Bahar da göründü yavaş yavaş.
O halde biraz Attila İlhan’a gidelim mi? (ELDE VAR HÜZÜN)
“manastır’da eskiden
cam çerçeve ayna
‘askeri mahfel’de
ay ışığı dolardı bardaklarına
erguvan bıyıklı
‘erkânıharplerin
henüz dönmüşler berlin’den
genç ağaçlar gibi yakışıklı
tekgözlükleri elde
omuzlarında pelerin
mürüvvet ‘hassaten’
eşref bey’i hatırlıyor
kolağası mıydı neydi
‘fevkalade kendinden emin’
dolu mavzer gibi korkutucu
bakışları küstah
adeta ısırıyor”
…
eşref bey’in uykusu oldum olası ağır
hele sabahları hiç uyanamıyor
rüyalarında 1324 / eski manastır
buğulu aynasıdır unutulmaz ümitlerin
gece mavisi atlarından iner
rap rap / ay karanlık ‘mülâzim’ler
el basarak
‘kur’an-ı azim-üş-şan’ üstüne
yemin etmişler
tabanca ve bayrak
‘mülkü zulümden kurtarmak için’
…
haklıdır üzülse de eşref bey
o günden bugüne
(yani dersaadet / rumî 1335)
ne tabanca kaldı ne bayrak
ne cumayıbâlâ’ya osmanlı bir kar yağıyor
ne serez’de mevlevi tekkesi
o müslüman ıslığı
bin yıllık görkemli ney
ne üsküp ne köprülü ne tikveş
iç köprülerini ‘lahzada’ yakarak
bir yıldırım düşmüş adeta gönlüne
‘muazzam’ bir kılıç gibi
devlerin kullandığı
elektrik yeşili ve çıplak
kirpiklerinde yangın isi
avuçları acımasız kara
ağzında sırtlan nefesi
etrafı bütün leş”