Site icon Söz Gazetesi

SÖZ KONUSU TÜRK DEVLETİYSE GERİSİ ASLA TEFERRUAT DEĞİLDİR…/ Mustafa Yıldırım

Zincirlenerek Kabe çevresinde kırbaçlanarak dolaştırılırken can veren, tulumbalarla gaz yağı püskürtülerek tutuşturulan Askeri merkezde, uyur uykularında yakılan genç Türk subaylarını unutma!

Unutma! Suriye-Der’a istasyonunda vagonlarda, Arap cembiyesiyle boğazı kesilen Türk kadınlarını, yaşlıları, çocukları, yaralı askerleri…

Unutma! Kumandan Mustafa Kemal’in askerlerini Halep’te arkadan vuran Faysal bin Hüseyin el-Haşimi eşkıyalarını!

Ağzına “Türk” sözü yakışmayanların ve “Türküm” diyemeyen Arap-Kürt şeyhleri artıklarının maşası olma!

Siz de unutmayın bunları ekran yıldızı Amiral-Generaller! Bu işler ekranlarda gezinmeye benzemez!

Siz daha da iyi okuyun!

“Mavi vatan” diye diye dolaşırken Yunanın işgal ettiği adaları soranlara “Onlara da sıra gelecek” ve “Zaten hepsini toplasan bir Midilli etmez” diyen; karalarda sınır taşımız neyse adalarımızdaki en küçük çakılın bile ölümünü savunulacak vatan parçası olduğunu umursamayan, her Türk gibi asker doğmayı unutmuş amiraller!

BAŞINA KARA HARAR MI GEÇİRDİLER?

10 Eylül 2010’da yalnız Cumhuriyet rejiminin değil, Türk devletinin de köklerini sökecek Anayasa değişikliği oylanıyordu ve bir operasyonla Cumhuriyet Halk Fırkası ile ilgisi kalmayan YTO-CHP’nin başına oturuveren kişi yurdun her bir yerinde nutuk atmaya başlamıştı.

Aklı, Ermeni kasabası Kızılkilise’de ve Eşkıya Seyyid Rıza ile Ermenilerin ortağı Türk düşmanı Baytar Nuri Dersimi’de kalmıştı.

2010 yıkım oylaması öncesinde ne Türk devletinden söz ediyordu ne de Anayasadan… Varsa yoksa “Recep Bey!” [Şimdiki kuyrukları da hiç eksik kalmıyorlar.]

“Seyyid” olduğunu ileri süren Kemal Kılıçdaroğlu el Karabulut Burdur’da kürsüden haykırıyordu:

Bizim kökümüz Ecevit’tir! İsmet Bey’dir!

Burdurlu Barkın Usta da dayanamayarak bağırmıştı:

Bizim kökümüz Atatürk’tür! Atatürk!”

Yanında kıpırdanan şık giyimli kişinin yakasındaki “CHP” rozetini görünce birden onun yakasına yapışarak “Kökümüz Atatürk’tür! Atatürk!” diye yinelemişti.

Şık giysili o kişi, pişkinlikle “Yönetime ileteceğim efendim!” diyor da “Haklısınız!” diyemiyordu! *

Başı-altı, sağı-solu da, kasaba politikacılığının önde gideniydiler!

*

Yıllar akıp geçti. Koşullar ağırlaşmış, ortam iyice zifiriye keserken umutsuzca soruyorlardı:

“CHP Başkanı kim olacak?”

Yanıtı kısa ve kesindi:

“Bir Türk olmayacak!”

ÖNCE ERDEMLİ VE MERT Ol, SONRA DA YÜREKLİ!

Türkçülük demek; hoyratlık, ona buna “biat” etmek, her ne gerekçeyle olursa olsun Türkçeyi aşağılamak, asmak-kesmek değildir!

Türkçülük, akıllı-sevgi dolu olmak, eşkıyaya karşı dirençli olmak, ekmeğine el konulanları, güçsüzleri korumak, yurdunun sınırlarını karada ve denizde korumak, oyuna gelmemek demektir!

Türkçü olmak, Arabdan-Acemden-Rusdan-Çinliden-Amerikalıdan, Avrupalıdan, Şeyh-Ayetullah çetelerinden medet ummamaktır…

Türkçü,  içlerindeki etnik damarlarını gizleyerek, Türk devletini sinsice yıkmaya çalışanların aldatıcı sözlerine kanmaz, böylelerinin “inançlı demokrat” görünümü altında yönetimi ele geçirmelerine izin vermez…

Türkçü, kimselerin kulu, kölesi olmaz! Tarikat maskeli Türk düşmanı Kürt-Arap şeyhlerinin müridi hiç olmaz!

Türkçü, Atina devletiyle işbirliği yaparak içimizde yeni İyon Birliği örgütlemesine, Türk topraklarında adların sinsice Rumca ile değiştirilmesine izin vermez! “Turizm” diyerek Yunan tanrılarını reklam edenleri ve Anadolu’yu işgal etme idealinden caymayan Yunanı geri çağıranları yurdunda barındırmaz!

Türkçü, özgürlüğünü parayla-pulla, şöhret budalalığıyla değişmez, baş eğmez, üç gün günlük sefa yerine ölümü göze alır!

Türkçü, “özü-sözü bir” terbiyesiyle ve onuruyla yaşar, onuruyla ölür!

  1. Yıldırım, Ankara, 27 Kasım 2015 – Ege dağları, 10 Kasım 2025

* Burdur’daki o kişi, Umut Oran idi ve Mr. Clinton ve Mrs. Clinton’la buluşarak sözde Kürt sorununu çözmeye kalkışmıştı! Daha sona CHP Başkan adayı da olmuş ve “Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı koltuğuna oturtacağım” diyordu.

 

Exit mobile version