Türkiye’deki seçim öncesi partiler arasındaki ittifak arayışları ve bunların iktidar olma yolunda sergiledikleri politik çalışmaların sadece Trakya ve Anadolu coğrafyasında izlenmediğini belirterek söze başlamak isterim. Tüm dünyanın yakından takip ettiği Türkiye’deki gelişmelerin özellikle Türk Devlet ve Toplulukları tarafından dikkatle izlendiğini söylemeliyim. Maraş’ta, Hatay’da, Malatya’da, Osmaniye’de, Adana’da, Adıyaman’daki deprem nasıl Almaata, Taşkent, Bişkek, Aşkabat, Bakü, Çobanbey, Kerkük, Tebriz, Üsküp ve Mezarı Şerif’te hissedilmişse; Ankara’nın aldığı her nefes, Türk Dünyası tarafından hissedilmektedir.
Şu bir gerçek ki; ortak soy, ortak inançlar, ortak dil, ortak tarih, ortak kültür ve diğer benzeri ortak değerleri içeren Türk coğrafyasındaki kardeşler ve akraba topluluklar birbirlerinin “nefes borusu” ve “sigortası” durumundadır. Çünkü; üç kıt’ada 15 milyon km2’lik hayat sahasını oluşturan Türk Dünyası dediğimiz olgunun temelinde; binlerce yıl geçmişten günümüze uzanan, farklı inançlara mensup olsa da, farklı dilleri, lehçeleri konuşsalar da; kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütünün bir parçası olarak görme duygusu vardır.
Şu bir gerçek ki, içinde yaşadığımız dünya, yeniden şekillenmektedir. Artık çok taraflı küresel çıkarlar değil, daha dengeli, az ortaklı bölgesel işbirliği ve entegrasyon politikaları ön plana çıkmaya başlamıştır. “Yeni Dünya”; ulusal devletlerin ve ülkelerin komşuluk ve milli çıkarlarına göre kurulmaktadır.
Bir başka önemli nokta ise “değerler” ve “gelenekler”le birlikte yaşatılan “demokratik ve modern İslam” anlayışının tek temsilcisi özelliği ile Türkiye, Türk Devlet ve toplulukları için örnek alınan ülke konumundadır.
Bu nedenle; Türk Cumhuriyetleri “yeni dünya” arayışında birlik ve dayanışma halinde her alanda birbirleriyle işbirliklerini artırmak ve üniter devlet yapısına yönelen tehditleri bertaraf etmek durumundadırlar.
Bu özet değerlendirme; Türk Devlet ve Akraba topluluklarının birbirleri ile her alanda dayanışma içinde olmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. İşte bu nedenledir ki; artık bölgesel bir güç olma yolunda ciddi mesafeler kat eden Türkiye’deki seçimler Türk dünyası tarafından yakından izlenmektedir.
Ancak böylesine önemli işlerle uğraşmak varken, geleceğimizi yakından ilgilendiren meselelerle ilgili stratejiler üretmek varken; bir an evvel güçlü bir hükümetin temelleri atılması için çabalar sarf edilmesi gerekirken; her Türk’ün “ikinci vatan” olarak gördüğü Türkiye’de siyasilerin sergiledikleri kavgalar, birbirlerine hakaretleri Türkler ve akraba topluluklar tarafından üzüntü ile takip edilmektedir.
Kardeş ve akraba devlet ve topluluklarının her alanda güçlü ve kararlı bir Ankara talebi ve beklentisi vardır. Dolayısıyla Türkiye’deki iktidara talip olan siyasiler; sadece 85 milyonu değil, 300 milyonluk Türk dünyasının ihtiyacını gözeten bir irade ve anlayışla çalışmalarını şahsi çıkarları ve ihtirasları bir tarafa bırakarak daha ciddi bir şekilde sürdürmek durumundadır.
Ayrıca Ankara’daki siyasiler şu gerçeği de unutmamalıdır: Türkiye’nin milli güvenliği Kaşgar’dan, Şıbırgan’dan, Kazan’dan, Kerkük’ten, Tebriz’den, Balkanlar’dan başlar…
Türk Devletleri ve akraba topluluklarının Türkiye’den beklentisi; Türklerin 5000 yıllık devlet geleneğinde var olan “örtülü milli siyaset”in el birliği ile uygulanması ve Türk Dünyasını içine alan bölgesel ve küresel politikalar üretmesidir…
Özetle Türkiye; 300 milyonluk Türk Dünyasının sesi gözü kulağı nefesi olmalıdır ve bu duruş, Türkiye’deki partilerin sergileyecekleri seçim yarışının temelini oluşturmalıdır. 06-10/03/2023
(*) Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı