Site icon Söz Gazetesi

ALAMUT VE TURNA… 

(ŞAH-I MERDAN ALİ VE HZ. İDRİS İMGELEMİ ÜZERİNE GİRİZGAHTIR… )
Alamut kalesi hakkında sayısız iftiralar okudum. Aynı konuyu dönemin farklı tarihçilerinden okuduğumda hepsinin yalan olduğunu gördüm?!
Emevicilik ahtapot gibi boğmuş gerçekleri?!
Batının ciddi tarihçileri, Hassan Sabbah’ı  “Dağların ihtiyar bilgesi” şeklinde anıyor. Emeviyye ve Abbasiye zihniyeti de onu, gençlere afyon içiren, sahte bağ bahçeden cennetler yapıp çıplak kızları oraya doluşturan ve genç erkekleri üzerlerine salıp, dünya ve ahirette cennet mutluluğunu sağladığını iddia eden bir meczup olarak tanıtıyorlar.
Oysa ki, Alamut’un tepesinde ne böyle bir bağ bozumu var ne de, Alamut halkının son uzantısı Nazilli’nin Alamut köyünün insanında böyle bir durum?!
Ancak, Abdullah Gül’ün uyduruk işlere bakan tarihçisi Erhan Afyoncu neler neler kusuyor içinden!.. Bütün amaçları Alevi karalama politikası gereğince Emeviyye anlayışını yürütmeye çalışmak. Bunu da Ehli sünnet ve Cemaat itikadının gereği sanıyorlar zavallılar, ne ilginç?!
Alamut’u en iyi anlatan kişi Şah İsmail’dir. Şah İsmail, dünya kültür tarihine hakim birisidir. Atatürk gibi Türkçü, Milliyetçi ve kadim Türk Kurultay yönetimine inanır. Yavuz Sultan Selim ise Ümmetçilik, Arap Dili,  Sufilik ve Ehli Sünnet ve Cemaatçiliğe inanır. Yani Emeviyye ve Abbasiye anlayışının ürettiği sanal halifelik anlayışı üzerine yol gider. Şah İsmail ise, Kadim Türklüğü özüne döndürmek çabası içindedir ve Proto Ön Türk ile mevcut Türk dönüşümünü Ehlibeyt doktrini üzerinden yapmaya çalışır. Asıl çatışmanın merkezi de budur aslında. Yoksa bir imparatorlukla mücadele etmek ve bu kadar taraf çekmiş olmanın başka türlü bir izahını yapamayız.  Asıl neden budur… Bu ekonomik bir güce dönüşmeye başladığı an Yavuz Selim bunu ortadan kaldırmak için Emeviyye ile güç birliği oluşturmuştur.
Ben bunu aynen Alamut’un, aşağılık Moğollar tarafından kuşatılmasına benzetirim.
Moğollar 200 yıl kadar yaşamış Alamut kalesini sürekli istilalarla yerle bir etmiş ve o dönemin İskenderiye kütüphanesi olarak anılan kütüphaneyi acımadan ateşe vermişti.
Moğollar, dünyanın şahit olabileceği en aptal, en cani, en vahşi ve en bilim düşmanı kavimlerinden birisidir. En çok Türk ve Arap katliamı yapmış, masum sivilleri yakmış çiğnemiş ve aslı da Türk olmayan bir kavimdir. En kötüsü de İskenderiye Kütüphanesinin en son kalan kitaplarını da onlar yakmışlardır.
O kitaplardan kurtarılabilenler şu anda İtalya’nın Floransa’dadır. Bu hikayeler Urla bademli köyündekilerce de tevatüren bilinir. (Ama bunların bilgeliği O dönem sadece Ehlibeyt yolunun son bilgeleri olan Muhammet Bin Nusayr ve Hasibi uzantılı Araplarda korunabilmiş idi. Bugün dünyadaki Turnaların bütün bilgi birikimleri de bu Arap Alevilerinden kalan bakiyedir…)
Bunu teyit etmek için, batılı tarihçilerin kaynak çevrilerine de müracaat edilmelidir. Mesela tarihçi Elodi Bernard Alamut ve Pre-mısır ilişkisi ve bu kaynaklar üzerinde çok ciddi çalışmalar yapmıştır. Bu tür yüzlerce kaynaklar sırf Emeviyye Abbasiye aşağılık mantığı nedeniyle yok ediliyor.
Turnalar Semahının sırrı, Albigenler’de yatar. Yani ışık insanlarında. Pre- Mısır anlayışında TURNA BAŞLI kişi Hermes ya da İdris’tir. Mısır kartuşlarında da İdris’in elinde asa ve başı Turna kuşu şeklinde çizilidir.
Bunun batinin yorumlarını size anlatmaya yetkim ve iznim yok. Ama Ben 70.000 yıllık bütün Kuş başlı simgeleri birbirine bağlayabilirim. Turna, sözün efendisi demektir. Ona en yüksek sözün yani Bilgeliğin kaynağı denilir. Yani her sözü kaynak olan, ders olan ve bilgelik anlamına gelir. TURNA SEMAHI öyle havadan gelmiş bir simgesi kültür değildir.
Eski Mısır’ı kuran Atlantisli İdris, Işığın yolu olarak kabul edilir.  O ışık öznesi yerine kullanılırdı. Çünkü o kudret kandilinin parlayacağı bilgeliğin vücut bulduğu ve çerağı da başının Turna Kuşu başı şeklinde resmedildiğinden anlaşıldığı üzere, Kudret Kandilinin çerağı olan bilgelik sözünün Pünhanı kabul ediliyor.
