AYTEKİN ERTUĞRUL

KİMLİKSİZ * VAHABİLİK * GÜNLERDEN HAYIRLI! CUMA / Aytekin Ertuğrul

Atatürk’ümüzü 14 Mayıs 1950 de Türkiye hudutlarının dışına çıkardılar. Yerine ne koydular hiç kimse anlamadı. Medeniyet denilen şey  Batı’ya hizmette kusur etmemektir.  Müstevlilerin ilerlemelerine ses çıkarmamak olarak görülmesi istenmiştir. 14 Mayıs 1950 de 3 TL olan bir ABD Doları bu gün itibari, ile 34.310.000 TL dir. Bu yolu açmak için yapılanları artık sağır sultan bile duydu. Başımızdaki İktidarın Kur’an Müslümanlığı ile arası pek iyi değildir. Çünkü Kur’an Müslümanlığında:
  • Yalan yoktur.
  • Hırsızlık yoktur.
  • Vatana ihanet yoktur
  • Düşman faaliyetlerine ve her türlü hıyanete yer yoktur.
Ya ne vardır?
  • Beşikten mezara bilim okumak
  • ve Bilim Çin’de ise bile gidip almak vardır.
 14 Mayıs 1950 den sonra Kur’an Müslümanlığına Türkiye’de rastlayan fazla kimse olmamıştır.
13 Ekim 2024
Yolladiginiz bu yazi icin tesekkurler. Selam, saygilar, TARIK
Not: Asagida “Sünnilik-Şiilik ” konusuda islenmis. Gecen seneki Mayis secimlerinde ben Kilicdaroglu’nun Alevi/Sii olmasi nedeniyle bazi kesimlerden oy alamayacagini ve aday olmamasi gerektigini defalarca yazmistim. Cunki vazife icabi ile Turkiye’nin bu kesimlerinde calismis, koylulerle sohbet etmis, bir takim bilgiler, tecrubeler kazamistim.
On Fri, Oct 11, 2024 at 10:14 PM Naci Kaptan <cumhuriyetdede@gmail.com> wrote:

KİMLİKSİZ * VAHABİLİK * GÜNLERDEN HAYIRLI! CUMA

Posted on September 17, 2024 by Nacikaptan

=================================

KİMLİKSİZ


Günlerden hayırlı cuma.

Yer dünyanın en kalabalık müslüman ülkesi olan Endonezya’nın başkenti Jakarta. Suudi Büyükelçiliğinin önünde büyük bir kalabalık var. Camdan bakan ve durumu anlamlandıramayan konuk Senatör dayanamıyor; merak ediyor ve soruyor.

-Nedir bu kalabalık?
-Sir, bu insanlar her Cuma bana büyük bir baş ağrısı yaşatıyorlar.

Senatör, çoğunluğu neredeyse çocuk yaşta olan kalabalığa bir daha dikkatlice bakıp durumu çözmek ister. Büyükelçi anlatımını sürdürür. Senatörün kulağı büyükelçi de gözleri çaresiz kalabalığın üzerindedir.

– Suudi iş adamları ve din adamları 20 günlük turlar ile bu ülkeye gelir. Çok dindar oldukları için (!) yoksul kız çocukları ile nikah kıyarlar ve seks ihtiyaçlarını giderirler sonra boşanıp giderler. 12-13 yaşında ki bu kızların çeyizleri ile fiyatı sadece 100 dolardır. Kızların babaları kutsal topraklardan gelen bu adamlarla ilişkiye girmelerinden dolayısı ile memnun olur. Çünkü bu bir onurdur(!)

Kızları iki üç hafta kullanan Suudiler dönüş zamanı kızları karınlarında bebekleri ile bırakır. İşte büyükelçiliğin önünde ki kalabalık hamile bırakılmış olan o kalabalıktır.

Suudiler ile sevişerek babalarına onur kazandıran bu kızlar dokuz ay sonra kimliksiz ve babasız çocuklarıyla Suudi Büyükelçiliğinin kapısında çocuklarına kimlik çıkarmak için bir çare bekleşirler…

Ancak ne çare kimlikleri çıkaramazlar… Çünkü ilişki de resmiyet yoktur. Ama her şey dini usullere uygundur.

Bu anlattığım olay yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Birlemiş Milletler üyesi bir ülkenin büyükelçisi tarafından New Yorkta Schiller Enstitüsünde bizzat anlatılmıştır.

Ama bizim basın VAHABİLERİN kontrolünde olduğu için bu tür bir insanlık dramını duyma şansınız olamaz. Irak, Suriye, Cezayir laik ülkelerdi ve hepsini yerle bir etmeye çalıştılar. Başardılar.

Irak’ta 3 milyona yakın kadını kocasız bıraktılar. Sonra demokratik yollarla onlara tecavüz ettiler. Gerekçeleri kocaları nükleer silah saklıyordu (!)

