Otuz yedinci yaşına girdi. Daha nice yıllar yaşadığını görmek nasip olsun.
Yavru Vatan deriz ona. Referandumla ana vatana kavuştuğunu görmek de nasip olsun dilerim.
1958’de 2.sınıfta okuduğum Rize Gülbahar İlkokulunda kanımla Kıbrıs haritası çizmiştim. Benimle ropörtaj yapılmıştı, yerel basında haber olmuştum. Rize Öğretmenler Birliği tarafından basılan Rize Kültür Dergisinde çıkmıştı resmim. O zamandan beri kalbimin yarısı Kıbrıs diye çarpar.
Rize neresi Kıbrıs neresi diyeceksiniz. İnanılır gibi değil, ama gerçek, şu anda yaşadığım mahalledeki cami 1570 yılında, yani Kıbrıs’ın Katolik ve Yahudi haçlı korsanlardan kurtarıldığı yıl, İskender Cafer Paşa tarafından yapılmış. Belli ki İslam Orduları komutanlığı yapmış bir paşadan isim almışız, İslampaşa Mahallesi olmuş adımız.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kurtardıktan sonra Kıbrıs seferine hazırlanmış ancak yola çıktıktan sonra öldürülmüştü. Kıbrıs’ı kurtarmak 1570’de II.Selim’in donanmasına nasip oldu. Aynı tarihte İskender Cafer Paşa Rize’de kalkıp neden İslampaşa adını verdiği bir cami yapsın, bunun çok önemli bir sebebi olmalı diye kafamda bir soru hep vardı. Bana en mantıklı gelen şu; Kıbrıs seferine tam teçhizatlı eğitilmiş bahriye askeri gönderme görevi Rize’deki Ayan Beyine verilmiştir. Orada yetişen civanmert askerlerle Kıbrıs kurtarılmıştır, bu nedenle bu onur onları yetiştiren Ayan Beyinin oturduğu mahalleye verildi, diye düşünüyorum. Çünkü tarih boyunca buradaki Askoroz körfezinde donanmayı sefere hazır etme görevinde olan Yanbeyoğulları hep var oldular. Bu görev 1826’de Yeniçeri ocağı kaldırıldığı zaman resmen kalkmış olsa da, bu aile Çanakkale Harbine kadar bu görevi gönüllü devam ettirmiş, en son İstiklâl Harbine tam donanımlı 80 milis toplayıp göndermiştir.
İşte bu düşüncelerle Kıbrıs ile yaşadığım mahalle arasında sıcak bağlar kuruyorum.
Kıbrıs’ta yerel şiveyle greyfurta Rize’deki gibi kızmemesi deniyor. Bunu bilmek beni nasıl heyecanlandırıyorsa, “Askoroz deresinun sol tarafi derindu” türküsünün beş sekizlik Türk Aksağı ritmini aynen “Al olur bal olur Kıbrıs gelini” Kıbrıs türküsünde duymak da beni heyecanlandırıyor. Tarihte Sirkasya Başoğuzlu imparatoru Rizeli Hubyar Sultan (VI.Mitridate) kızlarından Nisa’yı Kıbrıslı komutanına nişanlamıştı ve Nisa babası yenik düştüğünde Oğuz töresine göre Kırım’da zehir içerek intihar etmişti de Kıbrıs’a gelin gidememişti. Rizeli Nisa’nın anısına binlerce yıldan beri Kıbrıs’ta her gelin kızın kınasında kızlar Kırım’ın “Dillirga” türküsünü söyler oynarlar.
Kıbrıs’ı sevmek için bir nedenim daha var: Kıbrıs’ın antik adı ile başkenti Rize olan Sirkasya’nın antik adı aynı; A’LAZYA!
Şimdi, Rize İslampaşa Mahallesinde yaptığım sosyal tarih çalışmalarım sırasında da fark ettim ki, hiçbir şey bu mahallede tesadüfen ortaya çıkmadı. Benim Kıbrıs sevgim de, çocukluğumda kanımla çizdiğim Kıbrıs haritası da, bugün yaşadığım heyecan da, hiç biri köksüz duygular değildir. Rize ne kadar eski Türk toprağı ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de o kadar eski Türk toprağıdır.
37.yılında Rize’den selam sana sevgili Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti…
Selam olsun seni var etmek ve yaşatmak için canlarını ortaya koyanlara.