Gazi İlyas Sami Kalkavanoğlu 1959 yılında yayınladığı “Milli Mücadele Anılarım” kitabında bize o günleri unutmayalım diye işgal altında İstanbul’dan fotoğraflar çiziyor. Bu fotoğraflardan birinde Kamelya Gazinosunda bayrağımızı indirip çiğneyenleri dize getiren üç yiğit Rizeliyi anlatıyor.
İlyas Sami Bey kitabında bu anısının başlığını “Kırk Palikarya’ya Karşı Üç Yiğit” koyar ve anlatır:
Bilhassa 16 Mart 1920 sabahı şafak sökerken, Şehzadebaşı karakolunda vukubulan namertçe bir baskınla, İstanbul’un fiilen de işgalinden ve aynı günde son Osmanlı Meclisi Mebusanı da “Artık bu şartlar altında millet adına çalışmaya imkân kalmamıştır” diye kendi kendini dağıttıktan sonra; ortada kukla durumunda bir padişah ile, ondan beter miskin, âciz ve b,tk,n b,r hükümet taslağından başka bir şey kalmayınca; zaten fırsat kollayan içimizdeki soysuzlar da maskelerini atıp, gemi azıya almışlardı.
O kara günleri yaşamak bahtsızlığına uğramış biz yaştakiler, bu aziz vatanın üstüne birdenbire nasıl bir kâbusun çöktüğünü, elbette unutmamışlardır. Ağyar ellerine geçen gözbebeğimiz İstanbul, biranda renkleri bile gözlerimizi karartan çeşit çeşit yabancı bayraklar, sesleri bile kulaklarımızı tırmalayan yabancı nâralarla bütün Türklüğün hüviyetini kaybeder gibi olmuş ve yurd âşıkları için, gayrı, bir ateşten gömleğe dönmüştü.
Köşe başlarını tutan süngülü düşman neferleri, Zito Venizelos diye yolları kaplayan palikaryalar, adım başında hakaretler savura savura varlığımıza diş bileyen papazlar ve bunların çığırtkanlığını yapan bazı hıyanet ve denaet örneği –sözde vatandaşlar- bu yurdun halis evlâtlarına kan ağlatıyorlar, bu şehrin havasını zehirliyorlardı.
Fakat biz, Dünya Savaşını kazanmış olmanın gururu ile burunları büyüyen, küstahlaşan bu düşmanların kuvvet ve kudretlerine dayanarak yaptıkları tazyik ve zulümlere rağmen, asla ümitsizliğe düşmeyerek, ne pahasına olursa olsun, tekrar namus ve şerefimize, hürriyet ve istiklâlimize kavuşmak uğrunda, eskisinden büyük bir azim ve irade ile mukavemette devam kararında idik.
Şehrin dört bir tarafını işgalden başka, satvet ve şevketlerinin timsali dağ gibi diretnotlarını da Dolmabahçe Sarayı önüne, hattâ Köprüye kadar yaklaştırarak devâsâ toplarını sinemize çevirdikleri günlerde biz, bu irade ve ümidi nasıl, nereden bulabilmiştik? Bunu izah için, o günlere ait bazı hâtıralarımı anlatmak isterim:
13 Mayıs 1919 günündeyiz… Sarıyerdeki Kamelya Gazinosunda, bermutad zafer (!) şenlikleri yaparak eğlenmeye gelen o civar Rumlarından otuz kırk kişilik büyük bir kafile, başlarındaki kara sakallı, kara cübbeli Domuzdere köyü papazı Konstantin’in bir işaretiyle, kapıdaki Türk bayrağını yerinden indirerek, ayakları altında çiğneye çiğneye fırlatıp bir kenara atıyorlar.
O esnada Osmaniye gazinosunda Karadeniz seferine çıkmak üzere arkadaşlarını bekleyen motörcülerden Hako namiyle maruf Aşçı Hasan oğlu Halim, Hacı Ömer oğlu Aziz, Hacı Lâhana oğlu Kerim Reisler, bunu duyar duymaz, derhal yerlerinden fırlayarak, Kamelya gazinosuna koşuyor ve bir kenara atılmış olan şanlı bayrağı tazim ile alıp, öptükten sonra, îş ve nûş ile meşgul o bedmest mütecavizlere de ayrı ayrı öptürerek, birakç dakika evet indirilen direğe çekerlerken de:
“Kalkın tresler, boyunlarınızı eğin… Af dileyerek selâm durun!… Yoksa… diye hepsini selâm vaziyetinde ayakta durmağa mecbur ediyorlar…
Üç Türk denizcisi karşısında, tir tir titeyerek, bu misli misline tarziyeyi vermek zorunda kalışlarına fena halde münfail olan palikaryalarla başlarındaki mahut ve melûn papaz, hınç almak maksadiyle, hadiseyi artık velinimet bildikleri İngiliz devriyelerine haber veriyor ve onlardan istimdat ediyorlar. Onlar da hemen koşup geliyorlarsa da, bizimkilerin silahlarına davranışları karşısında, apışıp kalarak, himayegerdeleri gibi boyunlarını eğip pes demekten başka bir şey yapamıyorlar.
İşte işgal altındaki İstanbul’da mütecavizlerle, tecavüze uğrayanların karşılıklı haleti ruhiyesi bu idi.
Not: Yukarıda okumuş olduğunuz İlyas Sami Kalkavanoğlu’nun kitabından 73 ve 74.sayfalarında yer alan hâtırada adı geçen üç kahraman Rizeli, tespitlerimize göre Hako Hasanoğlu Halim Aşçı Reis Oflu, Hacı Ömerefendi oğlu Aziz Reis İslampaşalı, Hacı Lâhanaoğlu Kerim Reis ise Müftü mahallesindendir. Okurlarımızdan bu üç kahraman denizcinin kendi akrabası olduğunu tespit eden olursa, yazarı olduğum Zümrüt Rize Gazetesine ya da doğrudan eposta adresime bildirmelerini rica ediyorum.