9 Eylül, salt bir yerel kurtuluş olarak da görülmemelidir. Yunan Ordusunun asli unsurlarının 26 -30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi sürecinde imha edilmesiyle, Türk Ordusu için İzmir yolu zaten açılmıştı. Bu zaferle birlikte, Yunan Ordusunun Trakya ve Marmara’da, hiç çatışmaya girmemiş olan zinde unsurlarının savaş azmi ve Anadolu’da tutunma iradesi de kırılmıştır. 30 Ağustos zaferi, bir anlamda Yunan Ordusuyla birlikte Yunan Parlamentosunu ve Yunan kamuoyunu da topyekun bozguna uğratmıştır.
Türk Milletinin Özgürlük ve Bağımsızlık mücadelesinin siyasi/idari/askeri merkezi Ankara ile işgal İstanbul’ unun Mütareke hükümetleri iki farklı anlayışın, iki farklı tutumun temsilcileriydiler. Mütareke İstanbul’unda Damat Ferit hükümetleri ihaneti, Tevfik Paşa ve benzerleri korkaklığı ve acizliği temsil ederler. Fakat her iki çizginin ortak özelliği, Türk Milletini tanımamaları ve zafere inanmamalarıdır. Bu arada, Damat Ferit’in teslimiyet ve iş birliği çizgisinin, bir düşünce ve anlayış olarak günümüze kadar ulaştığını not edelim.
Emperyalizmin tetikçisi olarak Anadolu’ya gönderilen Yunan Ordusunun, 9 Eylül 1922’de çıktığı yerden geri gönderilmesinin 102.yıldöneminde yapılanlara bakar mısınız? Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki hak ve çıkarlarına karşı Postmodern Haçlı koalisyonlarının kurulduğu bir dönemde 9 Eylül’ün görkemli törenlerle kutlanacağını bekleyenler bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar. Gazze üzerinden atılan sis bombalarının toz dumanı arasında 9 Eylül’ün cami önüne bırakılan bebek misali unutuluvermesi bir kenara not edilmeli ve kesinlikle unutulmamalıdır! Halbuki 9 Eylül günü ilk dersin, “ 102.yıldönümünde 9 Eylül 1922’yi anmak ve anlamak” olarak işlenmesi ne kadar anlamlı olurdu.
Uğruna kan döküp can verdikleri vatan toprağında huzur içinde uyuyan Mehmetlere, gün gelip, Gazze üzerinden atılan sis bombalarıyla 9 Eylül’ün önemsiz bir ayrıntıymış gibi sıradanlaştırılacağını söyleselerdi inanırlar mıydı dersiniz?