MUSTAFA HÜSEYİN USLU

SON DEFA KANAL İSTANBUL VE MONTRÖ’YE GÖRE KANAL İSTANBUL ÜCRETLİDİR;LAKİN NEREDEYSE BEDAVADIR.

Kanal İstanbul’u ne amaçla yapmak istediklerini bildiğimiz kişiler, yapımına halk desteği bulmak adına algı desteği yapıyorlar. Boğazlardan neden para kazanılmaz? Veya Montrö Antlaşması tam olarak uygulansa ne kadar para kazanılır? Kimlerin yüzünden para kazanamıyoruz?

Algı operasyonu ile işin sonu hesaplanmadan, “Boğazlardan para kazanılmıyor, o yüzden Kanal İstanbul’u yapıp, para kazanacağız” şeklinde bir aldatma başlamıştır.

Bilindiği üzere, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, boğazların ve Marmara’nın statüsünü belirleyen bir antlaşmadır. Malesef, ülkemizi yönetenler dahil, okuma yazma bilen ve okuduğunu anlayabilen halkımızın yüzde 98’i bu antlaşmanın maddelerini hiç okumamışlardır.

Montrö Sözleşmesinin Maddelerine göre, antlaşma belgelerinin Fransa Devlet Arşivlerinde saklanacağı yazılıdır ve antlaşmanın garantörü Fransadır. Antlaşmaya göre, boğazlardan geçecek taşıtların ücretlendirilmesi altın frank cinsinden yapılacağı belirtilmiştir. 1936 yılında yapılan anlaşma döneminde, altının frank cinsinden değerini belirlemek için kullanılan birimdir. Altın Frank, yani Napolyon altını, 1805’te dolaşıma sokulmuş ve 1920’de milletler cemiyeti tarafından kabul edilen 0,290 gram saf altını içeren bir para birimidir.

Sözleşmenin imzalandığı tarihte altın-frank paritesi 1.20 olup, her sene güncellenir, altın-frank değeri hesaplanır ve boğazlardan geçen taşıtlardan ona göre tahsilat yapılır. Ancak emperyalizmin kucağına oturulan 1953 yılına kadar böyle iken, altın frank tedavülden kaldırıldı ve altın frank kuru, dolar karşısında en düşük değerde iken sabitlendi.

Dönem, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Ali Adnan Menderes dönemidir. Ve takip eden yıllar boyunca, bu düşük kur üzerinden, boğaz geçişlerini yapan yüzer taşıtlara uygulanan para tahsilinde, 29 yıl boyunca sömürüldük. 29 yıl boyunca yıllık 2 milyar dolar bir kaybımız oldu, kayıp geçen yıllara vurursanız gelir kaybımız 58 milyara ulaştı.

Yıl 1982. Darbeci dediğimiz, zamanın Cumhurbaşkanı da yapılan ancak 90 yaşına gelip, el ayaktan düşen ve sevilmez olan Kenan Evren, boğaz geçişlerinde uygulanan ücretin düşüklüğünü, Başbakanı olan esas mesleği asker olan Amiral Bülent Ulusu’yu uyarmasıyla, 1982’de rest çekildi; tedavülden kalkan “altın-frank yerine boğaz geçiş ücretlerinin dolar üzerinden alınacağı ilan edildi ve bu karardan sonra alınacak boğazlar transit geçiş ücretleri on misli arttırıldı.

Fakat bu karar ile birlikte Uluslararası denizcilik örgütü (IMO) dünyayı ayağa kaldırdı. Başta ABD, İngiltere, Yunanistan, hatta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Türkiye’yi resmen tehdit etti ise de, ancak 1983 yılında yapılan genel seçimle iktidara gelen ANAP Partisi Başbakanı Halil Turgut Özal, ilk iş olarak, darbe hükümeti olan Başbakan Bülent Ulusu’nun aldığı kararın kanun haline getirilmesini erteledi, uygulama yürürlükten kaldırıldı. Yani, yıl 1953’ten 2021’yılına kadar geçen 68 yıl boyunca İstanbul boğazından geçen gemilerden alınan gelir kaybımız yıllık 2 milyon dolardan en az 136 milyar dolara ulaştı. Bu da, adı üzerinde “Halil” bereketi olan Turgut Özal sayesinde oldu.

Aslında Montrö Antlaşması uygulansa boğazlar altın yumurtlayan tavuk gibi para kazanacak, ama dönem hükümetlerinin yargılanmayan ihanetleri sayesinde yıllardır para kaybediyoruz. Yani şu anda yapılmak istenen Kanal İstanbul’un maliyeti olarak çıplak hesaplanan paranın iki misli gelirden kaybımız var.