Yani Mu-Atlantis-Eski Mısır ilişkisinin canlı püngan-ı kandil Turna geleneğini aynen ve canlı bir şekilde 15 yaşındaki Pir Sultan Abdal’ın sözlerinde bile buluyoruz?!
Genç Abdal bakın neler demiş:
Kudret kandilinde Pünhan Ali’dir. 
Açtım perdeyi de Turnamı gördüm. 
Turna Nefes’tir. (Yani bilgelik)
Nefes Ali’dir…
(Son olarak genç Abdal bunları doruğunda birbiriyle bağlar, Mısır-Nil-Asa-İdris’ten; Hz. Ali- Şah- Hırkai derviş- H.Bektaş vs.)
Örneğin Der ki:
Hazreti Şah’ın Avazı,
TURNA derler bir kuştadır. 
ASASI Nil Deryası’nda, 
Hırkası bir Derviş’tedir.
Der Pir Sultan Abdal… Bunun tefsiri şudur:
Kutsal kitap Kudret’in sözleri oluyor. O Turna başıyla resmedilmiş İdris’tedir. Asası, yani memleketi ya da hükmü Mısır’dadır. Hırkası, yani öğretisi de H. Bektaşi Veli’dedir.
Ana tema, Hırka-i saadet şeceresi ile Fırka-i Naci Ehlibeyt 12 imamlar olarak Çerağ-Hak niyazında nefes kabul edilirdi.
İkinci halife Ömer tarafından yakılan Büyük İskenderiye kütüphanesi, İdris’in bilgeliğinin kütüphanesi idi. Oradan kurtarılan kitapları da Alamutta Hülagü Han denilen Cahil Cani yaktı. Kurtulanlar da İtalya’ya kaçırıldı.  İskenderiye Kütüphanesi, bir de M.S. 415 yılında da Hristiyan Romalılar tarafından yakılmıştı.
O dönemlerde kurtarılan kitaplar yer altına indiriliyordu. Arap-İslam imparatorluğu döneminde Sabii’ler bu kitaplara sahip çıktı. Arap-İslam İmparatorluğu döneminde “Bağdat Bilgelik Evi” yani Üniversiteleri kuruldu. İdris ‘in bilgileri bu dönemde tekrar yükseliş yaptı. Sonra ne mi oldu? Bu kez de onları Emeviyye ve Abbasiye olanlar yaktılar…
Sonrası malum Lahzalar, Karmatiler, Fatimiler, Alamut vs. Ki, Hacı Bektaşi Veli ilk ilmi tedrisatını Alamut Kalesinde almıştır. Ama bunu yazmazlar. O kütüphane Emeviyye Abbasiye’den sonra bir de Moğol hükümdarı Hülagü han tarafından yakıldı.
Ki 12. yüzyılda Yunus Emre şiirlerinde, zamanın Bilim ve çağdaşlık düşmanı olan kafirlerin en başında Hülagü Han ‘ın yaptığı insanlık suçunu yerin dibine sokar.
Saray rakkaseleri ve şaraba düşmüş sıbyancılara çok kızar.
Aynı şekilde sıkı bir ümmetçi ve saraycı Nedimi gibi şairlerde bu bilgileri araştırıp bilen 16. yüzyıl aydınıdır. O meşhur “Tahammül Mülkünü Yıktın” şiirini bu bilgilere kani olarak yazar. O da son İskenderiye bilim yuvasını yıkan Hülagü Han konusuyla ilintili şiirler yazar.
Der ki:
Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kafir 
Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kafir 
Kız oğlan nazı nazın şehlevend avazı avazın 
Belasın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kafir 
Ne ma’na gösterir duşundaki ol ateşin atlas 
Ki ya’ni şule-i cansuz-ı hüsn ü an mısın kafir 
Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar 
Aceb bir şuha sende aşık-ı nalan mısın kafir 
Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler 
Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kafir 
Şarab-ı ateşinin keyfi rüyun şul’elendirmiş 
Bu haletle çerağ-ı meclis-i mestan mısın kafir 
Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya 
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kafir 
Nedim-i zarı bir kafir esir etmiş işitmiştim 
Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kafir
 Anlamı:
1-Tahammül ülkesini yıkın. Hülagu Han mısın kâfir? Aman, dünyayı tutuşturdun, yakıcı ateş misin kâfir?
2-Nazın kızoğlan kız nazı, sesin ise yiğit delikanlı avazı. Biliyorum ki belasın. Söyle kız mısın yoksa oğlan mı?
3-Omuzundaki o ateş renkli atlas acaba ne anlama gelir? Yani sen, güzelliğin can yakan alevi misin kâfir?
4-Bu gizli gizli çektiğin âhlar, bu yaka yırtmalar de ne demek oluyor? Acaba sen de şuh bir güzelin inleyen âşığı mısın kâfir?
5-Sana kimisi “canım”, kimisi “canânım” diye seslenir, doğrusunu söyle bana sen nesin? Can mı canan mı kâfir?
6-Ateş renkli şarabın keyfi yüzünü alev alev etmiş, kızartmış. Sen bu halinle sarhoşlar topluluğunun mumu musun kâfir?
7-Parlak aynalara niçin böyle sık sık bakıyorsun? Yoksa sen de kendi güzelliğinin hayranı mısın kâfir?
8-Ağlayıp inleyen Nedim’i bir kâfirin tutsak ettiğini duymuştum, yoksa o din cellâdı, iman düşmanı sen misin kâfir?
Vel Hasılı kelam, uzun işler bunlar… Tüm kültürleri ve tarihleri bağlamak uzun bir nefestir. Turnalar ve Humalar bilir… Anka’lara selam olsun…
Sevgi ve Saygılarımla,
Exit mobile version