Rizelinin kataraktına, göz derecesine ve göz iltihabına çare kendi bahçesindedir. Şifalı bir otu var, adı kırlangıç otu. İnternette görmüştüm, bahçelerde aramaya başladım.
Bir arkadaşım Çayeli Yukarı Caminin bahçesinde görmüş, fotoğrafını çekmiş, bana gösterdi. Dolmuşa atladım gittim, bayır yukarı 20 dakika yürüdüm. Caminin bahçesindekiler bu sene kaybolmuştu, bitişikte Tüysüzlerin bahçesinde vardı. Evin sahibi hanım beni buyur etti, sohbet ettik. Bana bahçe duvarının dibindeki beş kökü söktü verdi. Götürdüm Rize’ye, kapıma diktim. İki kök de aktar dostum Lezgioğluna verdim. Onun Anzer’de bahçesi var, denemek için oraya dikmesini istiyordum.
Aradan iki ay geçti, kış mevsimi olmasına rağmen Anzer’de yetiştiğini gördük. İki kök de Taşlıdere’deki belediye serasına götürmüştüm, onlar da yeşerdi. Orada çalışan bahçıvan kadınlar da kendi köylerinde kırlangıç otu aradılar ve buldular.
Bir gün birkaç komşuyla mahallemin sevilen sütçü Emine’sine hamsikoliye davetliydik, elimde iki dal kırlangıç otuyla gittim. Çaylı muhabbeti şifa seminerine çevirdim. Bahçelerden geçerken duvar diplerinde bu ottan aramalarını istedim.
Çok güzel bir tesadüfle, oraya giderken yolun altındaki bahçenin merdiven kenarında kocaman üç öbek tespit ettim. Aynı bahçenin büyük kış armuduyla yaptığım sirkelerden daha önce onlara vermiştim, o bahçeyi biliyorlar.
Bahçe çok bereketliydi, adı da Bereketlerin bahçesi. Ertesi gün bahçenin duvar diplerinde arama yaptım. Alt bahçenin yıkık duvar dibinde birkaç öbek buldum, etrafındaki ısırganları temizledim, dikenleri araladım, rahat büyüsünler istedim. Bu noktayı komşu Naime’ye haber verdim, kolundaki sedef yarasına bundan sürecekti. Bir kök onun kapı önüne götürdüm diktim, dibine de bir avuç kum attım.
Ertesi gün Portakallık’ta kendi dede evimizin inşaata verilmiş duvar diplerine ve yanda akan derenin duvarlarına bakmaya gittim. İki yerde de buldum. Mayye ninemin bahçe kenarında elektrik direğinin dibinde, taşların arasında yeşermiş kocaman bir öbek kırlangıç otu gördüm. Çok heyecanlandım. Ninem onu oraya ben gelip alayım diye ekmiş gibi geldi. Koca bir öbek, sanki bana “beni al” diye bakıyordu. İnşaat yükselmiş, o da yeşermiş; inşaat tozunu seviyor, kumu seviyor, duvar diplerini seviyor! Ama orda bırakırsam ziyan gidecekti. Taşları kaldırdım, uğraştım, incitmeden dört kök bir arada çıkardım, Portakallık’tan İslampaşa’ya eski evimizden yeni evimize taşımış gibi götürdüm diktim. Toprağına da dere kumu serptim. Hemen tuttular.
Bu ottan, komşumuz Hatice’nin duvar dibinde çok hızla büyümüş iki ocak vardı. Kum dökmüş diplerine, hızla büyümüşler, çoğalmışlar. Ona Malatya’dan gelmişti, burada yetişmez sanıyordum. Bir öbeğin fotoğrafını çektim.
Daha geniş alanda bahçe bahçe aramaya başladım, özellikle güneşli taraftaki duvar diplerine bakıyordum. Gülbahar, Bağdatlı, Portakallık, İslampaşa, en son Taşlıdere’de aradım. Birkaç yerde dış duvar kenarlarında çokça buldum. Onları ziyan olmasınlar diye saksılara almaya karar verdim.
