MUSTAFA HÜSEYİN USLU

KARAKÖSE (AĞRI) İSYANI

Türkiye Cumhuriyeti, 1923’te kurulduktan sonra Anadolu topraklarında bir cumhuriyet kurma girişimi daha olmuştu. 1925 Şeyh Sait İsyanından sonra, isyancıların bir kısmı çevre vilayetlere, bir kısmı da çevre ülkelere kaçmıştı. Sığınıp örgütlenilen başlıca yerlerden biri de Türkiye İran sınırıydı. 16 Mayıs 1926’da Yusuf ve Taşo adamları, İran sınırını geçip Ağrı Dağı’na gelip civar köylerden hayvanları çalıp dokunulmazlık ilan etmişlerdi.

Bölgeye ön inceleme için gelen 28’in Piyade Alayı sorunun beklenenden büyük olduğunu gördü, birkaç çatışmadan sonrası çekildiğinde, çatışmada birçok askerin şehit olduğu anlaşılmıştı. İsyancılar “Türk askerini püskürttük, ezdik, Şeyh Sait’in intikamını aldık,” gibi milliyetçi söylemlerinin eklenmesiyle isyana, Bro Haski Tello ve eski Osmanlı Yüzbaşısı İhsan Nuri Bey de katıldı. İsyan dini bir ayaklanma değil, milliyetçi bir ayaklanmaydı. İlerleyen günlerde geniş çaplı bir taarruz planı yapıldı. Bunun haberini alan isyancılar birkaç kişilik gruplar halinde tepelere yerleştirdikleri adamlarıyla askerleri oyalayıp İran’a kaçmışlardı. İsyancıların varlıklarını sürdürdükleri her ay, katılımlar daha da arttı. İran hükümeti, isyana destek olmamıştı, ama bu süreçte sürekli girip çıktıkları İran sınırı dokunulmaz isyancılar için bir zırh gibi olmuştu.

Düzenlenen taarruzlar sonucunda ülkemizde isyancı kalmamıştı. Fakat İran Sınırı gerisinde toplu bir grup oluşturmuşlardı. Bunun yanında, bölge şartlarını iyi kullanıyorlar, çatışmalar sırasında üstün geldikleri de oluyordu. Vur kaç taktiği ile uzun süre başarılı olunamayacağını ve hedeflerine ulaşamayacağını düşünen isyancılar, mücadeleyi başka alanları taşıdılar. Dış yardım talebinde bulundular. Bu süreçte, Kürt-Ermeni dayanışmasını temsilen, 5 Ekim 1927’de Ermeni/Taşnak Lideri Vahan Papazyan’ın desteği ile bugünkü Lübnan/Bilhamdun’da kurulan Ermeni kökenli HOYBUN Örgütü devreye girdi. En başta Ermeni Taşnak Partisi isyanın planlanmasında önemli rol oynadı.  Ayrıca Ağrı isyanlarının devam ettiği sırada Müttefik olan aşiretler Suriye’de eşzamanlı saldırılar gerçekleştiriyordu. Süryaniler de, isyancılar arasında yer almıştı.

Dönemin gazeteleri, “Kürt örgütü teşkilatı ile Ermenilerin birleştiği anlaşıyor” başlıklı yazılar yayınlamaya başlamışlardı. HOYBUN örgütü ve asiler, Türkiye sınırına yakın yerlerde toplantılar yaptılar, örgüt binaları kurdular. Yapılan toplantılara, Ermeni Taşnak Cemiyeti’nden Emirizasyon ve Aris, İngiltere’yi temsilen de Yüzbaşı Moltfoltre katılmıştı. Türk basınına göre de ünlü ajan Lawrens, Bağdat’ta hoca kılığına girerek isyanı tetiklemekteydi.

İngiliz Yüzbaşı, Ermeni ve Kürt isyancılara şunları diyordu: “İngilizler, Kürtlere para yardımı yanında, silah ve mühimmat yardımı yapacaklardır. Ayrıca Nasturîler, Kürt kıyafeti giyerek isyana katılacaklardı. Yunanistan ve İtalya’dan gelecek silah yardımları da HOYBUN ‘un ortaya çıkmasıyla silahlı direniş, uluslararası bir boyut kazanmıştı. Türkiye karşısında kim varsa temasa geçilmişti. Temasa geçilen biri de Milli istihbaratın Temmuz 1928 raporuna göre, İhtilali Mukaddes Cemiyeti ile  de anlaşma yapılmıştı. Paris’te kurulan bu cemiyet hilafet yanlısı eski Osmanlıların temsilcisiydi. Bu cemiyetlerin anlaşmasına göre Van, Bitlis ve Erzurum’da Ermeni hâkimiyeti kabul edilecek, Kürtlere vaat edilen özerklik yerine tam bağımsızlık verilecekti. Fakat bu anlaşmalara rağmen yönetim kadroları ile işbirliği yapılmış da olsa, eski Osmanlıyı arzulayan bir kısım memur ve İslam Kürt kanaat önderleri, Ermeni ve Kürtlerle işbirliği yapıp Anadolu topraklarını onlara bırakmaktansa “Mustafa Kemal ile birlikte savaşırız” diyerek desteklerini sınırlı bir düzeyde bırakmışlardı.