İngiliz ajanı Suud ailesi üzerinden tüm planlarını yürüttüler. 11 Eylül bahaneleriydi. Oysa 11 Eylül’de bahsi geçen teröristlerin hepsi Suudi’ydi. Bombalar galiba yanlış ülkelere atılmıştı !

Sen masmavi gökyüzünü izliyorsun ya mesela Hiroşimalı dedelerin torunları izleyemez, Vietnamlılar, Iraklılar, Suriyeliler, Libyalılar gökyüzüne senin kadar güzel bakamaz.

Sen Vahabiliğin ile gurur duyarsın. O yüzden sana ait olmayan bir kimliği taşıyorsun. Yabancısın. Anadolu halkının hoşgörüsünü ve yaşamsal bakış güzelliğini kaçırdın. Vahabileştin. ARAPLAŞTIN.

Dört yaşında çocukların başlarını kapayarak müslümanlaşıyorsun ya şuraya yaz: gün gelecek ABD büyükelçiliğinin önünde seni gururlandıracak bir kimlik bekleyeceksin….!?

İşte o zaman anlamamakta ısrar ettiğiniz LAİKLİĞİN ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün değerini anlayacaksınız ama iş işten çoktan geçmiş olacak…!!


VAHABİLİK VE YAYILMACILIĞI

Erdoğan, yüce Atatürk’ün söylediği; “Ortadoğu’da arap devletlerinin içişlerine karışmayın” öğüdünü dinlememiş ve kendi şahsi mezhep anlayışı ve BOP EŞBAŞKANLIĞI görevi nedeniyle SURİYE’nin içişlerine karışarak Türkiye’yi her yönü ile büyük çıkmazlarla başbaşa bırakmıştır. Dünyanın dört bir yanından topladığı teröristleri Türkiye üzerinden Suriye’ye göndermiş ve Türkiye kendi MİLLİ MESELESİ olmayan bir savaşa sürüklenmiş, çok sayıda askerini şehit vermiş, büyük ekonomik kayıplara uğramıştır. (N.K.)


Arap İsyanlarının başladığı 2011’den bu yana AKP iktidarının Suriye’ye yönelik söyleminde bir unsur öne çıkıyor: Suriye toplumunun %10’unu oluşturan Arap Alevilerine dayanan Esad rejimi ülkeyi yönetemez ve kısa sürede devrilmelidir.

Ortadoğu genelinde yaşanan çatışmanın Şii-Sünni karşıtlığına oturtulmasıdır. Bahreyn, Irak, Yemen, Lübnan ve diğer birçok Ortadoğu ülkesinde yaşanan çatışmaların tıpkı Suriye’de olduğu gibi Sünnilik ve Şiilik arasında bir rekabet olarak yansıtılmasının önde gelen nedeni, mezhepçi örtüyle Suudi Arabistan liderliğinde bölgeyi adeta bir virüs gibi zehirleyen Vahabi yayılmasının gizlenmesidir.

Suriye’de IŞİD başta olmak üzere El Kaide’nin Suriye kolu Nusra gibi silahlı grupların Vahabiliği benimseyerek Suudi Arabistan’ın bölgede kurmaya çalıştığı hegemonyaya hizmet ettiği ortadayken, Ortadoğu’daki sorunları Sünnilik-Şiilik zeminine oturtan her değerlendirme bilerek veya bilmeyerek Vahabi yayılmacılığının değirmenine su taşımaktadır.

18. yüzyılda Arap yarımadasının Necd bölgesinde gelişen Vahabilik, İslam dini içinde her türlü farklılığı ret ederek, çoğulcu dini yapıyı barındıran Osmanlı idaresine karşı ayaklandı. Bugün Suudi Arabistan’ı yöneten Suud ailesi Vahabiliği kullanarak 19. yüzyılın ilk döneminde Osmanlı yönetimindeki Mekke ve Medine’yi işgal etti, kutsal mekânları ve mezarları yakıp yıktı. Yıllar süren çatışmalar sonunda isyanın lideri Abdullah bin Suud 1818’de yakalanıp İstanbul’a getirilerek idam edildi. Ancak Vahabilik hem Osmanlı yönetimini hem de İslam dini içindeki çoğulcu yapıyı tehdit etmeye devam etti.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşında İngilizlerle karşı karşıya olduğu Ortadoğu cephesinde Suud ailesi önemli rol oynadı. İngilizlerle beraber hareket ederek ve onlardan ciddi silah ve maddi yardım aldılar. Osmanlının Ortadoğu’dan çekilmesinin ardından Abdülaziz ibni Suud, Şerif Hüseyin’in üzerine yürüyerek Mekke ve Medine’nin içinde bulunduğu Hicaz’ı ele geçirdi ve 1932’de Suudi Arabistan’ı kurdu. Tarihte ilk defa Vahabilik kendi bağımsız devletine kavuşuyor ve Arabistan yarımadasının büyük bir kısmını hâkimiyeti altına alıyordu. Vahabilik 20. yüzyılda köktendinci bir ideoloji olarak Arabistan’ın dışına yayılmayı hedeflerken, Suudi Arabistan’ın giderek artan petrol gelirleri burada önemli rol oynadı.

