KÜLTÜR SANAT

Neslihan Dağlı ile Seçkin Şiirler’de Mesut Akatay

Merhaba sevgili okur,

Bu haftanın konuğu sevgili Mesut Akatay 1992 yılında Adana’da doğan şair Çukurova Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu.

Evrensel Kültür, Yeni e, Varlık, Mühür,Şehir, Tmolos Edebiyat, Yaşam Sanat, Yeşil Gazete gibi dergilerde şiir ve öyküleri yayımlandı.

Türkiye Yazarlar Sendikası’nın ‘’Dinmez Tarla Kuşu Şarkısı’’ adlı biyografik ve antolojik eserde Hüseyin Alacatlı ilgili bölümünü kaleme aldı.

Mesut Akatay 2015 yılından bu yana öğretmenlik mesleğini icra etmekte.

ŞİİR HAKKINDA MUKADDİME ;

Söz konusu şiir olunca elbette ki uzun uzadıya konuşmak gerekir. Buna ne sayfalar ne de söz yeter. Bu yüzden başlığa ‘’Şiir Hakkında Mukaddime’’ dedim. Aristo’nun Poetika’sından bu yana şiirin ne olduğu ne olmadığı tartışılagelmiştir, elbette şairlik de. ‘’Şiir boşluktur, şiir felsefedir, şiir tıptır, şiir mimaridir, şiir dildir, şiir doğadır, şiir hesaplaşmadır, şiir belleğin kaydını tutmaktır, şiir varoluştur.’’ desem hiçbiri yanlış olmaz.

Bilimde teoriler yanlışlanmadığı sürece teori olmaya devam eder. Şiirde böyledir. Ne olmadığını söylemek daha kısa ve kestirme bir cevap olsa gerek: Şiir; herkesin söylediğinin dışında bir ifadeyi barındırır. Burada anlam değil de ifadeyi kullandım. Çünkü şiir anlam barındırmak zorunda değildir. Chomsky’nin, efsanevi ‘’Renksiz yeşil fikirler öfkeli uyurlar.’’ cümlesini her zaman anımsarım.

Bu şiirsel bir ifadedir. Bağlamsal bir ifade olmasa da anlamını arayan ya da kimileri için anlamsız olsa da bir çağrışımdır. Ben şiirde ayrıksılığı/dışsallığı seviyorum.

Anlamı ters yüz eden, sentaksı bozan, anlamın içinde değil anlamın dışında dolaştıran, bir anlam olacaksa da kendi anlamını oluşturan, dikenli-sayrulu bir dil beni her zaman kışkırtmıştır. Wittgenstein Tractatus’nda dediği gibi, ‘’Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.

Dünyanın anlamı dünyanın dışında bulunur.’’ Ben de şiire böyle bakıyorum. Şiir dilin sınırının dışıdır. Makro ölçekte ifade edecek olursak yaşadığımız evrenin dışıdır, mikro ölçekte ifade edecek olursak bakterilerin, virüslerin ve mantarların dünyasıdır. Yanlış anlaşılmasın burada insanı dışlamıyorum. Burada değindiğim şey insanın anlam arayışı/anlamsızlığı yaşadığı gerçeklikten ziyade makro ve mikro dünyanın tam içindedir ya da dışında.

Carl Sagan bir evren bilimcidir. Evrenin şairidir. İnsanın gerçekliğini dünyanın dışında aramıştır. Öyle ki dünyamıza bile soluk mavi nokta demiştir. Her iyi şair de benim için bir Carl Sagan’dır. Şiiri dışta arayandır. Einstein, Newton fiziğini yerle bir ederken anlamı da zamanı da yerle bir etti. Evrensel ölçekte konuşacak olursak varoluşun doğuşu, ulusal ölçekte ise İkinci Yeni şiiri ve Modern Postmodern edebiyatın doğuşunu Genel Görecelik kuramından bağımsız ele alamayız. Zaman yanlışlandığı gibi gerçeklik de yanlışlanabilir, anlam da. Şiiri ve sanatı biraz da bu minvalde ele alıyorum.

