MUSTAFA HÜSEYİN USLU

Bir Toplumun Değerlerinden Olan Eğitim Sistemi Nasıl Bozulur.

  Türk eğitim sisteminin bozulması Atatürk’ün ölümü sonrasında başladı. Atatürk’ün vefatı sonrasında İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olurken, Başbakanlığı Celal Bayar (1937-1939) yaptıktan sonra, 1939-1942 tarihleri arasında Başbakan olan Refik Saydam, “Devlet A’dan Z’ye bozuktur” demişti.

Diğer taraftan, Mustafa İsmet İnönü, o günün şartlarından ileri gelen; 2. dünya savaşı sonuna doğru çok tehlikeli diplomatik bir hatada bulundu. Rusların yenileceği hareketinden Almanlarla gizli görüşmeler yapıldı. Ancak Ruslar’ın Berlin’e girmesiyle, yapılan bu görüşmelerin tüm evraklarını ele geçti. Türk-Rus dostluğunun çöktü. İnönü’nün çareyi ABD ittifakında araması üzerine, ABD bu fırsatı iyi değerlendirdi; Türkiye’yi zamanla avucuna almayı başardı.

İlk defa, 23 Şubat 1945’te Eğitim Anlaşması imzalandı. Anlaşma göre, ABD heyeti Türk ordusunu inceleyecek, gereken silahı ve muhimatının listesini çıkaracaktı. ABD heyetinin hazırladığı silahların mali külfeti için 27.Şubat.1946’da 10 milyon dolarlık kredi anlaşması imzalandı.

Alınan kredinin ödenmesine ilişkin olarak 6.Aralık.1946 tarihinde imzalanan ek anlaşmaya göre, ABD verdiği borç karşılığında Türkiye’de kullanacağı gayrimenkulleri satın alabilecekti. Bunun için de, 10 Şubat 1947’de mütekabiliyet kanunu çıkarıldı.

10 milyon dolarlık kredinin ilk taksidi 1947 senesinde alındı. Türkiye borçlarını aksatınca, ABD bu duruma karşı 10 Şubat 1947 tarihinde bir eğitim anlaşmasını önerdi. Türkiye ABD’ye ödemek yerine TC Merkez Bankası’nda bir hesap açıp oraya ödeyecek; ABD bu parayı Eğitim Anlaşması hükümlerine göre kullanacaktı.

Harcamalar, 5’i ABD’li, 4’ü Türk olan Eğitim Komisyonunca çoğunluk esasına göre alınan kararlar doğrultusunda yapılacaktı.

Anlaşmaya göre Komisyon ABD tarafından seçilen öğrencilerin ABD’e eğitimi, araştırma, öğrenimi ve diğer eğitim faaliyetlerinde bulunmasının şartlarını çiziyordu. Ancak diğer eğitim faaliyetleri masumane düzenlenmemişti.

ABD dışişleri seçilen öğrenci tiplerini her türlü finanse etme yetkisindeydi. Komisyon; Türkiye’de burs vermek, bursu alanı memur etme yetkisine sahipti. Harcamaları ABD dışişleri karşılayacaktı.

Komisyon, her yıl ABD dışişleri bakanına rapor sunma hakkına sahip olacak, Türkiye’de denetimsiz memur tayin edecek, öğrenci adı altında üniversitelere ajan yerleştirebilecekti!

Bu şatlardaki Eğitim anlaşması, 18.Mar.1950’de 18116 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı!

1950 yılında ilk nesil öğrencileri ABD’ye gönderildi. Bu gençler arasında, İTÜ İnşaat Mühendisi mezunu Süleyman Demirel’de vardı. ABD’deki eğitimi biter bitmez, ünlü Morrison Şirketi’nde çalıştı. 1953’te geri döndükten sonra Seyhan Barajı Proje Müdürlüğüne atandı ve kısa sürede 1955’te DSİ müdürü oldu. 27.Mayıs.1960 darbesi üzerine ABD’ye gitti. Bir süre sonra Türkiye’ye geldi. Bu arada, Demokrat Parti’nin devamı olarak 11.Şubat.1961’de kurulan Adalet Parti (AP)’sinin başına geçen 11’inci Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın 6.Haziran.1964 tarihinde geçirdiği ani kalp krizi (!) ölümü ile, 1962 yılında siyasi hayata başladığı AP’de, Partinin öneli isimlerinden Saadettin Bilgiç’in yerine  Başkanlığına geçirildi! ve 1965’da yapılan genel seçimini kazanması sonunda da, Başbakan oldu. 1957 tarihinde girdiği “Bilgi locası!” sayesinde, kimse bu kadar hızlı yükselmemişti.

