Emekli ve memur milyonlarca vatandaşı ilgilendiren son dakika açıklamasını Aralık 2023 ayı sonunda yapmıştı. Açıklayan kurumlar Merkez Bankası, TÜİK, İstanbul Ticaret Odası gibi kuruluşlar 2023 yılsonu enflasyonu tahminini sırasıyla % 58, 61.98, 74.88 açıklamış iken, Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise % 127,21 olarak açıklıyordu. Bu durumda memur emeklileri için oluşan enflasyon oranına göre verilen maaş zammı% de 49,25 oldu. Bağ-kur ve SSK’nın işçi grubuna ise daha düşük zamlar yapıldı. Son iki emekli grubuna verilen zam % 37,75 civarında oldu.
Ayrıca memur emeklilerine göre Kasım 2023 ayında 5 Bin TL’lık bir defaya mahsus Cumhuriyetin 100’üncü yılına ulaşılma ikramiyesi, emekli olma çeşidine göre maktu olarak ikramiye verilecekti ve bu karar göre verildi.
Fakat böyle bir para verilişi, acaba bir nebzede olsa rahatlık verebilecek miydi, işte o belirsizdi! Çünkü kış mevsimi başlamış oluyor. Yoksa memur emeklilerine verilecek olan maktu 5 Bin TL’lik fark, sonbaharın bitmesiyle kış ürünlerine gelen fiyat artışlarının ancak 12 ay boyunca artacak olan iki aylığını ancak karşılayacak (?)
Kış mevsimi sürecine özgü olarak kullanılacak olan gıda, aydınlatma, ısınma, giyinme ve barınma gibi ihtiyaçlarını da düşünürsek, verilen ikramiye maaşı artış farkı ilkbahara kadar gelecek zamları karşılayabilecek mi? Bütçeyi denkleştirebilmek için gelecek zamları da düşünmek elbette gerekirdi. Bütün bunları dikkate alınca, emeklilerin zor bir 2024 yılı kışı geçireceği açık oluyor. Zira bu maaş zamları enflasyonu önlemek için bu defa yılda bir defa olmak üzere yapılacaktır. Geçmiş dönemlerde 6 ayda verilmekte olan zam artık 6 ay olmayacak, sadece yıllık olacaktır.
Devleti yönetenlerin bu şekilde geçmiş yıla zam vermesi; sadece geçmiş dönemdeki enflasyon oranlarına göredir. İçinde bulunduğumuz dönem için oluşan beslenme-gıda, giyim ve barınma zamlarını ise karşılamayacağı açıktır. Bu nedenle, geçmiş yıl karşılamak için verilebilecek % de zam ise sadece o yılın fiyat artışlarını karşılamaktadır, gelecek yılda her ay için çıkacak zamları hiç karşılamayacaktır. Her ay için fiyat artmakta olduğuna ve fiyat artışları da yılsonunda tahmini olarak en az %’de 50 olduğunu farz edersek elbette ki geçmiş yılın fiyat artışlarına göre tespit edilen maaş artışları sadece geçmiş yıla ait olduğundan gelecek yıl için değildir. O halde verilmiş olan mevcut maaşa ek verilecek % de maaş artış oranlarına ilâveten 2024 yılındaki fiyat artışlarına göre maaş zamları çalışan ve emeklilere ek artışlar yapılmalıydı.
Fakat şu ki, ülkemizin değişik bir mali yapısı var. Batılı ülkelere mukayese ile orada devletlerin vergi sağladığı alanlar sanayii kuruluşları olur iken, ülkemizde sanayi kurumları yerine bankacılık sektörü vergi rekortmenlerinde en büyük payı almaktadır. Kısaca ülkemizin vergi gelirleri faizlere dayanırken, Avrupa’daki ülkelerin vergi gelirleri sanayi sektörüne dayanmaktadır.
Esasen enflasyonun asıl oluş sebebi bir ülkenin üretim yapamamasıdır. Elbette üretim olur ise de yapılan üretimin bedel olarak, aslında nüfusun ihtiyaçlarını ve ithal ettiği ürünlerine yapmış olduğu bedeli karşılamalıdır. Kısaca devletin harcamaları üzerinde üretim olmalıdır. Aslında üretim ile yapılacak ihracat gelirlerinin, dışarıdan ithalat giderlerinin üzerinde olmalıdır. İşte bu yok. Üretimimiz gün geçtikçe düşmektedir. Nüfusun artış hızına göre üretim yapılamamaktadır. 1985’lerde Avrupa’nın büyük ülkelerinin nüfusu ortalama 60 milyon civarında iken, halen öyle kalmıştır. Halbuki ülkemizin anılan tarihte 55 milyon civarında iken, doğu ve güneyden akan en az 20 milyon insanın gelişi ve iç nüfusun artışı ile şu anda 85 milyona dayanmıştır.
Fakat sanayimiz halen montaj sanayiye bağlı iken, bankaların kârlarına dayanan bir vergi toplama tekniği dikkate alındığında, nüfusu değişmemesine rağmen tarım ve sanayi gelirlerini arttıran Avrupa’ya göre sosyal adalette geride kalmış bir ülke durumuna düşülmüş olmaktadır.
Esasen, ülkemizde 1950’den itibaren günümüze kadar devamlı artmıştır, hiç düşmemiştir. Düşürülemeyen bir enflasyonun domino etkisi mutlaka olacaktır, bu da devalüasyondur. Yani fiyatların ülke içerisinde artması arkasından mutlak dış ülkelerin parasına göre ülke parası düşer. Bu durum kaçınılmazdır.
Şu bir gerçektir ki, enflasyon devletleri yıkan bir olaydır. Devamlı olarak enflasyonu yaşayan ülkelerin milleti de bozulma yaşar. Enflasyon sadece pahalılık olayı değildir, bir toplumu bozma aracıdır. Nitekim toplumun ahlakı bozulur: Borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alamaz; hırsızlıktan, soygundan, fuhuşa kadar hemen bütün yolları açar, toplum bozulmaya uğrar. Böylece enflasyon bir numaralı halk düşmanı haline gelir. Bu hususu toplumlar arası mukayese ile gayet rahat görebiliriz. Bir İngiltere’de, bir Fransa’da, bir Almanya’da veya Okyanus kıyılarında bulunan Avrupa ülkelerinde yıllık enflasyon 3-5 arasında gezer iken, ülkemizde yıllık enflasyonun 1950 yılından sonra günümüze kadar ise yıllar itibariyle en az yollara sari olarak % de 10, 15, 25, 60, 75, 90’a kadar çıkması ile geldiğimiz durum budur. Gerçekten de toplumumuz insanının dip noktasından, yönetimine kadar kurumlarımızda bir çöküş başlamıştır. Toplum idare sistemine kadar tam bir algı operasyonu ile toplum idare edilmeye başlamış, kuvvetler ayrılığı olarak Anayasa’nın altındaki tüzel kişiler bile üstündeki Anayasa’yı tanımaz olmuştur. Hâlbuki kendi insanı ve diğer devletlerle ilişkilerinde hassas olan bir İngiltere’nin bile halen yazılı bir Anayasası yoktur.