29 Ekim 2020. Bugün Ankara’da olsaydım Anıtkabir’e giderdim. Rize’deyim, Valilik Meydanındaki Atatürk heykeli önünde yapılan törene gazeteci olarak katılacağım. Atatürk heykeli oraya taşındı ve tören yapılan yeni alanının adı artık “Cumhuriyet Meydanı” değil, hazin ama gerçek.
Öğrencilik yıllarımda okulum adına Cumhuriyet Meydanında şiir okuduğum, izci nöbeti tuttuğum, bayrak çektiğim törenleri anımsadım. Cumhuriyet Meydanının şimdi adı kaldı, kendisi yok. Cumhuriyet adı ile örtüşen ne kaldı ki meydanı kalsın.
29 Ekim tarihinin bizim Türk tarihimizde önemli bir özelliği vardır. O özelliği nasıl hiç öğretmeyen tarih okuduysak, bugün de evde uzaktan eğitim ile başlayan dijital öğrenmeyle çocuklarımız artık Cumhuriyet Bayramı nasıl kutlanır, tören alanlarına neden Cumhuriyet Meydanı denir, bunları hiç öğrenemeyecekler. Cumhurun egemenliğini tarihten ve hafızalardan silme cezası fiilen verilmiştir.
Dünya tarihinde ve özellikle de Türk tarihinde 29 Ekim çok önemli bir gündür. Milattan önce yıl 535. Atatürk bu tarihi çok iyi biliyordu. “Biz Oğuzoğullarıyız” diyen şiir yazdı. İşte 29 Ekim o Oğuzoğullarının borç köleliğini yasakladığı, Kuruş adlı Oğuz beyinin koyduğu bu kuralı altın silindir üzerine yazarak dünyaya ilan ettiği gündür. Oğuzlu devletimizi tarihten ve hafızalardan silme cezası Roma senatosunda kesilmiş cezadır.
Başoğuzlular Hilal uğruna savaşan (Ay Tanrılı) Oğuzlular olup Karadeniz çevresinde, yani Ponti (Epanti /Efendi) denizi çevresinde yaşayanlar olup, devletin adı SİRKASYA Başoğuzlu devletiydi. Başkenti Rize’de bahriye askeri yetiştirme merkezi olan Askoroz körfezinin ulaştığı noktada, Kible dağının altındaki yeraltı şehri olan Opadamı/ Potamya idi.
Başoğuzlular, diğer bir Oğuzlu devleti olan Güneş Tanrılı (Persi) Eran devletiyle birleşerek, ortak bir devlet kurdular, adı AGAMENLER İmparatorluğu oldu. Agamen /Egemen/ Kuman olmak, kendi parasıyla ticaret yapan, kendi kendinin efendisi, dışarıdan (Yahudi bankerden), Roma’nın tefeci bankerlerinden borç almayan ülke demekti. Dışarıdan borç alan ülke dışarıdan emir alır, köle olur. Bugün sömürge dediğimiz, borç köleliği tuzağına çekilmiş ülke haline düşmemek için borç almayı yasaklayan ilk ülke olmuşlar.
Ay ülkesiyle Güneş ülkesi bu birleşmeyi bayraklarına da koymuşlar, kırmızı şali renk kumaş üzerine sarı Hilal ve Şems resmetmişler. Bugünkü bayrağımızda o Egemen Oğuzlu devletimizden izler görürüz. İlk halinden ne kadar uzaklaştığımızı burada anlatmayacağım.
Başoğuzlu Sirkasya ile Persiya ülkesi birleştiğinde bir kural daha vardı, her devletin başındaki hanedan birbiriyle evlilik yaparak kaynaşacak, ülkenin başına bir Persia’dan bir Sirkasya’dan kral gelecekti. Örneğini kendileri verdiler; Büyük Kuruş ile evlenerek Babil’e gelin giden Lazopo Semiramis Rizelidir. Semiramis’in kızı Ayana Artemis Rize’ye dayısı oğluna 1.Darius’a gelin gelmiş, Akmenid devletine imparator olmuş, onun oğlu Serhaz (Cerkez) da Sirkasya’nın ve Persia’nın imparatoru olmuştur.
İmparator Serhaz, köleliği kaldırmak üzere MÖ.480’de Atina’ya yaptığı büyük sefere hazırlanırken Van kalesinde halen okunan kaya yazısında Başoğuzlu kimliğini açıklamıştır. Onun askerlerine Kurt denildiğini tahmin etmek zor değil; başında bozkurt (kurt başı) şapkasıyla resmedilmiştir.
Yunanistan’ın geçmişi köle tacirliğidir. Köle tacirliğinden gelen bugünkü küresel sermaye sınıfı mali varlığını Atina’ya borçlu olduğu için Yunanlıları tutarlar. Başkalarını borçlandırarak zengin kalabildikleri için tefeciliği yasaklayan İslam’a ve Oğuz oğullarına düşmandırlar. Kendisinden borç almayanı çarmıha gererler, İsa’ya yaptıkları gibi haçını kendisine taşıtırlar. Hz.Muhammed’in dedeleri de zaten Huzaa/Oğuza soyundandır ve kendisi de faizin doğurduğu kötü sonuçları bizzat görerek bunu yasaklayan Oğuz töresinden gelmiş eğitimli bir bilgedir.
Faizli borç öncelikle kız çocuklarını köle ediyordu. Yoksul bir baba eğer bir tefeciden, ki bu tefeciler çoğunlukla Yahudi olurdu, borç alırsa ve günü geldiğinde eğer borcunu ödememiş ise, tefeci gelir verdiği borca karşılık karısını ve kızını elinden alır, götürür kerhaneye rehin bırakırdı. Adamın oğlunu ve kendisini de alır götürür köle satardı. Borç köleliği buydu. Borçlu baba, kız çocuğu doğduğunda onu kerhanede görmemek için toprağa gömerdi. Yani, kız çocuklarını özgürleştirmek için faizli borç yasağı her dönemde Oğuzlu töresine girmiştir.
İşte Hz.Muhammed’in vasiyetinde emir buyurduğu ve borç almadan yaşayan bir İslam devleti kurduğu, Akmenid imparatoru Kuruş’un altın silindire yazarak yasakladığı ve bu yasağa uymayan Yahudi bankerleri Babil’den kovduğu, Başoğuzlu Serhaz’ın Atina’ya kadar giderek tefeci Yunan oligarklarına bu kararın icabı olarak köleleri serbest bıraktırdığı, MÖ.88’de köle tacirliği yapan tefecileri Rizeli Başoğuzlu Hubyar Sultan VI.Mitridate’nin Efes’te ve tüm Anadolu’da bir gecede kölelere öldürttüğü (Spartaküs İsyanları), vb tüm faizci köle sistemine karşı direnişler, tarihe mal olmuş bu büyük haykırışlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türk devletinde, Cumhuriyetin ilan edildiği gün olan 29 Ekim günü Cumhuriyet Bayramı olarak vücut bulmuştur. Kutlu bayramdır, hakkıyla kutlanmalıdır.
Unutmayalım, halkın borç almadan kendini yöneteceği ve çocuklarına en iyi bilimsel eğitim nasıl verilmelidir bahsinde asla yabancı danışmanların devrede olmadığı bir ülkede çocukların bayramı olur. Bu bayramlar bize Mustafa Kemal Atatürk’ün bize Oğuz töresinden gelen armağanıdır.
Gelelim dışarıya borçlanarak emperyalist batının her dediğine boyun eğmeye başladığımız NATO’ya girişimizle başlayan yeni kölelik sistemine. ABD’nin emrinde Kore’ye asker gönderdik, her bir asker başına da 25 Kuruş borç verdi bize. İlk “açık bütçe” yi o zaman geçirmiş meclisimiz. “Demokrasi geldi” dedikleri dönemdir. Demokrasi gelirken Cumhuriyet gidermiş, yaşayarak öğrendik. Köy Enstitüleri de demokrasi gelirken gitti.
O zamandan beri verdiğimiz bütçe açığını benden değil Rizeli yazar E.Tabip Albay Aytekin Ertuğrul’dan okumalısınız. Denk bütçe neden şarttır, Atatürk’ten ve İnönü’den alıntılarla anlatır. Yazıları birçok internet gazetesinde yayınlanmakta olup kitap olarak da basılmıştır. Değerli arkadaşımız açık bütçelerin Anayasa 166. Maddesine açıkça aykırı olduğunu, meclisten açık bütçe geçiren bir hükümetin anayasal suç işlediğini söyler. Geçen yıl meclisten hukuksuz olarak geçirilen açık bütçe hakkında Danıştay’da dava açmıştır. Şu anda yeni bütçe yine açık bütçe olarak meclisin gündemindedir.
