Site icon Söz Gazetesi

ESKİ DEFTERLER-9 (GAZİ PAŞA’NIN İTTİHATÇILIĞI)

 

“Köylüler böyle diyorlar,

Gecenin arkasında bir yerde,

Ufaldıkça gaz lâmbaları,

Nehrin omuzlarına yaslanıp

yaslı ve dindar,

Yalnızlıktan soğumuş dağlar,

Kalpaklı bir süvari dolaşırmış gizlilerde

yatsıları

Kemal Paşa’dır diyorlar”.

                Diyor Attila İlhan…

                Doğru diyor.

                Ali Fethi Okyar anlatıyor:

                “Benim cemiyete girişim, Manastır Kolordusunda vazifeli İsmail Hakkı Bey aracılığı iledir. Enver, Cemal Beylerle, daha sonra Şam’daki vazifesinden Selanik’e gelen Kolağası Mustafa Kemal’in girişleri de aynı kanaldan oldu. Benim, Mustafa Kemal’in, Cemal’in ve diğer bazı arkadaşların ordu kurmay kadrosunun kilit noktalarında oluşumuz subaylar arasında cemiyetin benimsenmesine geniş ölçüde yardım etti.“

Tarihçi Yusuf Hikmet Bayur, Mustafa Kemal’in İTC’nin Genel Merkez üyesi olduğunu yazar.

Hakkı Baha Pars, “Mustafa Kemal’in İTC’ye 29 Ekim 1907’de Selanik’te yemin ederek ve 322 üye numarası ile” kayıt olduğunu; Falih Rıfkı Atay, 1909’daki İTC Selanik Kongresi’ne Trablusgarp delegesi olarak katıldığını; İsmet İnönü, Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki’nin etkili şahsiyetleri içinde Fethi Bey’le beraber ayrı bir ekip içinde bulunduğunu; Sina Akşin, İTC’nin 1912’deki kongresine Selanik delegesi olarak katıldığını söylerler.

Mustafa Kemal’in bizzat kendisi de; Ekim 1918’de İTC kapatıldıktan sonra Fethi Bey tarafından onun devamı olarak kurulan Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası’nın yayın organı Minber gazetesinde, “Mensubu bulunduğum İttihat ve Terakki için öylesine sakil ve gayri ciddi bir kampanya başlatılmıştı ki, bunları cevapsız bırakmak ve sükûtla karşılamak mümkün değildi…” diye yazar.

Atay;

“Atatürk 1908 ihtilalinden sonra kaybedilmiş olanlar için sergüzeştçilik etmeye, Yemen gibi Türk olmayan topraklar için Türk kanı dökülmesine karşı idi. İrredantizmacı değildi” diyor. “Atatürkçülük Nedir? Pozitif Yay. İstanbul 2006.Sayfa 10)

“Mustafa Kemal daha Kolağası iken 1907’de Misak-ı Millîyi tasarlamıştır. 1907 Eylül ayında Şam’dan Selanik’e atandığı zaman, Suriye’de iken kurduğu ‘Vatan ve Hürriyet’ gizli cemiyetine yazdığı subaylar, Selânik’te ‘İttihat ve Terakki’ gizli cemiyetine katılmışlardı. Ali Fuat Cebesoy da katılanlar arasında, Mustafa Kemal de merkez üyeleri arasındaydı… Cemiyetin amacı orduyu ayaklandırıp baskı altında Sultan Hamid’e eski Kanun-i Esasi’yi yürürlüğe koydurmak, yani Osmanlı İmparatorluğunu demokratik bir rejim altına almaktı”. (S.87)

“Mustafa Kemal Libya’da, Çanakkale’de, doğu savaşlarında daima ölüm çizgisi üstündedir. O’na göre bir askerin ateşe atılması çok doğal bir durumdur. Bu konuda asla övünmemiştir; savaşta ve barışta görevini yerine getirmek vardır, ölüm kalım asla düşünülmemelidir”. (S.86)

“Mustafa Kemal’i Ordu Komutanlığı yetkisi ile Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanlığına göndereceklerdi. Medine’yi, İngiliz emri altındaki Peygamber torunları kuvvetlerine vermeyecek, sırasında da Mekke’yi kurtaracaktı; Birinci Dünya Savaşı Osmanlılar için fetvâlı cihâd-ı mukaddesti. Kur’ân’ın her Müslümana farz kıldığı bu cihada ilk ihanet eden de, Peygamberimizin Mekke’deki torunu Şerif Hüseyin ve her biri sonradan bir İngiliz sömürgesinde kukla-krallık eden Faysal ve Abdullah adındaki torunları idi. Çöldeki bütün Hicaz demiryolu boyunca Türk askerlerini yaymıştık, Mekke-i Mükerreme’yi kaybetmiştik, Medine-i Münevvere kuşatılmak üzere, üçüncü Osmanlı mukaddes şehri Kudüs-ü Şerif de Mısır’dan gelen İngiliz ordularının tehdidi altında idi”. (S.86)

Attila İlhan’a dönüyoruz;

“Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Şevket Süreyya’ya yazdığı bir mektupta İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki faaliyetlerini anlatırken, Mustafa Kemal’le onun, ülkenin önemli sorunlarına dikkati çektiklerinden dolayı ‘cemiyet rüesası’ tarafından sevilmediklerini söyler, arkasını şöyle getirir: ‘… Bu meseleleri ortaya koyduğumuz zaman aramızda ihtilâf çıktı. Bunun üzerine bizi Selanik dışında rehberlik vazifesine verdiler. Ben Selanik’le Manastır, Mustafa Kemal de Selanik’le Üsküp arasında, rehberlik işlerimizi yapıyorduk. Fakat Hürriyet’in ilânından sonra, aramızdaki ihtilâf da arttı. Mustafa Kemal, cemiyetle meşgul olan subayların ya orduyu bırakmalarını, ya cemiyetten büsbütün ayrılmalarını istiyordu…’

İttihât ve Terakki Cemiyeti, esasında bir zabitler komitesiydi, Mustafa Kemal ise görüldüğü gibi daha 1900’lerde ordunun politikaya bulaştırılmasına karşı çıkmıştı. Sene 1909, Selanik’te İttihât ve Terakki’nin ikinci büyük kongresi toplanıyor. Mustafa Kemal Trablusgarp delegesi olarak kongreye katılmaktadır. Tevfik Rüştü Aras’ın hatıralarına göre, Mustafa Kemal’in ortaya attığı ve genel kurulun epeyce tartıştığı tez ise şu: ‘… Ordu mensuplan cemiyet içinde kaldıkça hem parti kuramayacağız, hem de ordumuz olmayacaktır. Mensuplarının pek çoğu cemiyet azası olan III. Ordu tam manasıyla modern bir ordu sayılmaz. Orduya dayanan cemiyet de millet bünyesinde kök salamamaktadır. Bunun için bir an evvel, cemiyetin muhtaç olduğu zabitleri veyahut cemiyette kalmak isteyen ordu mensuplarım, istifa suretiyle ordudan çıkaralım. Bundan son218 ra zabitlerin ve ordu mensuplarının, herhangi bir siyasi cemiyete girmelerine mâni olmak için kanuni hükümler koyalım.’ Kemal Paşa’nın askerin siyasete bulaşmasına karşı olduğu bundan daha açık bir şekilde söylenebilir mi? Ama iş büyür, tartışmalar genişler, Şevket Süreyya’ya göre ‘bu hususta Edirne’de II. Ordu’daki cemiyet mensuplarının da fikirlerini almak için heyet gönderilmesi kararı bu tartışmalar sırasında alınmıştır’ ve Mustafa Kemal Bey’in fikirleri şu biçimde özetlenebilir: ‘a/ Cemiyetin bir siyasal parti haline getirilmesi, b/ Ordunun politikaya karışmaması, c/ Cemiyetle masonluk arasında bir ilgi kalmaması, d/ Cemiyetin içinde eşitlik olması, d Hükümet işleriyle din işlerinin birbirinden ayrılması.’

İttihât ve Terakki ileri gelenleri, Mustafa Kemal’in fikirlerine itibar etmezler, etmezler de ne olur, ordu boğazına kadar politikaya dalar, Balkan Savaşı patlayınca rezil olur. Osmanlı, İttihât ve Terakki’nin bu hatasını ne kadar ağır ödemiştir bilir misiniz?”

(“Hangi Atatürk”. Bilgi Yay. 1996. S.183-84)

İlber Ortaylı ile bitirelim;

“Atatürk de vakti zamanında bütün genç subaylar gibi İttihatçı idi. Ama çok erkenden bu zümreden soğumuş, bırakmış ve erkenden fırka yönetimine karşı tenkitçi bir bakış edinmiştir. Enver Paşa’yla yıldızları barışmamıştır. Enver, O’nu sevmiyordu, Atatürk ise Enver’i bir tehlike olarak görüyordu. Bu ikisi farklı bakıştır. Enver Paşa, Mustafa Kemal’den hazzetmiyordu. Onu konumu itibariyle muhteris, gayr-ı memnun biri olarak görüyordu. Mustafa Kemal için ise Enver, sevip sevmemenin ötesinde tehlikeli birisiydi. İttihatçılık iddiası, ileride Mütareke döneminde menfi bir kavram olarak bilhassa Damat Ferid çevresi tarafından Mustafa Kemal taraftarlarına karşı da propagandası yapılan suçlamadır ve esas amacı Mustafa Kemal’in ‘millî hareketini’ halk nezdinde itibarsızlaştırmaktı. Sonrasında bu propaganda Mustafa Sabri ve Dürrizade gibilerin eliyle fetva şeklinde ortaya kondu.

Atatürk, ittihatçıların menfî taraflarından nefret ederdi. Kendisi de gençken yeminli ittihatçı olmasına rağmen, aşağı yukarı Hareket Ordusu macerasından sonra, binbaşılığından itibaren bu tavır ve hizipçilikten nefret edip, çatışarak kenara çekilmiştir”.

(“Gazi Mustafa Kemal Atatürk”, İstanbul – Kronik Yayınları Ocak–2018 S:64-66)

                Gazi Paşa’nın; “kuvvacı” mı, “komitacı” mı, “kongreci” mi olduğu hakkında hala tam bir karara varamadıysanız yukarıda belirttiğim kaynakları baştan sona okumanızda fayda var…

                Dizinin bu bölümünün tam da 19 Mayıs’a denk gelmesi, rastlantı mı diyorsunuz?

                Ne derseniz deyin güzel bir 19 Mayıs yazısı oldu.

Exit mobile version