İslam Dünyası’nın elinde bin dörtyüz küsur yıldır Kur’an var. Onu saygıyla kılıfı içine koyup öpüp başlar üstünde tuttuk ama hükümlerine uymadık, nedense. Ancak bunun Kur’an’la alay etmek olduğunu da anlamamış görünüyoruz.
Peygamber’in sözü vardır: “Kim Kur’an ile alay ederse Kur’an onu rezil rüsva eder.”
Durumumuz bundan uzakta değil, ne yazık ki…
Her peygamber mahşer meydanında kendi ümmetinden bir veya iki şikâyeti Cenab-ı Hakkın huzuruna taşıyacaktır. Hz. Muhammed S.A.V. ise sadece bir şikâyette bulunacaktır (Furkan Suresi 30. Ayet). O şikâyet şudur: “Ve Ka’lel Resulu Inne kavmu itteḫazu hazel Kur’an’e mefcura.” Kavmim (ümmetim değil dikkat buyurunuz!!!), ahz ve İttihaz ettiler, yani; Kur’an’ı tutup kaldırdılar. Fakat nasıl tutup kaldırdılar? Fiziki bir varlık olarak tuttular ama onu hayatın dışına ittiler!
Nasıl alay ediyoruz anladık mı şimdi?
İşte böyle:
Maun Suresine göre yönetimdekilerin kamu mallarına karşı zaafı varsa, talan ediyorsa ve sen de susuyorsan o hain sen ise alay eden umursamayan değil misin? Yine Maun Suresine göre, Kamu malına musallat olanın dini kitabı imanı olmaz, namazları da lanetten başka bir şeyle ödüllendirilmez! Kamu malının gitmesi gereken yere bir biçimde engel olmaktır lanetlenen bu icraat.
Peki, Sayıştay raporları ne diyor?
Kamu malının TALAN edilmesi bir şekilde onun gitmesi gereken yere bir biçimde engel olmak değil de nedir?
Meral Akşener Hanımefendi; “köprüler için 10 milyar dolar fazla para ödendi, bu hak mı?” diyor. Kime diyor? Yöneticilere. Ekonomi bizim işimizdir diyene!
Peki, bu nedir?
Gulûldür Gulûl!
Din üzerinden oynanan ihanetleri, yapılan kötülükleri, Allah ile Aldatmayı deşifre eden Kur’an Gulûlü bir ayet bünyesinde üç defa fiil olarak kullanır. Milletin, kamunun, yaşanan ülkenin değerlerinin veya millet hazinesinin üzerine zimmetlendiği kişilerin bunu suiistimal etmesinin adıdır Gulûl. Hz. Peygamberin Gulûle bulaşanlara beddua ve lanetlemeleri bulunduğu halde bu gün bütün bunların üstünü örterek bu yolu açan Emeviyi takdis eden ulema kesimi de bu lanet üzeredir.
Akif Beki tecdidi imanla, Hayrettin Karaman Hoca’nın, kâh Yeni Şafak kâh WhatsApp gruplarından ikazını sürdürüyor: “Bu iktidardan pek çok beklentiniz gerçekleşti, camiayı hayretle izliyorum, bak demedi demeyin, sonra Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz, iktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikâyetle doğruları söylemek caizdir diyemem.”
Ne diyor, ne diyor?
Pek çok beklentiniz gerçekleşti (yani dünya malına gark oldunuz fazlasıyla), bak demedi demeyin, sonra Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz. İktidara zarar verecekse iktidarın yapmış olduğu haksızlık ve yanlışlardan asla ve kat’a şikâyette bulunmayınız. Çünkü doğruları söylemek caiz değildir! Adalet yok demek değil midir o zaman? Peki, bu iktidar zalim olmamış mıdır o zaman?
Zalim iktidar için Allah Zuhruf Suresi 55.Ayeti’nde; Zalime itaat etmek Allah’ı taciz etmektir,” demektedir. Bunun karşılığında da Allah; “İntekamna! Bunu yapandan intikam alırım,” diyor.
Kamu hizmeti yapanlar eleştiriye/incelemeye (bunun adı da bu gün şeffaflık ölçüsüdür!) açık olmalıdır. Eleştirilere açık değilse mel’anete batmış, pisliğe bulaşmış demektir. Kur’an peygambere diyor ki; “Sen insanlara peygamber olarak risaleti tebliğ ederken onlardan onay alacak değilsin. Amma aynı toplumu yönetmeye talip isen Allah’ın sana verdiği Peygamberlik göreviyle bunu yapamazsın. O halde ne yapacaksın? Onlardan onay alacaksın. Biat dediğimiz şey budur. Hem de hem kadınından hem de erkeğinden onay alacaksın. Bu biatı da haksızlığa sapmamak şartıyla sana isyan etmemek üzere onlardan alacaksın. Haksızlığa saparsan onların isyan etme hakları vardır!
