ABD’nin deniz stratejisinin kuramcısı Amiral Mahan;“Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur” der. ABD deniz gücünün ana unsurları, Atlantik ve Pasifik donanması, bu strateji doğrultusunda oluşturulmuştur. Güçlü donanması, ABD’ye deniz ticaret yollarını dünya ölçeğinde denetleme olanağı vermektedir. Hasım devletlere karşı caydırıcı güç olmanın yanında, müttefik bloğun inisiyatif sınırlarının belirlenmesindeki etkisi de gözden kaçırılmamalıdır.
İngiltere’nin 18. ve 19. Yüzyılların güneş batmayan imparatorluğu haline gelmesi, sahip olduğu donanma ve deniz ticaret filosu sayesinde olmuştur. Klasik sömürgecilik döneminde, İspanya ile yaptığı deniz savaşlarından galip çıkan Birleşik Krallık, neredeyse iki yüzyıl Okyanusların ve deniz ticaret yollarının rakipsiz gücü olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğunun, Akdeniz ticaret yollarının denetimi için Venedik ve İspanya ile uzun yıllar süren rekabeti aynı nedenlere dayanır. Libya, Cezayir ve Tunus’ta üs edinme ve egemenlik kurma, Hindistan ticaret yollarının denetimi konusunda Portekiz’le, Piri Reis’in yaşamına mal olan mücadelelerden bugün için de alınacak dersler vardır.
Osmanlı İmparatorluğunun Akdeniz’in belirleyici gücü haline gelmesi, Anadolu karasının doğal uzantısı adalar üzerindeki egemenliği, Preveze Zaferi (1538) ve Kıbrıs’ın fethiyle (1571) pekişmiştir. Osmanlının çöküşünde, deniz ticaret yollarının denetimini yitirmesi, donanmasının güçsüzleşmesi belirleyici olmuştur.
İnebahtı (1571) yenilgisi Osmanlının ilk büyük travmasıdır. Akdeniz’deki Osmanlı yenilmezliğine vurulan ilk ciddi darbedir. Rusya’nın, Osmanlı donanmasını yok eden Çeşme Baskını (1770) Yunan devletinin doğumuna yol açan, İngiliz, Fransız, Rus donanmasının birlikte gerçekleştirdikleri Navarin (1827) baskını, Rusya’nın, Sinop Baskını (1853) deniz gücüne sahip olmakla, deniz gücünden yoksunluk arasındaki farkın ne olduğunu gösteren trajik belgeleridir.
Osmanlı, peş peşe uğranılan yenilgilerle, güç ve itibar kaybına uğramanın yanında, burnunun dibindeki adaları birer birer işgal edilirken seyretmek zorunda kalmanın acısını ve ezikliğini hep yaşamıştır. Üç tarafı denizle çevrili bir ülkenin sahip olması gereken ticari ve askeri deniz gücünün uzağında olduğumuz bilinen bir gerçektir.
MİLGEM Projesi ile atılan adımlara FETÖ’nün Silivri kumpası üzerinden nasıl yanıt verildiği asla unutulmamalıdır. Yakın geçmişte Türk Deniz Kuvvetlerine ve her rütbeden Türk denizcilerine, araçsallaştırılan yargı, silaha dönüştürülen hukuk üzerinden gerçekleştirilen tasfiye operasyonunun Postmodern Navarin Baskını olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Türkiye’nin denizlerdeki hak ve çıkarlarının korunması ve savunulması, KKTC’nin güvenliğinin sağlanmasının güçlü deniz kuvvetlerinden geçtiğinin altını bir kez daha çizelim. 1915 Çanakkale muharebeleri aslında hiç yaşanmayabilirdi. Onca can kaybına hiç uğramayabilirdik. Tarih çok daha farklı yazılabilirdi. Bu da demek oluyor dediğinizi duyar gibiyim. Güçlü bir deniz kuvvetlerimiz olsa idi, bağlaşık donanması elini kolunu sallaya sallaya Çanakkale boğazına kadar gelemezdi. Güçlü bir Türk Donanması, bağlaşık donanmasını Girit’te karşılar, 18 Mart zaferi de Girit açıklarında kazanılırdı. Kara muharebeleri ise hiç yaşanmazdı.
Masal ile tarihin birbirine karıştırmaması gerekir. Masal uydurulur, tarih ise yaşanmışlıktır. Tarih ile masalı birbirine karıştıracak ölçüde bilgi yoksunluğu ve bilinç bulanıklığı, birilerinin fıtratına uygun düşebilir ama, Müdafaayı Hukuk geleneğinin mirasçılarında asla hoş görülemez ve kabul edilemez !