Türkiye’nin yeni yüzyılına yeni bir anayasa gerektiği konuşuluyor.
Ben ise bundan bir önceki, “eski” yüzyıla bakmak, hatırlamak istiyorum.
Bakın Atatürk, Türk’ü nasıl tarif ediyor:
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir”.
“Taş kırılır, tunç erir; ama Türklük ebedidir”.
“Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur”.