arayışı içinde olacak hem de beklenmedik gelişmelere karşı da gerekli olacak her türlü önlemin  alınmasına öncelik verecektir . Geleceğin dünyasını şimdiden görmeye çalışan bilim adamlarına da ulusça kulak verilmesi  ile  onların bilimsel bilgi birikimlerinden ileri gelen uyarılarına da dikkat ederek  oluşturulacak evrensel dayanışma  düzeni içerisinde, tüm  insanlık ile birlikte  daha güvenli bir yaşam düzeni kurulacaktır.

Exit mobile version