Kime diyor bunu?
Peygambere!
Ey yöneticiler, ey yandaşlar, ey eyyamcı bürokratlar ve ey keçi sakallı şeyhler sizin durumunuz peygambere göre ne derekededir acaba?
Osman bin Affan İslam Tarihi’nin gördüğü en büyük Gulülcüdür! En büyük talancıdır! Emeviler onu korumak adına “Hulefa-i Raşidin” diye bi sapkınlığı çıkardılar ortaya! Kur’an’da böyle bir tanım yoktur, yok! O Osman ki itiraz edenleri en büyük cezaya tabi tutmuştur. Şikâyet edenleri cezalandırmış şikâyet olunanları ödüllendirmiştir.
Şikâyet olunanlar kimlerdir?
Emevi şürekâsı…
Hz. Ali’ye göre 10. nesilde Yahudi’dir bunlar! Bunu bizzat Hz. Ali demiştir!
Ahha!!!
Siyasetini yürütmek için İslam’ı kalkan kılanlar genelde köken problemi yaşarlar! Her siyasi İslamcının değişmez kaderi budur! Bunu söyleyen kimdir? Meşhur “Bayrak” şairimiz Arif Nihat Asya’dır! Allah gani gani rahmet eylesin. Hem onu, hem Necip Fazıl’ı, hem Orhan Şaik Gökyay’ı, Hem Bardakçı nam vatandaşın babasını Ahmet Kabaklı’nın bürosundan tanıdım. O bakımdan her Siyasi İslamcı Türk’le farklı kökenden gelir ve bunlar daima dindar nesil ister nedense.
Dindar nesil ne demektir? Dindarlığın Kur’an’daki karşılığı takvadır ve Cenab-ı Mevla; “Takvanın ne olduğunu ve kimde olduğunu benden başka kimse bilemez,” diyor. Siz çalışıp bütün sayınızı yapıp sonucunu ona bırakacaksınız. Yani kim dindardır kim değildir bunu hiçbir Allah kulu bilemez. Hele de bir devlet başkanının dindarlığı tarif etmesi dindarlık adına çok tehlikelidir. Allah Kur’an’ında diyor ki; “Dindarlık (takva) insanlar arasında bir üstünlük ölçüsü yapılamaz. O Allah ile kul arasındadır!” Buna göre, başımızda müslüman bir yönetici gelsin diye oyunlar da oynayamazsınız! Bu Kur’an’a aykırıdır, şirktir!
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanvekili ve eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 04 Ekim 2021 günü, Birlik Vakfı’nın Çemberlitaş’taki genel merkezinde “Yeni Anayasa ve Öze Dönüş” konulu konferans verdi. Kahraman burada yaptığı konuşmada, yeni Anayasa çağrısında bulunurken, “Değişmez maddeler anayasaya konmamalıdır. Milletin isteği halinde değiştirilebilir. Yeni Anayasa’da ‘dinin’ olması gerekir,” demiştir.
Cumhuriyet Gazetesi’nin 04 Şubat 2012 Cumartesi günü saat 11:26’da verdiği makalede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Başbakanlığı döneminde “Muhafazakâr, demokrat, dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” sözlerini sarf etmişti. Tartışma çıkınca başka bir AKP’li vekil; “Hedefimiz dindar nesil yetiştirmektir bu demek değildir ki dinsizlere hizmet etmeyeceğiz,” deyiverdi. Son olarak AKP Gençlik Kolları Kongresi’ne hitaben yaptığı konuşmada Erdoğan dindar gençlik savunusunu sürdürdü: “Bu ülkede geçmişte yapılan hatalar milletimize de, ülkemize de çok ağır bedeller ödetti. Bu bedellerin tekrar tekrar ödenmesine, millete yeniden ağır faturalar ödetilmesine biz razı olamayız. İşte onun için biz gençlik diyoruz. En önemlisi de milli manevi değerlerine sahip çıkan, onları yaşatan, geleceğini geçmişinden aldığı güç, gurur ve ilhamla şekillendiren bir gençlik tasavvur ediyoruz. Altını çiziyorum modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum (Özgürlük Dünyası’ndan Nuray Sancar’ın haberi).
Yukarıda Cumhurbaşkanı’nın Başbakan iken söylediği sözler esasen Necip Fazıl’ın bir gençlik bekliyorum sözlerinden alınmadır. Babanzadelerin damadı Necip Fazıl’dan bahsediyorum. Yahudi kökenli şeyhülislam efendimizden yani!
