Site icon Söz Gazetesi

TARİHTEN UTANMAK

   Shashi Tharoor, Hintli bir yazar…30 yıl boyunca Birleşmiş Milletler’de çalışmış ve hâttâ Genel Sekreter Yardımcılığı da yapmış.

Bir kitap yazıyor, adı “Utanç İmparatorluğu”.

Konusu; “Britanya Hindistanı” yâni İngiltere Kraliçesinin kendisini “Hindistan İmparatoriçesi” olarak da adlandırdığı 1858-1947 zaman aralığındaki “Birleşik Krallık’ın Hindistan kolonisi” zamanı.

Yusuf Selman İnanç tarafından çevrilmiş ve Kronik Kitap’ta yayınlanmış.

Cumhuriyet Dergi’nin 9 Şubat 2023 tarihli nüshasında da etraflıca tanıtılıyor.

“On sekizinci yüzyılda tek başına Hindistan’ın dünya ekonomisindeki payı Avrupa’nın tamamı kadar büyüktü. Fakat iki asırlık İngiliz idaresinin ardından 1947’ye gelindiğinde bu oran altı kat azaldı. Sömürgecilik süresince İngiliz İmparatorluğu kendisine başkaldıran kim varsa acımasızca bastırdı silahsız protestocuları kurşuna dizdi ırkçılığı kurumsallaştırdı ve milyonlarca insanın açlıktan ölmesine neden oldu”.

“İngiliz emperyalizmi kendisini aydın bir despot olarak tanıtıp idaresi altındakileri medenîleştirdiği iddiasında bulunsa da yazar Shashi Tharoor demiryollarından hukukun üstünlüğüne kadar bütün sözde sömürgecilik ‘hediyelerinin’ yalnızca Britanya çıkarları için tasarlandığını ortaya koyarak aydınlanmacı despotizm mitini parçalıyor. Eser ‘İngilizler Hindistan’da Ne Yaptı?’ sorusunu merkeze alarak İngilizlerin yükselişi ile Hindistan’ın çöküşü arasındaki paralelliği her veçhesiyle ortaya koyuyor”.

Aklıma çok şey geldi de önce nedense Lefkoşa’daki “tren istasyonu” binası geldi.

İngiliz döneminde 1905-1951 arasında Kıbrıs’ta da Lefke-Magosa arasında tren hattı varmış.

Lefkoşa’da Peyak ambarlarının bulunduğu yer tren istasyonu, karşısındaki kesme taştan kemerli bina da istasyon müdürünün lojmanı imiş.

51’den sonra raylar da sökülüp satılmış.

Ama…

O döneme öylesine hasret duyuluyormuş ki 51’den beri çalışmayan sanal hattın bütün istasyonları şimdi “müze” haline getirilmiş…

Hâlbuki Shashi Tharoor bakın ne diyor; “demiryolu gibi sömürgecilik hediyeleri yalnızca Britanya’nın çıkarları için tasarlanmıştı”.

O zaman Kıbrıs’ta istasyon binalarını müze yapmak ne iştir efendiler?

“Gardiyana duyulan aşk” mıdır?

“Geçen gün yaşlı bir mücahidi dinliyorum televizyonda…

1955’i, 1958’leri, 63’leri anlatıyor, Erenköy’ü anlatıyor, arkadaşlarını hatırlatıyor… Belli ki kan, ter ve gözyaşı akıtmış bir kahraman…

‘Sonra’ diyor, ‘Herşey bittikten, devletimizi kurduktan sonra emekli de olmuştum, İngiltere’ye gittim… Ve dünyam aydınlandı. Sistemin nasıl işlediğini, sokaklarda nasıl yürüneceğini öğrendim. İnsanları hayranlıkla seyrettim. Hayran oldum’.

Kıbrıs’ta yaşlıların büyük bölümü ne yazık ki bu ‘Sendrom’ ile malûl. Gardiyanına, Müstemlekecisine hayran.

‘İngiliz dönemi’ diyor, başka bir şey demiyor.

Kıbrıs’ın geleceğini, geçmişi doğru yaşayıp hatırlayanlar öğretmeli ve kurmalı…”[i]

Neden kimse “Böyyük” Britanya’nın Hindistan gibi Kıbrıs’ta da yaptığı rezillikleri yazmadı diye düşünürken…

                Gazioğlu’nun “Enosis Çemberinde Türkler”,  Haşmet Gürkan’ın “Toplu Eserler” (3 Cilt), Nezire Gürkan’ın “Zirvedeki Yalnızlık Kulesi”, Şaduman Halıcı’nın “Yüzellilik Gazeteciler” ve tabii Nazım Beratlı’nın “Kıbrıs Türklerinin Tarihi” (3 Cilt)… geldi aklıma…

                Ve Sabahattin İsmail’in, “Kıbrıs Sorununun Kökleri”.

Sustum.

                Neden unuttuk, okumuyoruz?

                Neden okullarda ders kitabı olarak okutulmuyorlar?

“Karşıya geçmek için kaldırımdan inerken şaşırıyorum.

Sola bakıyorum araba geliyor mu diye, ama sağdan geliyorlar.

Çünkü bu memleket sağ direksiyon, sol trafik!

Çünkü ‘Koloni Mezarlığı’ndayız.

Kıbrıs’ın kuzeyindeyiz. (Hoş güneyi de farklı değil.)

1960’dan beri 62, 83’den bu yana 39 yıl geçmiş ama trafik halâ soldan akıyor.

‘Gardiyana duyulan aşk’ bu olsa gerek.

Stockholm Sendromu.

Bakın 2018’de ne yazmışız;

‘Belediye Meydanı ile Baldöken Mezarlığı arasından eski limana ‘Merdivenli Yol’ iner. Yolun hemen başındaki görkemli eski bina sömürgen İngiliz Valisinin yazlık ikametgâhı imiş o yıllarda.

Merdivenli yol, işte bu binanın önünden başlar.

Yokuşun sol başında yer alan, şimdi meyhane/otel olarak kullanılan aynı tip eski bina ise zamanında ‘İngiliz Zabit Mahfeli’ imiş.

İkisinin, ‘tarih keyfi yaşamak için’ aynı maksatla; yâni Subay Orduevi ve Kolordu Komutanının Lojmanı olarak neden kullanılmadığını merak ediyorum.

Metropolitlikten neden çıkar Merkez Komutanlığı?

İngiliz sömürge valisinin yazlık lojmanı ile İngiliz zabit mahfeli neden KTBK’leri veya GKK’lığı tarafından kullanılmaz.

              Tarihten neden intikam alınmaz?”[ii]

              …

                Neden hâlâ Lefke’den “Gazi”Magosa’ya kadar bütün önemli binalar ve meydanlarda; “TAÇ KOLONİSİ” devirlerinin çerçevelenerek  “korumaya alınmış” İngiliz Aslanı kabartmaları vardır?

                Kimse kitap okumaz mı?

                Kimse mi Tarih okumaz?

13 Şubat 2023

Exit mobile version