Rizeli Ebülahrar Hasan Efendi de bunlardan biriydi: “-Ben hürler ve fedailerin babasıyım. Rize’de sözüm geçer, vallahi billahi şimdi Muhalif te olsam, bu hareket gerçekleşsin, onun en büyük dostu ve fedaisi olacağım, bir çete teşkil eder, Ağrı Dağını başlarına yıkarım, Müslümanlık başka, Mustafa Kemal Paşa’ya darılmak başkadır; bu dargınlık meselesini biz aramızda hallederiz,” demişti. İlâve etmişti: “-Bu aile meselesidir, vatanın bir zerresine canım feda olsun.”

Bu arada, HOYBUN örgütü, isyanı dünyaya duyurarak gerekli silahı topluyordu.  Tüm Kürk halkını ayağa kaldırmak amacıyla propaganda çalışmalarına başlamıştı. Fakat bu ayaklanmaya katılmayan Kürt aşiretleri de vardı. İsyana katılanlara göre de daha fazlaydılar. Aynı şekilde bölgedeki Türkmenler isyana katılmamıştı. HOYBUN örgütü ise İngilizlerden sağladığı telsiz şebekesi ile bir matbaayı, Ağrı Dağı’na göndererek, isyan Başkomutanı İhsan Nuri Beyin emrine vermiş,  gazete çıkarılmasını sağlamıştı. Çıkardıkları gazete ile Ağrı’da cumhuriyet kurduklarını, bayrak sahibi olduklarını belirtip, dış ülkelere mektuplar yollayarak tanınma taleplerinde bulunuyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti 1929 yılına kadar defalarca bölgeye operasyon gerçekleştirmişse de isyancılar, İran sınırında geçerek Türk ordusundan kurtuluyorlardı. Üstelik ana yolları bozup, demiryollarının demirlerini söküyorlar, bölge halkının mallarını daha fazla gasp ediyorlardı. İsyancılar hayvan kaçakçılığını 15-20 küçükbaştan 200 küçükbaşa kadar çıkarmışlardı. Bu hayvanları da İran pazarında satıp operasyonlarına kaynak oluşturuyorlardı. Devlet birkaç defa isyancılarla buluşmuş ve af konusunu görüşmüş, fakat isyan hareketinin liderleri, bunu reddetmişti. Dış devletlerin kışkırtmasıyla planlarının oldukça iyi işlediğine inanmışlardı: “Bağımsız bir Kürt devleti kurmak.” Taarruzları sırasında düşürdükleri Tayyare Bölüğü Komutanı Yüzbaşı Selahattin ile Üsteğmen Abdurrahman Şeref zorunlu iniş yapmışlar, tayyareleri isyancılar tarafından parçalanmış, pilotlara da çeşitli işkenceler yapılmıştı. İsyancılar çok kayıp vermiş ise de isyana katılan aşiretler ile mevcutlarını koruyorlardı.

1929’da Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Başvekil Mustafa İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve 1’inci Umumi Müfettiş İbrahim Tali Bey ile geniş bir değerlendirme toplantısı yapmıştı. Mesele kesin olarak çözülecekti. Ekonomik kriz sebebi ile bekletilen hazır para da bölgeye 300 deve silah, mühimmat ve 10 bin asker yığılmıştı. Bu arada İran Hükümeti de uyarılıyordu.

 

07 Eylül 1930 da hareket başladı. 14.Eylül’de İbrahim Ağa öldü, İhsan Nuri İran’a sığındı, 1000 kadar isyancı öldürüldü. Geriye kalanı kaçmıştı. Yakalanıp Adana Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılananlardan 34 kişi idam cezasına çarptırıldı.  Sözde Ağrı Cumhuriyeti yok edildi. Harcanan para 1930 yılı hesabı ile yıllık bütçesinin iki katına yakındı. 23 Ocak 1932 yılında İran’la yapılan anlaşma ile büyük ve küçük Ağrı dağının tamamı Türkiye’ye bırakıldı. 1938’de Karaköse olan ilin adı Ağrı oldu. Ağrı isyanı Şeyh Sait İsyanının aksine, amaçlanan Ağrı bölgesinde bir Kürt Devleti kurulmasıydı, ancak buna da fırsat verilmedi.

 

 

 

 

 

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.