Site icon Söz Gazetesi

Başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzre etkili ve yetkililere açık mektup… / Hakan Düzenli

ENFLASYON MUHASEBESİNDE HUKUKA AYKIRI UYGULAMADAN GERİ ADIM ATILDI FAKAT BUNDAN SONRASINDA NE YAPILMALI?!.

(AÇIK MEKTUBUMDUR!)

Esnaf, tüccar, sanayici, zirai işletmeler ve diğer Serbest Meslek gruplarının devamlılığını tehlikeye düşüren bir uygulama idi. Bunun derhal düzeltilmesi, düzenlenmesi ve hukuka aykırı uygulamadan dönülmesi gerektiğini hem Söz Gazetesinde köşemde yayınlamıştım hem de STK’ların başkanları ile Basın Enfarmasyon mağrifeti ile parti başkanları ve hükümet iktidar yetkililerine ulaştırmış idim.

Bu konuda Türmob, Barolar Birliği, Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları, Esnaf Odaları, İhracatçı Birlikleri, Üniversitelerdeki Profesörler ve diğer Sosyal Toplum Kuruluşları diğer deyimle STK’lar ve hatta hükümet ve muhalefet partili milletvekillerinin samimi ve özverili bir şekilde konuya dahil olmaları beni ziyadesiyle mutlu etti. Ancak bu konuya belirli bir İLKE getirmeleri yerine zorunluluk sınırları veya tarih ertelemeleri gibi olasılıklara takılıkaldaldılar!? Hayır bu doğru değil!.. Bu yazımda da, bundan sonra ne yapılması gerektiğini yazacağım…

Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, Gayrimenkul Değer Artış Kazancı mantığı ile uygulanan yasal vergilendirme modeline ters olan ve aynı mantığa dayandığı halde, vergilendirme süreci aynı mantığa dayanmayan hukuk dışı bir vergi yükü doğmakta idi ve bu durum Türkiye’nin çarklarını durduracak bir etki yaratacağı için, milli bir duruş gösterilerek derhal düzeltilmesi ve düzenlenmesi için gereğinin gecikmeden yapılması gerektiğini vurgulamış idim.

Şöyle ki:

“Yıllar önce alınan bir gayrimenkul, kendi yerinde değerlendiği için, satılırken değerlemesi yapılıyor ve satış tutarından düşülüp %50’si üzerinden gelir vergisi oranları uygulanarak vergisi alınıyor. Bu da bir sonraki yıl verilen beyannamede hesaplanıp 2 taksitte ödeniyor?..” demiştim.

Mevcut uygulamada ise ne yapılıyordu?..

Diyelim ki, bir şirketin borçla aldığı her türlü arsa, bina, makine, demirbaş vs. ile stoklarının enflasyon değerine göre yeni fiyatı bulunup aradaki farkın %25’i her 3 ayda bir peşin olarak tahsil edilme yönünde yürünüyor idi!..

Yani sermayesi güçlü olan, yani parası olanlara hiçbir vergi yok! Fakat yatırım yapan veya borçlanarak iş yürütenler cezalandırılır gibi bir vergi uygulamasına maruz bırakılıyor idi!?.

Örneğin:

Bir işletme 150 milyon TL yatırım yapmış ise ve bunun 50 milyon TL’si sermayeden karşılanmış ve geri kalanı faiz ödeyerek kredi borcu ile kapatılıyorsa, 100 milyonluk kısmı, enflasyon oranlaması yoluyla ilk 6 aylık dönem için 120 milyon değerinde olduğu kabul edilerek, aradaki 20 milyon TL’nin %25’i olan 5 milyon TL’yi vergi olarak tahsil ediliyor idi?!.

Yılsonuna kadar enflasyon %50 olursa, 50 milyon enflasyon değerleme farkı nedeniyle 12,5 milyon TL vergi alınmış olunacak idi?!

Bankaya ödenen faiz kadar bir de vergi ödemesi yapıp duble batış, konkadato, iflas üçlüsünü yaşatmaya az kalmıştı.

Bir kere, satın alınan sabit kıymetin, satılmadığı müddetçe, Anayasaya aykırı bir biçimde vergi yaratan bir unsur olmadığı hususu, sırf vergi tahsil etmek adına göz ardı edilmişti. Zaten bu tip sabit kıymet satışları karının %25’ini kurumlar vergi olarak ödüyorlardı!.. Şahıslar gayrimenkulu satınca, değer artışı yapılan tutar ile satış bedeli arasındaki farkın yarısı üzerinden gelir vergisini ödüyorlardı. Hatta 5 yılın üzerindeki gayrimenkullerin satışından vergi dahi almıyorlardı?..