Buna karşılık İstanbul boğazından geçen gemilerden yıllık tahsilat ise dolar değil; yıllık 300 milyon lira civarında. Şu andaki ortalama 8,- TL. dolar kuruna vursanız, yıllık gelir kaybımız, eder TL üzerinden 37.500 milyon dolar. Bülent Ulusu Hükümetinin kararı uygulansa alınacak ortalama para ise 2 Milyar dolar. Varın siz düşünün..

2017 yılı rakamlarına göre, dolar kuru düşüktü. Şimdi ise 500 milyon gelir elde edebiliyoruz. Lakin, elde edilen paranın tamamı Boğazlar işletmesine kalmıyor: Boğazların güvenliği, işletme giderleri, fener bakımları, Klavuz kaptan ve diğer deniz hizmetleri gibi giderlere gider.

Peki, 18 yıldır başta olan iktidar bunu bilmiyor mu? Hiç buna dikkat etmemişler mi?

Evet, biliyorlar ve araştırdılar. Hem de kendi Mühendislerine. İktidar, altın-frank açıklamasını, dönemin Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı tarafından 7 Ocak 2011’de yapar, Kanal İstanbul yapma ilanını da 27 Nisan 2011’de yapar. Yani tam 3 ay 20 gün sonra. Açıklaması öncesinde de, Montrö Boğazlar Sözleşmesinde hesap edilen altın-frank hesabına göre, bu birimin dolara çevrilmesiyle elde edilecek kazancı da hesapladılar. Zararın 2 Milyar dolar olduğu hesaplanmıştı.  Yoksa yine mi kandırıldılar veya birileri gidip; “Reisim bak şuraya bir kanal yapalım, boğazlardan para kazanamıyoruz, projemiz sonrası para basarız burda, sonra kanalın hem iki etrafına bir sürü konut felan yaparız” mı dedi?  Vazgeçiren ne aşkıydı. Altın-Frank’ın güncellenen dolar hesabından neden vazgeçildi?

Özetle toplayacak olursak, Altın-Frankı düşük dolar kurundan uygulamaya koyan, Rol Modelimiz Ali Adnan Menderes’ti; bu düşük kuru devam ettiren de, 1983’te yine Rol Modelimiz Halil Turgut Özal’dı. Peki, 18 yıldır, tek başına ülkeyi yönettiği halde, altın-frankın güncellenmiş dolar kuruna geçmek yerine, ayrı bir iştiha ile doğal kanalımız yerine Kanal İstanbul yapmak isteyen kim? Dünya Liderimiz Recep Tayyip Erdoğan. Kim bunlar? Milletin adamları (!)

Ha… Birde arada kalan Ecevit-Erbakan; MC koalisyon; Sami Süleyman; Tansu Çiller-Erbakan ve Ecevit-Yılmaz ve Bahçeli koalisyon hükümetleri de var da, yazımın koşar adım giden akışını bozmamak adına geriye kaldılar; özür… (!)

Tek cümleyle, mevcut boğazlardan para kazanamadığımız koca bir yalan. Para kazanmama diye bir şek yok, “boğazlarrdan para kazanamama” var…

O halde Montö Sözleşmesi doğrultusunda  güncellenmiş geçiş ücretleri uygulanır ve para kazanılır; yapılacak iş oldukça basit.

Fakat, Kanal yapılırsa olacaklara bakalım: Vazgeçtim Marmara iç denizinin ölmesini, kanalın etrafına yerleştirilecek kalabalıklar ve İstanbul halkı, ikinci musluk olarak açıldan kanal ile Karadeniz’den Marmara’ya doğru akıp gelen dip akıntılarının da etkisiyle oluşacak hidrojen sülfat oluşumuyla ve ayrıca tüm İstanbul’u da etkileyecek çürük yumurta kokusundan durabilecekler mi?

Hadi bundan da vazgeçtik. Stagflasyon (durgunluk) ve fazla bütçe veren güçlü ekonomileri olan, Marmaray, Boğaz üst köprülerinde olduğu gibi, boğazlardan da geçmeyen gemi taşıtları için verilecek Hazine Garantileri sonucu, boğaz müteahhidlerine bu kanalın Devletimize devrine kadar ödenecek ve ülke insanımızın ve gelecek nesillerin üzerine kambur gibi duracak ipoteklerde  önemli değil diyelim; “Dünyayı bu güne kadar fitneye boğdum, sıra Karadeniz’e geldi.” diyen modern Deccal’ımızın savaş gemilerinin Karadeniz’e akması ile çok övündüğünüz nasıl bir plan yapabileceksiniz, ve;

Herşeyden önemlisi bir çevrilmedik Kuzey yanımız kalmıştı; İran zaten emperyalizmin kontrolü altında olması da, dikkate alındığında; Kuzeyimize yerleşen gemileriyle tam bir çember içine girmemizde mi akıl edilemiyor.? Halen aklım Sevr anlaşmasında, diyen bir ABD’ye nasıl güvenebilirsiniz?

Sonrası mı? Yeni bir Mustafa Kemal Atatürk ararsınız artık.!

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.