Ankara’da aynı gün kısa aralıklarla 3 ayrı cemevine yapılan saldırının yarattığı mağduriyet ve haklı tepkiyi, siyasal Kürtçülük adına kullanmak isteyenlere dikkat edilmelidir. Alevi Bektaşı Federasyonu’nun basın açıklamasındaki; “Eşit yurttaşlık” sözünün, Siyasal Kürtçülüğün masumiyet ambalajlı temel talebi olduğu bilinmelidir. Yine açıklamadaki, “Koçgiri ve Dersim” söylemi üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni hedefleyen saldırı dikkatten kaçmamalıdır.
Adı açıkça söylenmese de Koçgiri ve Dersim üzerinden asıl hedefin Atatürk olduğunun altı çizilmelidir. ( Koçgiri ayaklanması Mart 1921 – Dersim kalkışması 1937 – 1938 )
Koçgiri isyanı, Yunan Ordusu Eskişehir üzerinden Ankara’ya yönelmişken Mart 1921’de çıkar. Yunan ve İngiliz istihbaratı ve İngilizlerce kurdurulan Kürdistan Teali (yükselme) Cemiyeti işbirliği ile çıkarılan bir isyandır. Amaç işgalci Yunan Ordusunun elini rahatlatmak ve Ankara’nın inisiyatifini zaafa uğratmaktır.
Yine amaç, Milli Mücadeleyi arkadan vurmak ve emperyalizme karşı cepheyi çökertmektir. İlerleyen Yunan Ordusu karşısında bir askere bile ihtiyaç varken, isyanı bastırmak için cepheden 10 bin askerin geri çekilmek zorunda kalındığı hatırlatırsa ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır. Koçgiri isyanının liderlerinin Kürdistan Teali Cemiyeti ile irtibatı kalkışmanın amacının ne olduğunu açıkca göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, Hatay’ın ana vatana katılmasına odaklanmışken, Fransa başta olmak üzere, emperyal güçlerin arkalamasıyla çıkan feodal isyanın çarptırılmasına şimdilik bir cümle ile değinelim. Dersim olayını, Cumhuriyet’in, yöre halkını ortaçağ karanlığında baskılayarak sömüren feodal derebeylerinin tasfiyesine yönelik müdahalesine bambaşka anlamlar yükleyip çarpıtarak yansıtmak, tarihsel gerçeklikle hiçbir şekilde örtüşmemektedir.
Irak,Lübnan ve Suriye’de yaşananlar, mezhep kimliğinin ulusal kimliğin önüne geçirilmesi halinde neler yaşanacağının somut ve güncel kanıtlarıdır.
Irak’ın, aynı dili konuşan Arapları, Şiilik-Sünnilik,
Suriye Arapları Sünnilik- Nusayrilik,
Lübnan Arapları, Hristiyanlık-Müslümanlık
üzerinden hiç bitmeyecek bir kavga ve kaosun içinde çırpınmalarından ders alınmalıdır.
Türkiye’nin, ulusal kimliğin reddi temelinde alt kültürler ve mezhepler üzerinden ayrıştırılmasına hayır.
Emperyal odakların, postmodern Madımak kumpaslarına hayır.
Yurttaşlarımızın mezhep aidiyetleri üzerinden içe kapanmaya, gettolaşmaya zorlanmasına hayır.
Mezhep aidiyeti üzerinden ulusal kimliğe açık ve örtülü saldırılara hayır.
Cumhuriyeti, Milli birlik ve bütünlüğümüzü hedefleyen bu alçakça saldırıyı tersyüz ederek Atatürk döneminin karalanmasına hayır.
Emperyalizme, Ortaçağ karanlığına, Cumhuriyet, uygarlık ve çağdaşlık karşıtı teokrasiye hayır.
Anadolu Türk ve Türkmen Aleviliğinin bin yılda oluşan geleneksel hiyerarşisini, hassas dengelerini, kutsal ocaklarını, halkın itibar ettiği inanç önderlerini devre dışı bırakan, yapay, politik, gelenekten ve Serçeşmeden beslenmeyen, başka manevi (!) merkezlerden yönlendirilen, kimi yol düşkünlerinin provokatif çıkışlarının, yeni acılar ve ayrışmaların yaşanmasına yol açacağı göz önüne alınmalıdır.
Manevi Merkezi Hacıbektaş, manevi önderi, Ser çeşmesi Hacı Bektaşi Veli olan, bin yıllık damıtılmış inanç ve kültür sentezimiz Türk ve Türkmen Aleviliğine,
Anadolu’muzun bu kutsal inanç ocaklarını bu güne kadar söndürmeyen yol evlatlarına, inanç önderlerine, taliplere, müsahiplere, birliğimizin ve dirliğimizin güvencesi cümle canlarımızı geçmiş olsun dileklerimizle kucaklıyor, Muharrem Orucumuzun barış ve kardeşlik içinde geçmesi duasıyla gelin canlar bir olalım diyoruz.
Haydin, hep birlikte, el ele omuz omuza, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi ve Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda yürümeye…
Bu davet bizim !