HÜSEYİN MÜMTAZ

Amerika’nın seçimi

Kısa bir özetle başlamaya ne dersiniz?

İkinci dünya harbi biter, dünya kutuplaşmaya başlar.

Tam ortadaki Türkiye ya doğuda, ya batıda yer alacaktır, üstelik Sovyet Blokuyla da komşudur.

Konu çok basit bir biçimde çözülür.

1944 Kasım’ında ölen TC Washington Büyükelçisinin nâşı savaş yüzünden Türkiye’ye götürülememiştir.

Başkan Truman’ın onayı ile nâş Missouri Zırhlısına konulur ve 23 Mart 1946’da Newyork’tan yola çıkar. 5 Nisan’da İstanbul’a varır. 270 m. Uzunluğunda 57.000 ton ağırlığındaki dev zırhlı boğaza sığmadığı için Kızkulesi açıklarına demirler.

Bundan sonrasını Yılmaz Özdil’den okuyalım:  

https://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/yilmaz-ozdil/soguk-savas-997389/

“Missouri toplumsal histeriye dönüşmüştü.

Yalaka basınımız tarihimizde ilk kez İngilizce manşet attı, sekiz sütuna ‘Welcome Missouri’ dedi. Kız Kulesi’ne ‘Welcome Missouri’ afişi asıldı.

Hereke’de özel halı dokundu, üzerinde İstanbul haritası vardı, Missouri’nin komutanı oramiral Henry Hewitt’e hediye edildi.

Dolarlarını Türk parasına çevirsinler diye, Dolmabahçe’de döviz bürosu açıldı. Taksim meydanına dev boyutlu Missouri fotoğrafı yerleştirildi. Tekel, Missouri markasıyla sigara üretti. PTT, Missouri anısına pul çıkardı. Vitali Hakko’nun Şen Şapka’sı ‘Hoşgeldin Missouri’ yazılı eşarplar bastı. Amerikan bayraklı uçurtmalar uçuruldu.

(Karaköy Abanoz Sokağı) bembeyaz badana yapıldı. Duvarlarına ‘hoşgeldiniz denizciler’ yazıldı. Amerikalı bahriyelilere hastalık bulaşmasın diye doktorlar gönderildi, (çalışanlar) komple muayeneden geçirildi.

Türk-İslam geleneğinde bir ilk yaşandı…

Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanındaki Bezmialem Valide Sultan Camisi’nin minareleri arasına ‘Welcome’ mahyası asıldı”.

Yetmedi.

26 Haziran 1950’de Kore Savaşı başladı. Savaşın başlamasından iki gün sonra, henüz Amerikan tümenleri Kore’ye varmadan, Demokrat Parti’nin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü United Press’e “Türkiye, BM çerçevesi içinde kendi hissesine düşen bütün yükümlülükleri yerine getirmekle sorumludur” açıklamasını yaptı.

Türkiye, ABD’den sonra Kore’ye kara kuvveti göndereceğini bildiren ilk ülkeydi. Türkiye’ye gelen Amerikalı Senatör Mc Cain, basına verdiği demeçte, “Türkiye’nin Kore savaşına fiilen yardımı Atlantik Paktına (NATO) girmesini sağlayacaktır” dedi. Aynı gün, yani 25 Temmuz 1950’de hükümet Kore’ye asker gönderme kararını aldı.

1951 Eylülünde Türkiye NATO’ya kabul edildi.

Wikipedia diyor ki; “Savaşın başından Temmuz 1953’teki ateşkese kadar geçen sürede toplam 14.936 Türk askeri Kore’de görev aldı. Bunların 721’i yaşamını yitirdi, 175’i kayboldu, 234’ü esir düştü ve 2147’si yaralandı. Böylelikle Türkiye yüzde 22’lik zayiat oranına ulaştı ve bu bakımdan ABD’nin ardından ikinci sırada yer aldı”.

Ne işimiz vardı Kore’de?

5 Haziran 1964…

Johnson mektubu gelir.

2 Ekim 1992…

Planlı bir NATO tatbikatında, 1974’te Kıbrıs Harekâtı’na da katılmış olan TCG Muavenet muhribine ABD’ye ait USS Saratoga uçak gemisi tarafından füze atışı gerçekleştirilir Komutan dahil 5 şehit verilir.

Başkan, Bush’tur.

4 Temmuz 2003.

Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına Amerikan çuvalı geçirilir. Başkan Reagan’dır.

Trump’ın, Rahip Bronson ve S-400’ler dolayısı ile gönderdiği mektupların içerini ise ancak Amerikalıların açıklamayı uygun gördükleri kadarıyla öğrenebiliriz.

Truman, Johnson, Bush, Reagan, Kennedy ve Trump…

Hepsi aynı ve değişen hiçbir şey yok… Ama biz kalkıp Trump mı Biden mi kazansın tartışması yaşıyoruz.

Hangisi seçilirse Türkiye için daha iyi olurmuş?

Yıl 1961.

Kennedy Başkan, Allen Dulles CIA Başkanıdır.

Dulles, Kennedy’e; Küba’nın Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yapılması dosyasını sunar. Çıkarma, Amerika’da eğitilen kaçak Kübalılar tarafından yapılacaktır.

Kennedy reddeder.

Dulles ertesi gün aynı dosyayı tekrar getirir, “Devlet öyle istiyor Sayın Başkan” der. Başkan imzayı atar.

Ve çıkarma, yenilgiyle sonuçlansa da..yapılır.

Şimdi akıllarda şu soru var; Başkanlık seçimini kimin kazanması Türkiye’nin yararınadır?

Yukarıdaki 75 yıllık tarihi geçmişe ve örneklere bakarsak kim kazanırsa kazansın Türkiye’nin değil, Amerika’nın çıkarlarını düşüneceği; Türkiye’ye de Amerikan çıkarlarına uyduğu süre ve ölçüde göz yumacağı sonucu çıkar.

Çünkü Amerika’da “devlet” vardır. Kennedy örneğindeki gibi “Devlet” “kişilerden” önce gelir.

Kişiler arasındaki fark sadece uygulama üslûbunda kendini gösterir.

Devlet, fert ve yönetim sistemi incelenirse Amerika’da seçim sonuçlarının, devletin kalıcı kurumlarca oluşturulmuş “strateji”yi değiştir(e)mediği görülür.

Yâni…

Trump olmuş, Biden olmuş Türkiye için fark etmeyecektir. 

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.