Yani, bir ticari faaliyet karlılığı veya satımdan doğan bir kar doğmadıkça herhangi bir vergi doğmaz ve doğmamalıdır demiştik. Enflasyon değerlemesinde; Sabit kıymet değerlemesi aynı Yeniden Değerleme hükmünde olan birşeydir. MDV YENİDEN DEĞERLEME gibi özkaynak değerinin reel ve rasyonel raporlanmasını sağlamaktadır demiştik. Ancak vergisel veya vergi yaratan ticari nitelikli bir faaliyet karı unsuru değildir demiştik. Aynı anda iki kanun doğru uygulanırken, aynı temele sahip olan Sabit kıymet enflasyon düzeltme farkı hukuka ve mali disipline ve diğer benzeşik vergi uygulama mantığına uygun değildir ve aha da ötesi gerçekçi değildir demiştik.

Bu işin sonunda Nakit Akış düzeni bozulanların artacağı ve ülke olarak hem kar üreten işletmelerin devamlılığını hem de sürdürülebilir vergi gelirinin kaybedileceğini yazmıştık. Kİ, GÜÇLÜ ŞİRKETLERİN BU YÖNÜ, ORTA VE KÜÇÜK İŞLETMELERİN YARATTIĞI VERGİYİ AŞTIĞI İÇİN MALİYE BAKANLIĞI GERİ ADIM ATMAK ZORUNDA KALMIŞ OLABİLİR. BU ZATEN OLACAKTI! YAZIMDA BUNLARI AÇIKÇA ORTAYA KOYMUŞTUM ZATEN. Hatta bu uygulamanın getireceği tıkanma, ihracatı bloke edecektir, ticareti merdiven altı hale getirecektir, işsizlik artacaktır, ticari satış maliyetleri tutturulamayacak ve çarpan katlayan bir enflasyon ve stagflasyon durumu başlatacak ve geriye dönüşü çok zor ve hatta imkansız zincirleme yoksullaşma ve devlete de vergi kaybı, cari açık ve uygun olmayan geleceğe güvensiz bakan iç yatırımcılar yaratacaktır. Eğer bu önlenmez ise dış yatırımcıların kalanı da riski görüp buradan paralarını çekeceklerdir DEMİŞTİM!. Borsaya etkisini düşünün! Bunun bir kaç yıl sonrasını düşünün!? Yatırımcı yatırımını bitirene kadar, yatırım yaptığı kadar daha para bulup devlete ödeyecek! Hem de kazanmadan ve bir ticari faaliyet karı mantığına uymayan, enflasyon değerleme vergisi başlığı altında bunu yaşayacak!? Travmaya bakın!? DEMİŞTİM…

Barolar, Türmob, odalar, tüm STK’lar bu konuda hem dava açmak hem bu yanlışı düzeltmeleri için siyasi temaslarda bulunmak ve eli kalem tutanlar, bunu köşelerine taşıyıp, gerçekten hızlı bir aksiyon ile bu hatanın düzeltilmesi ve farkına varılması için görevini yapmalıdırlar DEMİŞTİM…

Bu da benim HÜKÜMET YETKİLİLERİNE VE TÜM STK’LARA AÇIK MEKTUBUM OLSUN DEMİŞTİM!..

Köşemde, düzeltimi gereken bu acil konuyu tüm samimiyetimle Arz ediyorum. Eminim ki Cimer’e de bu konuda çok kişi mağduriyetini iletmiş olsun DİYE DE YAZMIŞTIM.

Olay herkese malum olup hakikat anlaşılmaya başlanınca, vergi kaybının daha çok olması durumu nedeniyle GERİ ADIMLARIN BAŞLADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM. YANLIŞTAN DÖNMEK AYIP DEĞİL ERDEMDİR. ANCAK BİR YANLIŞTAN ÇIKIP, DAHA BÜYÜK BİR YANLIŞA DÜŞÜLMEMESİ GEREKİYOR.

PEKİ MALİYE VE HAZİNE BAKANLIĞI NE YAPMALI?..

1- Stok değerlemede basit yöntem değerlemesinden çıkan farkın vergisi alabilir. Bu hakkaniyetlidir.