Buna biz öznel gerçeklik diyoruz. Husserl bunu Fenomenolojik kuram ile yaptı. Anlamı köşeli paranteze alıp öze iniyordu. Şiir tam da Husserl’in köşeli parantezinin dışıdır benim için.

.

Ölüme Yazılan Naat

bu bağ bu gül bu bahçe kim burada peygamber

hem ağzında ekmek kim öldürdü bu tıfıl çocukları

gelen kim giden kim sonra kim yazdı bu duvarlara bu naatları

tut ki herkes ölüme muştucu bir kuş susarsa birçok kuş kanar

.

diyelim veyahut kümbet bir yönetim biçimidir

diyelim bir tarih çeşidi olsun susmak balkon evin taşrasıysa

divanlara yazılmak istenen bir kasidedir o halde acı

dedim demişimdir demediysem diyorum ölüme ben yazdım naatları

.

gemileri ben öldürmedim bu cinayeti x adında bir liman işledi

bence cenazeye hükmü yine bir başka cenaze vermeli

hem çerçevesi kefenle gerilmiş bir gergef anlar ancak bir acıyı

ben doğurmadım onlar beni doğurdu hem övülmek isteyen onlar

.

küçük bir dalga kendinden büyük bir dalga görünce ölmek istermiş

bunu Nhat adında bir bilge söyledi inandım ve okudum

yine oku dedi okumak iyi huylu ve kötü huylu bir huzursuzluktur

böylece bütün sayfalarını dolaştım huzursuzlukların

.

demiştim demediysem diyorum

gemileri ben öldürmedim bu cinayeti x adında bir liman işledi

-ben sadece naatları yazdım

**

.

Bellek ve Çocuk

-unutulmuş bütün çocuklar için-

Haftanın sekizinci gününe saklamışlar unutmayı

Suyun kendini görme telaşı ve geniş zamanlı acıları belleğin

Bellek: yaraların deprem izleri unutmaya giderken ki

Çocuk: söylenmemiş anne şarkıları, anlatılmamış masallar

-İstediğim bir rivayettir: unutulan bütün çocuklar için öp beni-

.

Sokak araları, varoşlar onlar ki -unutmaya giden belleğin hatıraları-

Yüzümden düşülmüş kuş sesleri bir eksik bir fazla noktanın hüznü

Sayılamayan huzursuzluğu, hiçbir yerde o yağmurların kendisi

Az şey mi pergelin dönenip duran daire içindeki semazeni yalnızlığı

Az şey mi bataklıklardan devşirilmiş sesteki bukağı, lekesi hatıraların

-İstediğim bir rivayettir: unutulan bütün çocuklar için öp beni-

.

Kim kimin için nerede kimi unuttuysa, unutmanın unutmaya boşluğu

Bukle bukle olmuş niteliği kaos, başarısız bütün intiharların acemisi

Ey soysuz zaman! işte itikaf işte itikat ben peygamberliğimi unutmadım

Ey soysuz geçmiş! kim nerede neden koydu beni bu ırak bozkırın ortasına

-İstediğim bir rivayettir: unutulan bütün çocuklar için öp beni-

**

.

Düş

dağ sınırdır, bulutlar yüzme bilmez.

evler evlere gölgedir. bellek trajedidir, trajedi de bellek.

bazı kentleri yakmak gerek. bazı kentler ise susmak içindir.

su mistiktir. Penguenler ayini sever ama hep aldanırlar.

 -mor rüyaları kedilerin ki kediler biraz kadındır- sonra bu hepinizin iyi görünme telaşı.

 anladım. sözcüklerdeki lekesi, buyurganlığı sesinizin.

 –anladım da neden mor rüyalarına girdiniz kedilerin- usumda yüzleriniz kovulduğum evlerden.

 ve sonra insan bir yerlere gitmek içindir.

 ve sonra insan kendi kendine göçebedir.

 bazı cümleler sadece sivil söylenir.

 çok cümle biriktirdim gidip onları düşüneceğim.

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.