Açık bütçenin sonuçlarını eğitimde her yıl biraz daha dışarıdan emir alan ülke konumuna düşerek görüyoruz. Örneğin, değişen dijital teknolojiye bağlı bir üst modeli bize satmak zorundalar, ya da kendisi üst modele geçtiğinde elindeki eski modeli kime satacak? Anlaşmaları böyle yapmıştı eski bakan Hüseyin Çelik. Fatih projesiyle başlayan MEB’in bütçesini buhar etme, yani eğitimde malı götürme sistemi onun eseridir ve şimdi adamın izini gören bilen yok. Kesin para sayıyordur.
Dr.Aytekin Ertuğrul 28 Ekim 2020 tarihli iletisine şu notu eklemiş:
“ AKP geldiği zaman 24 TL olan çeyrek altın bu gün (28 Ekim 2020) 828 TL dir. Bölelim. 828:24=34.5 yani AKP döneminde çeyrek altın 34,5 misli değer kazanmıştır. Paramız ise 34,5 misli değer kaybetmiştir. AKP nin gerçekten bunu düzeltecek bilgiye desteğe ve yardıma ihtiyacı var. Biz bu yardımı yaptık. Danıştay’da DAVA açtık.”
Biz 1995’den beri Tansu Çiller’in Dünya Bankasının eğitimi piyasaya atma programını uyguluyoruz. Bayram günü konuşulacak konu bu olmamalıydı elbette. Ancak faizi yasaklayan Hz.Muhammed peygamberimiz dahil bütün Başoğuzlu atalarımızın ruhları bugün incitilirken susamazdım. (Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bizi aşağılamasına da verilmiş cevabımdır.)
Eğitimde yetiştirdiğimiz ve yüz ağartıcı olmaktan uzak şu son nesil bizim değil Tansu Çiller’in, Hüseyin Çelik’in ve Ziya Selçuk’un eseridir. Dünya Bankasının eseridir. Eline verilmiş son model kumandalı kölelik zinciriyle bu nesle yapılan harcama asla artı değer olarak topluma geri dönmüyor. Ama birileri bu işten para kazanıyor. Tablette toplama çıkarma yapan, tablette okuryazarlık yapan nesiller görüyoruz. Yani o tabletlerin ve içindeki paket programların üretiminden satışına kadar üst üste para kazanan birileri var. MEB kime çalışıyor diye sorulmalı. Bütçede Eğitim bütçesi diye geçirilecek olan kaleme bakalım, harcama kaleminde neler var? Dijital eğitim materyallerine harcayacağımız parayı kime veriyoruz, kim şu aracı şirketler. ABD’nin ünlü tablet programcısı Commen’li şirketler aradım internette, vergilerimizle hangi şirketleri mavi balina yaptık, bir de veliler baksın.
Çocuklarımızı kamucu (Cumhurcu!) eğitimden aldık, küresel tefecilerin şirketlerine zincirle bağladık, oturttuk ekran başına. Tıpkı tarihte olduğu gibi. Borçlu babanın oğlu esir alınıp köle satılıyor, korsan teknesinde zincire vuruluyor, tefeci korsanın küreğine asılıyordu. Şimdi evinde esir, yeni küresel tefeci tüccarın küreğine asılıyorlar. s
Borç köleliği devam ediyorsa Cumhuriyet zaten bitmiştir, geriye çocukları kurtarmak için tarihten ders almak kalıyor. Şu anda çocuklarımızı kölelikten kurtarmak için yapılacak tek şey çocukları şu kitaplarla eğitmemek, dijital malzemelere de para verip almamak. İnternet başında zincire vurulmuş çocuk köleler sistemi siz velileri de birlikte esir aldı değil mi?
Faiz köleliği sistemini kaldırmak için Hz.Muhammed “Atın elinizdeki putları, ayağa kalkın” buyurmuşlardı, değil mi? O son peygamber idi, yeniden gelmeyecek, dediğini ya yaparsınız ya yok olursunuz. Ya da Mustafa Kemal’in Cumhuriyetçilik ilkesinin gereğini yaparsınız.
29 Ekim 1923 ile MÖ. 29 Ekim 535 meğer ne kadar birbirine yakın tarihlermiş!
Cumhuriyet Bayramlarımız, dilerim en yakın zamanda gerçek anlamlarına yaraşır şekilde kutlanan bayramlarımız olur.