2- Normal Stok değerleme yapanlardan da, Stok devir hızının yıl gününe oranına düşen kısmının yarısından vergi alınabilir. Çünkü enflasyon ve döviz etkisi sürekli devam eden bir olay olduğu için tamamının alınması hatalı bir uygulama olur.

3- Maddi Duran Varlıklar da, sadece MDV yani Maddi Duran Varlık YENİLEME FONUNA ilave edilerek, Özkaynak artışına konu edilip sermayeye ilave edilerek işlem tamamlanmalıdır. Tabi ki Amortisman da değerlenip düştüğü için bu kısım da birlikte Özkaynağa eksi olarak girmiş olacaktır. Bundan sonrasında da, yeni ayrılacak Amortisman MDV yeniden değerleme işlemlerindeki gibi tam olarak ayrılmaya devam etmelidir. (Burada, Amortismanın yaratacağı vergi kaybının etkisi 31.12.2023 sonu itibariyle değerlenmiş olduğu için, burada meydana gelecek amortisman indirimi farkı üzerinden, ÖNCEKİ DÜZELTİLMEMİŞ AMORTİSMAN TUTARI İLE DÜZELTİLMİŞ TUTAR BİRBİRİNE ORANLANARAK, İndirilecek Amortisman tutarının üzerinden indirimi ortadan kaldıracak şekilde vergi hesaplamasına ilişkin arındırılması sağlanmalıdır. Ancak satış esnasında, değerlenmiş Sabit kıymet ile değerlenmiş Amortisman tutarı dikkate alınmalıdır. (Böylece hem değer artış kazancı hem de MDV yeniden değerlenmiş sabit kıymet hükmüne uyumlu hem Anayasaya uygun hem sürdürebilir adil bir vergi hem raporlanması rasyonel değerleri yansıtması hem de finans piyasalarda kamunun doğru bilanço okuması sağlanmış olacak ve bütün uyumsuzluklar ortadan kalkmış olacaktır.)

Asıl olan İLKEDİR. İlkeler, herhangi bir zaman mevhumuna bağlı değildir. Bu işlemlerin de YILLIK YAPILMASI, İŞLEMLER TAMAMLANDIKTAN SONRA KAYITLARA İLAVE EK ÇALIŞMALARIN SONUÇLANDIRILMASI EN UYGUNUDUR. BUNUN SEBEBİ DE, gerek STOK gerekse SABİT KIYMET ve gerekse de ÖZKAYNAK DEĞİŞİMİNİN banka, finans, kamu, işletme, yönetim ve vergi otoritelerince doğru ölçümü ortadan kaldıracak hareketlilikler nedeniyledir.

Bu hareketlilik için basit bir örnek vererek konuyu bitireceğim.

Örneğin: Mevsimsel, devresel, tekel piyasaya bağlı dev holdingler, hem hammadde hem de fiyat fırsatı nedeniyle stoğunu düzenli almamakta ve ara dönem sonlarında yığılma ya da tam boşaltılmış ambar durumuna düşmektedir. Bu tıpkı aysonunun son günü gelen milyon doların, dönem sonunda kesin rakammış gibi görünmesine neden oluyor. Oysa ki ertesi günü, bu giren finans olduğu gibi işletme sermayesi olarak harcanıp sıfıra iniyor olabilir?.. Ki tüm UFRS, TFRS, VUK ve TTK gibi kanunların tamamı, Kesin Bilançonun mali yıl sonunda çıkarılacağını söyler. SPK ve KGK da denetimlerini bu ilkeyle yapar. Bu durum sadece Türkiye’de değil Avrupa, Asya, Ortadoğu, Ortaasya, Çin, Avustralya, Amerika ve hatta Afrika’da tam tam dansı yapılan Zimbapve’de bile böyledir. Köy değiliz ki yeni adet desinler cinsinden… Bu bizi, yurt dışı pazarlık ortamında da zora sokar. Çünkü bu durumu Avrupa’lı anlamaz. Avrupalı, bilanço üzerinden pazarlık yapar. Maliyet unsurlarını belirler ve üzerinden iş bağlanır. Ne yaptığımızın farkında olmamız gerekirdi!..

BU YAZI, ÖNCEKİNİN TAMAMLAYICI VE YÖN GÖSTERİCİ BİR YAZI OLARAK “BU KONUYLA İLGİLİ SON AÇIK MEKTUBUMDUR”.

Tüm devlet, kamunun, STK ve odaların değerlendirmeleri ve dikkatlerine Arz ve Rica ederim

Sevgi ve Saygılarımla

Exit mobile version