Türkiye, Gazze ile yatıp kalkarken, Arap dünyasında gündemin alt sıralarında yer alması üzerinde düşünülmelidir. Arap dünyasının Filistin politikasında belirleyici etken, din ve dil paydaşlığı değil, güç dengeleri ve çıkar hesaplarıdır. Türkiye’nin bu süreçteki tutumu, ihtiyatlı, ölçülü, ulusal çıkar öncelikli geleneksel Cumhuriyet politikasının çok uzağındadır. Reel politik yerine, gerçek dünyada ve bölgede hiçbir karşılığı olmayan, Türkiye’nin çıkarlarıyla da örtüşmeyen bir hayal politik üzerine inşa edilmektedir.
Türkiye, devlet aklını ve Cumhuriyet hariciyesinin zengin birikimini dikkate almadan, liderin duygusallık ve tepkiselliği üzerinden oluşturulan politikanın ağır faturalarını daha ne kadar ödemeye devam edecektir? “Şam’da Cuma namazı Kılma” fantezisinin, bumerang misali geri dönüp, Türkiye’yi tarihinin en büyük demografik felaketiyle karşı karşıya bıraktığı ne çabuk unutuldu?
Kısa vadede iktidar açısından iç politikada getirisi olsa da dışarıda Türkiye’yi daha da yalnızlaştıran politik olmayan bu politika bir an önce terkedilmeli, devlet aklına ve devlet diline geri dönülmelidir. İç politikada kitlelerin lidere hayranlığını pekiştiren öfke dili ve parmak sallama, dış politikada hasımları caydırmaya yetmemektedir. Uluslararası camiada saygınlık, külhani argosundan değil, ekonomik güç ve demokrasiyle yönetilmekten geçmektedir.
Türkiye, İsrail’in Gazze’de orantısız güç kullandığı vahşi saldırıyı elbette kınamalıdır. Bizim eleştirimiz, devlet aklına dayalı, komşu ülkeleri de etkileyen, Türkiye’ye inisiyatif kazandıran bir Filistin/ Gazze politikası oluşturulamamasına yöneliktir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, körfez emirlikleri gibi algılanmasına yol açacak tutarsız, günübirlik, sık sık değişen ve birbiriyle çelişen tutum ve ayaküstü demeçlerden bir an önce vazgeçilmelidir.
Bu açıklamalardan sonra sorulara geçmenin zamanıdır: Olağan tepkilerin çok ötesine geçen, halkın dini duygularına seslenerek gündemde tutulmaya çalışılan Gazze’ye ilişkin başka hesaplar mı yapılmaktadır? Bu kez Gazze üzerinden yeni bir Ensar/ Muhacir demagojisi mi başlatılacaktır? Gizli pazarlıklarla, Gazze Filistinlilerden arındırılırken, İsrail’in işi mi kolaylaştırılacaktır? Toplum, iktidar ve Diyanet İşleri Başkanlığı koordineli Cuma hutbeleriyle, vaazlarla, Suriyelilerden sonra bu kez Filistinli göçüne mi hazırlanmaktadır?
Yaklaşan Ramazan’la birlikte, Gazze trajedisinin çok daha yoğun işleneceği anlaşılmaktadır. 31 Mart yerel seçimleri için de aynı şeylerin söz konusu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ramazan ve Oruç üzerinden, halkın dini duyarlılığını, azami ölçüde politik ranta çevirmek için her şeyin yapılacağı bir sürece girmekte olduğumuz görülmektedir.
Türkiye’nin ulus devlet, üniter yapı temelli kuruluşunun, bu coğrafyada var olabilmenin yegane denklemi olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Kanla irfanla kurulan Cumhuriyet’in, demografik işgalle yıkılmasına yol açanlar, destek olanlar, dini ya da insani nedenler demagojisiyle mazur gösterenler ve görmezden gelenlerin tarihe nasıl geçeceklerini ve nasıl anılacaklarını tahmin etmek zor değildir.
Gazze trajedisi üzerinden kurgulanan yeni bir demografik işgalin ayak sesleri her gün biraz daha yakınımızdan gelmektedir !