Diyanet Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş da; “Din hayatın kendisidir. Ancak Müminleri bu hayatın dışına atmak istiyorlar!” diyerek bu trene hemen kuyruğundan atlayıvermiş. Bu açıklamadan dincilerin hayatın bizzat kendisini yaşadığı ve bunun için de hayatın dışına itilmek istendikleri gibi bir mana çıkarmamız bekleniyor. Ancak hayatın kendi akışının İsmetullah olarak adlandırıldığı bir yapıda bunu yaşayamıyorum ben kendime göre yaşayacağım diyenler Allah adı ile toplumu kandırmaktan gayrı iş eylemezler. Türkiye’nin bir numaralı belası dinciliktir (Siyasi İslam’dır).
Kanal İstanbul projesi için ‘RANT PROJESİDİR’ dediği günün gecesinde görevden alınan Mehmet Cahit Turhan için Sözcü’den Saygı Öztürk, göreve gelir gelmez ilk olarak en yakındakileri düşündü. Eniştesi Ali Kemal Yıldız’ı Trabzon Tarım İl Müdür Vekili ve Rize’de bulunan Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu Üyesi yaptı. Böylece, eniştenin çifte maaş almasını sağladı. Eniştesinin kardeşi Enver İskurt’u bakan yardımcısı ve PTT yönetim kurulu başkanı olarak atadı, çift maaş almasını sağladı. Karayolları İzmir Bölge Müdürü Abdulkadir Uraloğlu’nu Karayolları Genel Müdürlüğü’ne atadı. Uraloğlu, TTNET yönetim kurulu başkanı yapıldı ve onun da çift maaş almasını sağladı. Cahit Turhan, oğlu Mustafa Nusret Turhan’ı bir başka kurumun özel kaleminden Karayolları Genel Müdürlüğü’ne götürerek, Kanal İstanbul’un kontrol mühendisi yaptı. Cahit Turhan, biraz daha kalsa akrabalarının tamamını çift maaşlı üst görevlere getirecekti ama bakanlık dönemi için zaman kalmamıştı,” diye yazdı. Bu liyakatsiz bir atama değil midir? Cahit Bey Gürcü kökenli olduğu için midir yoksa bunlar?
AKP’li pek çok bürokratın çift maaş aldığı iddiaları gündemdeyken, Maarif Vakfı yöneticilerinin de çift maaş aldığı ortaya çıktı. Mütevelli Heyeti Başkanı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Birol Akgün, Mütevelli Heyeti Başkanvekili, Milli Eğitim Bakanlığı Bakan Yardımcısı Mahmut Özer, Mütevelli Heyeti Üyesi, emekli milletvekili Zekeriya Akçam, Mütevelli Heyeti Üyesi, emekli milletvekili Aşkın Asan ve Mütevelli Heyeti Üyesi, emekli milletvekili Cahit Bağcı çift maaşlılardan.
Ücretli çalışanların maaşından halk arasında stopaj denilen oranda kesinti suretiyle vergi kesilmekte ve bu vergi işveren tarafından vergi dairesine beyan edilip ödenmektedir. Ya da yıl içinde birden fazla iş yapılırsa ya da yıl içinde iş değiştirilirse bunun belli koşullarda vergi dairesine beyan edilip çıkacak ekstra verginin de ödenmesi gerekmektedir. Tabi bu “normal yurttaşlar” için. Ancak kamunun bir kısım çalışanlarına ballı kaymak denilecek düzeyde vergi avantajları sağlanmıştır. Bir kısım kamu çalışanı ne kadar, kaç yerden maaş/huzur hakkı alırlarsa alsın bunu ayrıca beyan etmemekte hatta başka bir düzenleme ile çıkacak ekstra vergileri de ilgili kuruma ödettirmektedirler.
Buna soyguna karşı çıkan var mı?
Var!
Kim?
Eski AKP milletvekili ve Recep Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı Mehmet Metiner, “Bürokraside çift maaş uygulamasına son verilmelidir. Makamın kendisi zaten payedir. Başka paylarla örselenmesine izin verilmemelidir. Bugünkü ekonomik koşullarda toplumun vicdanını rahatsız eden bu tür bir uygulama, siyasi kırıma dönüşebilir,” mesajını paylaştı. Bu aslında Kur’an’daki Emanet-Liyakat kurgusuna terstir söyleminin Türkçesidir. Ancak o da kendi akrabalarını atamada pek mahirdir. Verdiği cevap ise evlere şenlik bu kayırmaya mesnet olarak her Cuma hutbede okunan duayı gösterir: Akrabanızı tutun kayırın! O da Kürt kökenli tabii ki tutup kayıracak ne yapsaydı?