Evet. Rize’yi tarihteki gibi şifa merkezi yapabiliriz. Yeter ki halk sağlığını koruyucu hekimlik penceresinden gören yöneticilerimiz öne çıksın. Bilinen Dr.Ümit Aktaş var, Rizeli probiyotikçi Habib Koçal var, şifayı bitkiden alıp konsantre hale getirip önümüze koyuyorlar. Bu gibi şifacılığın yaygın hale gelmesini çok istiyorum.
Kendimden örnek vereyim. Gözümün iltihabını Koçal’ın bal genomlu probiyotik spreyi ile iyileştirmiştim. Katarakt seviyesini de onunla düşürmüştüm, amelyatı atlatmıştım. Fakat şimdi kırlangıç otunun sapından ezerek çıkardığım azıcık sarı sıvıyı alt göz kapağın içine sürdüm (bir hafta arayla toplam iki kere) ve gözüm ışıklandı. Gözlük derecem de düşmüş olmalı.
Bileklerimdeki iltihaplı romatizmayı hafifletecek bir şeyler arıyordum. Alabalık özlü masaj kremi sürüyorum, tam iyileşmiyor. Şimdi kırlangıç otundan da sürmeyi deniyorum. Bu arada Dr.Ümit Aktaş’ın Şeytan Pençesi kapsülünden göz iltihabına fayda bulduğunu söyleyen birine rastladım, internetten getirttim, romatizma için akşam sabah tok karnına birer tane kullanmaya başladım. Fayda göreceğimi umuyorum.
Hep yazdım, Rizelinin şifası bahçesindedir. Bunu tarih çalışmalarıma dayanarak söylüyorum. Farmakolojinin merkezi tarihte Rize. Her türlü zehirlenmeye karşı Mitridatikom panzehirinin ilk yapıldığı yer Rize. İlaç bilen kadınlarımızı kaçırıp Atina’ya Roma’ya satıyordu Yahudi ticaret korsanları, onların Kurandaki adı Yecüc Mecücler. Şimdi köle ticareti yine var, şekil değiştirdi. Tek önleme yolu onlardan borç almamak, onların her yaptığından şüphelenmek, milli sağlık ekonomini kurmak.
Onlardan borç alan devlet oğlunu kızını onlara köle verir. Sevgili peygamberimizin son sözü de buydu, değil mi?
Haberiniz olsun, dünyada deniz ticaretinde tekelleşme savaşı başladı.
Canlar, Dünya ticaret haritası yeniden çiziliyor, bütün kanallar İsrailoğullarının eline geçiyor, iyi bakın. Filistin Melike halkı Gazze’den sökülüp başka uzak diyarlara taşınacak. Niye?
Tarihin ticaret yolları artık denizden denize İsrail tekeline geçiyor!
1-Kızıldeniz’den Akdeniz’e Mısır engeli olmadan geçiş. Kızıldeniz’den Gazze’ye Ben Gurion Kanalı açılacak! Gazze zenginlere eğlence şehri olacak!
2- Akdeniz’den Karadeniz’e İstanbul Kanalıyla Lozan engeli olmadan geçiş! Boğazlara Türk mührü vuran Lozan’ı neden sevmezler, anladınız mı?
3- Karadeniz’den Hazar’a engelsiz, Çerkezya (Zulkarneyn Oğuzlu) Seddi olmadan, geçiş! (250 yıl önceden İngiltere planıdır.)
En büyük savaş Kafkaslarda çıkacak!
4-Panama Kanalıyla Okyanustan Okyanusa geçiş, çantada keklik onlara.
5-Kuzey kutbunun üzerinden aşarak Çin’e geçiş. Gronland ve Kanadaya el koyarak, kuzeyden aşarak geçiş.
Yani artık minicik Dünyamız çetin savaşlar çağına sokuldu, İye-cik’lerin elinde oyuncak olacağız. Herkes bahçesindeki şifalı otları tanımaya başlasın.
Canlarım, beden sağlığınızı korumak yetmez, akıl sağlığınızı da koruyun. Su uyur düşman uyumaz, siz de bir gözünüz açık uyuyun.