Suudi Arabistan 1960’lardan itibaren Vahabiliğin diğer İslam ülkelerinde örgütlenmesi için ciddi girişimlerde bulundu. Türkiye’de Rabıta olarak bilinen Dünya İslam Birliği Arap-Amerikan petrol şirketi ARAMCO’nun yardımlarıyla 1962’de kurulurken, içinde Mevdudi ve Seyit Ramazan’ın da bulunduğu önde gelen İslamcılar Suudi Arabistan’ın etkisine giriyordu. Bu tarihten sonra kılık kıyafetten eğitime kadar birçok farklı alanda Vahabiliğin gücü İslam dünyasında kendisini hissettirmeye başladı.

Vahabiliğin yayılmasında 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a müdahalesi dönüm noktası oldu. Dünyanın her yanından Afganistan’a akın eden cihatçılar Vahabi tedrisatından geçti. Suudi Arabistan’ın giderek artan etkisinde, Vahabiliği hem komünizme hem de laik Arap milliyetçisi rejimlere karşı panzehir olarak gören ABD’nin büyük katkısı oldu.

Bugün gelinen noktada Pakistan’dan Nijerya’ya, Irak’tan Somali’ye kadar çok sayıda ülkede örgütlenen cihatçıların dünya görüşünü Vahabilik belirliyor. Tunus’ta yüzlerce yıllık geçmişi olan türbeler yıkılırken, Afganistan’da Bamyan Buda heykelleri, Suriye’de antik Roma şehri Palmira dinamitlerle köktendinci gruplar tarafından patlatılıyor. Her türlü özgürlüğe ve sorgulamaya karşı çıkan Vahabilik; kadını Ortaçağ karanlığına hapsederken, tüm mezhepler, cemaatler ve tasavvufi akımlar yoğun bir saldırı altında. Bundan Türkiye de nasibini almakta.

Suudi Arabistan’ın Türkiye’de etkisi artıyor

IŞİD’ın başkent Ankara’nın Hacıbayram semtinde etkili olduğu, militan devşirme merkezi açtığı, kendi kurduğu okulda çocukları eğittiği yolunda çok sayıda haber basına yansıdı. Vahabiliğin Türkiye’de artan etkisi Diyarbakır, Suruç ve en son Ankara’da ülke tarihinin en büyük terör saldırısını düzenleyen IŞİD ile sınırlı değil. El Kaide’nin Suriye kolu Nusra ve diğer köktendinci grupların safında bu ülkeye savaşmaya giden yüzlerce Türkiye vatandaşı Vahabi eğitiminden geçiyor.

Dahası hem dış politikada hem de askeri anlamda Türkiye tarihte hiç olmadığı kadar Suudi Arabistan ile birlikte hareket ediyor. En son iki ülke “stratejik işbirliği konseyi” kurarken, Suudi Arabistan’a ait savaş uçakları “hava savunma eğitimi” için Konya’ya geldi. Diğer yandan da Suudi sermayesinin iletişimden sağlık sektörüne, eğitimden bankacılığa kadar Türkiye ekonomisinde ağırlığını giderek artırıyor. Suudi sermayesinin kendi ideolojisini de beraberinde getirdiğini düşünürsek, önümüzdeki dönemde Türkiye üzerinde Suudi Arabistan’ın gücünü giderek artıracağını öngörebiliriz.

Vahabiliğin sosyal ve siyasal tüm damarlara sızarak Türkiye’yi etkisi altına almasının en başta AKP iktidarı farkında. Ancak Suudi Arabistan’ın kendi çıkarlarına tehdit olarak gördüğü Mısır İhvanı ve Mursi’nin başına gelenlerden kendi hesaplarına ders çıkarmış olsalar ki, şimdilik Riyad’a karşı gelmek yerine onun yörüngesine girmeyi tercih ediyorlar. Bir dönem seçim meydanlarına damga vuran Rabia işaretinin otomobil camlarından ve sosyal medya profillerinden çıkarılmasını başka türlü açıklamak nasıl mümkün olacak? Tüm bunları yaparken kendilerini “milli” ve “yerli,” tüm muhalif ve eleştirel sesleri “hain” olarak nitelendirmelerinde, Vahabiliğin kendisi dışındaki tüm kesimleri “kâfir” ilan eden tekfirci dünya görüşünün ne kadar etkisi var dersiniz?

BİRGÜN – BEHLÜL ÖZKAN https://www.birgun.net/haber/vahabi-tehdidi-ve-yayilmaciligi-103999
Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.