Peki, Kur’an, ‘Emaneti ehline veriniz,’ demiyor mu?
Peki, AKP’lilere göre ehil kimdir?
Cumhurbaşkanı öğrencilerle toplantısında ‘yeterli Kalifikasyonu (EHİL) olan’ kolay iş buluyor demişti. Bu nasıl bir kalifikasyon böyle?
Sayın Cumhurbaşkanı beni hiç yanıltmadı YÖK Başkanlığına atadığı Erol Özvar bu kalifikasyon sonucu mudur yoksa Gürcü kökenli olduğundan mıdır? Kendisine sormak isterdim. İyi bir Gürcü olduğu gibi Üniversite’ye de Gürcüleri ince ayarla doldurmuştur!
E, AKP’nin kuruluşunda da iki Ermeni var, ne olmuş yani diyebilirsiniz. Benim derdim o değil. Derdim Bakatalı Cumhurbaşkanına şu ayeti hatırlatmak!
İsra Suresi 60. Ayette bahsedilen Şecere-i mel’une denilen soy Emevi soyudur. Fahri Kâinat Efendimize, Yüce Allah tarafından, rüyasında gösterilen bu soydur. Neden bundan bahsediyoruz. Muaviye Kur’an’dan ve Hz. Muhammed’den intikam almayı hayatının amacı yapmış bir adamdır. Bütün emeli budur ve bunu yapmıştır, başarmıştır. Hz. Muhammed karşısında kılıcı ile başarılı olamadı fakat Emevi iktidarı boyunca Kur’an’ı hayatın dışına iterek ve dini Kur’an’dan kopararak başarılı oldular. Bu gün Sünni Müslümanlık adı altında dayatılan Sünni jargon işte bu Muaviye’nin bıraktığı yoldur. Ve bu gün Hz. Allah, Hz. Muhammed, Hz. Kur’an ve Hz. Muaviye hiyerarşisiyle bu şecere-i mel’une (mel’un soy) Hz. Peygamber’in getirdiği tevhid çemberi içine sokulmuştur. Hem Allah ve Kur’an şahıslaştırılmış hem de Yunan panteonu gibi bir mukaddesler çemberi oluşturulup içine bu saydıklarımız sokularak peygambere denkleştirilmiştir. Bu yapılan Allah’a ve onun muazzez peygamberine bühtan değil de nedir?
Emevilerin içinde bulunduğu Umeyyeoğulları Arap yarımadasına sonradan ve Kuzeyden gelmedir. Yani bu günkü İran’dan! Pers Kralı Dara Nabopolassar’ı yenince bir kısım Yahudi de Gürcistan’a giderek Bakata denilen yere yerleşmiştir. Bunlara Bagratlar ya da Pakraduniler denir. Bunları en iyi Aytunç Altındal anlatırdı kaynağı da Weisman Enstitüsü’nde bulunan Leonti Mroveli’nin M.Ö. V. yy’da kaynak verdiği bir kitaptır: Two Kings (İki Kral). Bu kitabı bendeniz İsrail’de görmüş ama bir nüshasını bile alamamıştım.
Evet, Siyasi İslamcılar köken olarak sıkıntılıdır. Bu yüzden de ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ arkasına sığınırlar.
Hâlbuki hem İslam’a hem de Türk Töresi’ne göre evlenmek için soy sop araştırması yapmak gerekir. Hele hele bu günlerde sperm bankasından aldığı spermlerle çocuk sahibi olanlar arasında yaşıyorsan bu haktır! Hak değilse neden İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık o zaman?
En iyi örnek de iki gün önce vefat eden Oğuzhan Asiltürk’tür. Milli Görüş’ün lideri olarak lanse edilen müteveffayı merhum Erbakan; “Ulan ne adın Oğuz ne de soyun asildir!” diyerek o zaman Kırıkhan İlçe Refah yönetiminde olan sonradan Yeniden Refah’ın İlçe Başkanlığını bir süre yapan İsmail Yıldırım’ın önünde paylamıştır. Adamımız Edebiyatçı Lütfi Ekiz ve Yayladağlı Elektrik mühendisi İsmail Ağabeyin de ortaokuldan arkadaşıdır ve Ermeni kökenlidir.
Diyeceğim o ki kökeniniz sizi ele verir. Benim için bir önemi yok ama kendinizi Kur’an tartısında iyi ölçüp tartın derim.