Yüz yıl olmuş.
Yüz yıl sonra yine Suriye’deyiz, Irak’tayız, Filistin’deyiz! (Biz Filistin’deyiz ama bazı Araplar, BAE/Bahreyn/Umman, yüzyılın “vaadedilmiş topraklar” planında Trump’ın yanında).
Libya’dayız.
Geçmişi hatırlamaya pek meraklı olmayanlar “yahut günü yaşayanlar” 2020’yi kolaylıkla “en zor yıl” olarak niteleyebilirler.
Ama işin aslı öyle değil.
2020 çayda çıradır, devede kulaktır, köprüden önceki son değil, ilk çıkıştır.
Oysa 1920 İstanbul’un “üniformalı” işgalidir.
Balıkesir, Bursa, Edirne, Uşak, Gediz’in işgalidir.
Misk-ı Milli’dir. Kuvva-yı Milliye’dir.
Felâh-ı Vatan’dır, Kuvva-yı İnzibatiye’dir, Kuvva-yı Seyyare’dir, Kuvva-yı Muhammediye’dir.
Anzavur’dur, Çapanoğlu’dur, Delibaş’tır, Çerkes Ethem’dir.
Düzce, Yozgat, Konya isyanlarıdır.
İhanet ve isyandır.
Şeddeli ihanettir, isyanın feriştahıdır.
Vatan, millet, Sakarya, Dumlupınar, İzmir Belkahve’dir.
Sonrasını bilmem ama Akdeniz, İLK HEDEF’tir.
Düyun-u Umumiye’dir ama aynı zamanda Tekâlif-i Milliyedir.
Sevr’dir.
TBMM’dir.
Dürrizade’dir.
“Dünya düzeninin sebebi olan ve kıyamet gününe kadar Ulu Tanrı‘nın daim eyleyeceği İslâm Halifesi Hazretleri‘nin veliliği altında bulunan İslâm memleketlerinde bazı kötü kimseler anlaşarak ve birleşerek ve kendilerine elebaşılar seçerek Padişahın sadık uyruklarını hile ve yalanlarla aldatmakta, yoldan çıkarmaktadırlar. Padişahın yüksek buyrukları olmaksızın asker toplamaktadırlar” diye fetva vermektedir Dürrizade.
Ama Dürrizade’nin aynı “İslâm Halifesi Hazretleri” çok kısa bir süre sonra, katıksız bir Hristiyan olan “Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı General Harrington” Cenaplarına, ”Müslümanların Halifesi” imzasıyla iltica dilekçesi yazacaktır.
1920 aynı zamanda Mehmet Rıfat Börekçi’dir.
Özetlersek ana hatlarıyla 1920; a)Misak-ı Milli’dir, b) TBMM’dir, c)Sevr’dir.
Bu açıdan bakınca 2020’yi doğru okuduğumuzdan şüpheliyim.
Güney “komşularımız” artık Amerika ve Rusya’dır.
Yüz yıl önce de İngiltere ve Fransa idi.
“Komşular” yüz yıl önce Şeyh Sait’i, şimdi de Barzani’leri kullanmaktadırlar.
Yâni komşu aktörler zamana göre değişse bile figüranlar hiç değişmemektedir.
Sonuçta aynı figüranlar kullanılarak güney sınırımızın ötesinde birkaç asırlık “4 parçalı” planın ilk “2 parçası”, bir şekilde parçalanan Irak ve Suriye üzerinden, İran sınırından Akdeniz’e kadar ulaş(tırıl)mış durumdadır.
1920; 500 yılın 365 güne sığdırıldığı tek bir yıldır.
Tek dişi kalmış canavara, akvam-ı beşer’e meydan okumaktır.
Yâni demem o ki…
1920’nin Yüzüncü yılı iyisiyle, kötüsüyle gün, gün hatırlanmalı, yaşanmalıdır.
Kötüsünden ders alınmalı, iyisi ile gurur duyulmalıdır.
Ama İzmir’in Kordon’unda, Naim Palas’ta Kemal Paşa ile oturup karşı kıyıya bakmaya daha iki yıl olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır.