23.04.1920 tarihinde üç gün sonraydı.
Yaklaşık 3 yıl 6 ay öncesinin Çarlık Rusyasında ise 07.11.1 917'de Komünist ihtilali olmuş ve Rus Çar'ı devrilmişti. 4 yıldır iç çatışmalar da devam ediyordu. Başkomutan Mustafa Kemal, 26.04.1920 tarihinde Sovyetler Birliği kurucusu Vladimir Ilyich Lenin’e Kafkas Seddi’ni yıkmaya yönelik işbirliği ve destek için mektup yazıyordu. Neydi bu destek. Üzerinde güneşi batmayan imparatorluk adıyla bilinen Birleşik Krallığı (İngiltere), Türkiye'nin hemen kuzeyin doğusunda, "Azerbeycan-Gürcistan-Ermenistan" adında bir cetvel hizasıyla üç devlet türetmişti. İşte buna "Kafkas Seddi" adı verilmişti.
Mustafa Kemal, Sevr imzalanmasından altı ay önce 5 Şubat 1920 günü “Kafkas Seddi” üzerine şu açıklamaları yapmak lüzumunu hissetip, “Kafkas Seddi’nin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvoluş projesi sayıp, bu seddi İtilaf Devletleri’ne yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.” diyordu. Lenin’e gönderilen mektup bu konuşmadan 80 gün sonra; 26.04.1920 tarihinde yazılıyor ve bu mektuptan da, dört ay sonra; 24 Ağustos 1920 tarihinde iki genç devlet arasında yardım anlaşması imzalanmasından sonra Mustafa Kemal, şu ünlü sözünü söylüyordu: "Gözüm Sakarya'da, kulağım İnebolu'da."
Sakarya'da kazanılan 1. İnönü Muharebesiyle elde edilen askeri başarıdan sonra artarak devam eden Sovyet lojistik destekleri, Kurtuluş Savaşı’nın gidişatını etkileyeyen bir güç olmuştu. Sovyet Devrimi ile Türk Kurtuluş Savaşı; tarihin bu safhasında emperyalizmin boğmak istediği iki kader arkadaşı durumundaydılar. Atatürk ve Lenin ya birlikte yok olacak, ya da birlikte savaşacaklardı. Aslında Lenin, Anadolu'nun Mondoros Mütarekesi ile paylaşılmasına da karşıydı. Anadolu'da güçlü devletler topluluğu istemiyordu. Bu nedenle, tek çıkar yolun Ankara'da kurulup, ilan edilen TBBM'ne yardım etmek olduğunu anlamıştı…
Atatürk ve Lenin'in dostluğu; Türk-Sovyet jeopolitik işbirliği sonucunu doğurdu ve her iki devlet aynı anda yürüttükleri emperyalizmin karşısında yaptıkları savaşı başlattılar. Lenin'in yardımları olarak Rus silah ve cephanesinin pek çoğu Karadeniz üzerinden gelecekti. Bu arada, 1919-1920 tarihleri arasında Bahriye Mektebi mezunlarından 130 güverte, 55 makine ile beş denizci doktor, Osmanlı'dan Anadolu’ya kaçtı ve işgalcilerle işbirliği içindeki Osmanlı Donanması’nı terk ederek kuvayı-ı milliyecilere katılmışlardı.
Bu muvazzaf askerler, Karadeniz’de Rusya üzerinden deniz yolu ile temin edilecek lojistik desteğin ilk örgütlenmesini başlattılar. Kurtuluş Savaşı’nın denizde yapılacak cephesine gözünü bile kırpmadan giden, Anadolu’ya geçen bir avuç fedai ruhlu kahraman deniz subayı ve o dönemde silah altına çağrılan Karadeniz kıyılarının Türk balıkçısı ve gemicileri de devreye girmişti.
Genç TBMM elinde 5 ton kapasiteli 28 yaşlı gemi ve 5 ton kapasite altında kayık, taka gibi vasıtaların sayısı 300 civarındaydı. Hepsinin toplam taşıma kapasitesi takriben 7 bin 700 tondu. Buna karşılık, ilk sevkiyat 1920 Eylül’ünde başlamak üzere 1922 Ağustos’una kadar toplam 300 bin ton harp malzemesi; Rusya’nın Batum, Tuapse ve Novorosysky limanları üzerinden gönderilerek İnebolu, Trabzon ve Samsun limanlarına getirildi. Üstelik, Osmanlı Generali Kazım Karabekir’in 15. Kolordusu’nun doğudaki Ermeni zaferi sonrası mevcut savaş malzemeleri de Batı cephelerine taşınmıştı.
SSCB'den gönderilen 300 bin ton savaş cephanesi Trabzon, Samsun ve İnebolu üzerinden cephelere taşınmıştı. Fakat bu üç liman içinde İnebolu'nun özel bir yeri vardı. 1'incisi 300 bin tonun kabaca 180 bin tonu İnebolu’dan sevkedildi. 2'incisi, buradan cephanenin varış noktalarına erişmesi de gerekirdi. Önce Küre dağlarının aşıldı ve Kastamonu'ya oradan da Çankırı üzerinden Ankara’ya kağnılarla getirildi. Bu güzergah, "Gözüm Sakarya'da, kulağım İnebolu'da.", diyen Mustafa Kemal’e 30 Ağustos 1922 sabahı “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” komutunu verecek stratejik ortamın hazırlanmasında en büyük rolü oynamıştı. 9 Eylül sabahı İzmir’e giren Türk süvarilerine yolu açanlar; Kuvayı Milliye Donanması, İnebolu’nun kayıkçıları ve kağnıların başındaki kadınların ruhunda kimliğini bulan İstiklal Savaşı Yolu’nun kağnı donanmasıydı.
Netice itibariyle, Karadeniz’in birleştiriciliği ile şekillenen Türk Sovyet dostluğundan, jeopolitik sürpriz doğmuştu. 18 Mart 1921 tarihli, "Türk Sovyet Dostluk Antlaşması " yanında, Sovyetler’in Sevr Antlaşması’nı reddetmesi ve Misak-ı Milli sınırlarımızı tanıması Türkiye’nin Avrasya yönelişinin kapısını 98 yıl önce aralamıştı. Ancak bu dostluk bozulması projesine, bir taraftan son olarak gündeme sokulan İstanbul Kanalından başlamak, bir taraftan da ABD ve İsrail'in elbirliği ile sürdürülen Büyük Orta Doğu Projesi ile bitmek üzeredir.