KÖŞE YAZARLARIMhmet Beşeri

HAZIRIZ YENİ 19 MAYISLAR İÇİN / Mehmet Beşeri


Yüzlerce yıl Osmanlıya biat etmiş ya da diş geçirememiş olanlar, fırsatı ganimet bilip, asırlardır biriktirdikleri öfkelerinin acısını, yangın yerine dönmüş Anadolu’dan çıkartmak için, biraz sonra orgazm mutluluğu yaşayacak olmanın tatlı heyecanı ve aceleciliği ile hareket eden damat misali, yurdumuzun dört bir yanını işgale giriştiklerinde, işlerinin gayet kolay olacağını sanıyorlardı.
Öyle ya, Mondros mütarekesiyle Boğazlar ve İstanbul’da dahil olmak üzere, istedikleri beldeleri işgal etmeleri kabul olunmuş; Osmanlı ordusunun büyük bir çoğunluğu terhis ettirilmiş; donanmasına ve tersanelerine el konulmuş; ulaşım ağı denetime alınmış; Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’taki Osmanlı askerlerinin en yakın itilaf devleti kuvvetlerine teslimi öngörülmüştü.
Halk, neredeyse yüz yıldan beri, o cephe senin, bu cephe benim savaşmaktan yorulmuş, milyonlarca kayıp vermiş, neticede kendi öz yurdunda, silahsız, cephanesiz, yönetimsiz bir halde iken, ceşit çeşit işgalciyi karşısında bulmuştu.
İşgalciler, hasta adamın cenaze namazını kısa zamanda kılacaklarına inanıyorlardı. Hatta Yunanistan’ı da imam tayin etmişlerdi. Cümbür cemaat, yeni bir sömürge edinmenin ve paylaşmanın hazzını yaşıyorlardı.
Yanılıyorlardı…
On binlerce yıl, birçok uygarlığa beşiklik etmiş; yüzlerce işgalciyi, her defasında Anadolulaştırarak ehlileştirmiş ya da defetmiş olan bu toprakların, sıradan bir coğrafya parçası değil, “vatanım, vatanım, vatanım” diyerek uğruna canını vermeye her an hazır olanların kutsal yurdu olduğunu, çok geçmeden, acı tecrübeler yaşayarak anladılar…
Birçok cephede, kendisinden ziyade başkaları için savaşırken, çoğu kez arkadan vurulduğundan dolayı mağlup, kırgın, kızgın, üzgün ve bedbin olan Anadolu insanının, kendi öz yurdunu, büyük bir kararlılıkla nasıl kurtarmaya çalıştığını gördüler.
Çünkü bu dönemde, işgalcilerin ve teslimiyetçi işbirlikçilerin zamanında kavrayamadığı Anadolu gerçeğini, başından beri bilen ve bu nedenle, işgalcilere teslimiyeti öngörenlerin aksine, direnmenin ve kurtuluşun planlarını yapanlar da vardı: Mustafa Kemal ve silah arkadaşları.
Onlar, İzmir’de ilk kurşunu atan Hasan Tahsinlerin, Dörtyol’da ilk kurşunu atan Mehmet Çavuşların, Anadolu’nun en ücra köşesinde dahi Kurtuluş Savaşı için örgütlenenlerin yaktıkları Kuvva-yı Milliye ateşlerini, işgalcileri yakıp kavuracak devasa özgürlük yangınına çevirmek için harekete geçtiler…
Bu nedenle, büyük bir kararlılıkla, “sine-i millete” iltica ettiler.
Anadolu’ya ayak bastıklarında, takvimler 19 Mayıs 1919’u gösteriyordu.
Bu yüzden:
19 Mayıs; “öldü, bitti, mahvoldu, gayri iflah olmaz” denerek savaşlardan yorgun, bizar ve hasta düşmüş Anadolu’nun, dünya arenasındaki kurtlar sofrasında, mazlum halkları ve birbirlerini parçalamaya çalışan azgın çakalların, iğrenç ağızlarındaki pis dişlerini yerlere döktüğü Milli Kurtuluş Savaşı’mızın başlangıç manzumesidir…
19 Mayıs; emperyalizmin ağına düşmüş, işgaline uğramış bütün ezilen halklara, kurtuluşlarının nasıl ve ne şekilde olacağını anlatan bir sanat resitalinin ilk perdesidir…
19 Mayıs; mazlum milletlerin, ne kadar zayıf ve güçsüz düşerlerse düşsünler, nihayetinde “güçlü” haksızları yerle bir edeceklerini gösteren ibret tablosudur…
Ne mutlu bizlere ki, 19 Mayısları, 23 Nisanları, 30 Ağustosları, 29 Ekimleri olan bir milletin ve ülkenin evlatlarıyız. İcap ederse, bir kere daha kuvva-yı milliye ateşini alevlendirir; 19 Mayısları, 23 Nisanları, 30 Ağustosları, 29 Ekimleri yeniden yaratırız…

19.MAYIS.2024

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.