Süleyman Demirel’den iki yıl sonra 1952’de Halil Turgut Özal ABD’ye gönderilmişti. Süleyman Demirel 1965’de başbakan olunca, Halil Turgut Özal’da danışmanı olmuştu. Kısa süre sonra da, Turgut Özal 1967’de Devlet Planlama Müsteşarı yapıldı.

AP’sine Kuvvet komutanlarınca verilen 12.Mart.1971 muhtırasından önce Halil Turgut Özal’ın ABD’ye gidip, Dünya Bankası’nda çalışmaya başladı. Dönüşünde de, Başbakan olan Demirel tarafından yine DPT’ye atandı. Bu sırada Dünya Bankası’nda görevli olan Kemal Derviş, Türkiye hakkında rapor yayınlamıştı.

Raporu hazırlayan Kemal Derviş İstanbul’da 10.Ocak.1949 yılı doğumluydu, Ekonomi tahsilini İngiltere’de tamamladı, sonra ABD’ye geçti. Kemal Derviş, Türkiye’ye dönünce, Bülent Ecevit’in danışmanı oldu. Sonra Dünya Bankası’na geçti. Yayınladığı raporda Türkiye’nin sanayiyi bırakıp tarıma yönelmesini ve IMF ile anlaşmasını önermişti.

Süleyman Demirel’in 24.Ocak.1980 ekonomik kararlarını, Halil Turgut Özal yazmıştı. 12.Eylül.1980 tarihindeki darbesinde, iktidardaki koalisyon hükümeti liderleri ve muhalefetin başındaki Bülent Ecevit  ihtilali yapanlar tarafından tutuklanıp, gözetim alınmıştı. Ancak Halil Turgut Özal serbestti. İhtilali yapan Kenan Evren onu darbe hükümetine bakan yaptı.

1983 yılında seçimler yapılacaktı. Kenan Evren eski siyasetçilere izin vermiyordu. Sadece 2 asker kökenli siyasetçi parti kurabildi. Halil Turgut Özal bu esnada ABD’ye gidip dönmesi üzerine, Kenan Evren, onun da, parti kurmasına  izin verdi. 1983 seçimini  H. Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP) kazanıp, Başbakan oldu.

Eğitim anlaşması imzalandıktan sonra ABD’ye gönderilen öğrenciler yukarıda izlenen şekilde devlet kademesine getiriliyor, yükseltiliyor ve hatta bir şekilde başbakan olabiliyordu. ABD ile yapılan bu eğitim komisyon hala aktif şekilde faaliyetlerini sürdürmektedir!

Türkiye’nin Sovyet tehdidi ile ABD’ye yanaşıp silah alabilmek için kullandığı kredinin geri ödenmesi kapsamında kurulan tam donanımlı söz konusu Eğitim Komisyonu, aradan geçen 68 yılda ne tuhaf ki, halen yürürlüktedir!

ABD, Türkiye’de izlediği modeli, dünyanın bir çok ülkesinde yapmaktadır. Eğitim kanalıyla, girdiği ülkelerden devşirdiği beyinleri, yüksek mevkilere çıkarmakta ve kullanmaktadır.

Sadece liderler değil, bakanlar, müsteşarlar, emniyet müdürleri hatta generaller… ABD’nin eğitim komisyonu adı altında çalışan teşkilatlarca eğitilip mevki sahibi yapılmaktadır.

Uluslararası Kalkınma Örgütü (AID) Başkanı Richard Podol 1975’te  şunu söylemiştir: “Yirmi yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan yardım programı bir zaman sonra meyvelerini vermeye başladı. Amerikan eğitimi alan önemli mevkiideki kimseler halen bulundukları örgütte ‘ilerici güç’ niteliğini taşımaktadır. Genel müdür ve müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere kısa zamanda geçmeleri beklenir. AID’in bütün gayretleri bu gruba yöneltilmelidir. Özellikle orta kademe yöneticiler üzerinde durmak yerindedir. Bu grubun gelecekte üst sorumluluklar mevkilerine geçecekleri düşünülürse, bütün gayretlerin bu kimseler üzerinde toplanması mantık açısından doğrudur.”  Bu durumda Türkiye’de ilk paralel devlet ABD’dir. Bundan vazgeçmemiştir.

Üzücü olan,  Türkiye’nin en iyi eğitim kurumları yabancıdır. İyi eğitim almak isteyenlere yerli alternatif yoktur. Bu nedenle nice parlak beyinler ABD’ye mecbur bırakılmıştır.

Son çare, Milli Eğitim Bakanlığı’nın iyi bir eğitim devrimi yapması şarttır.

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.