Sayın Cumhurbaşkanını uyaran Abdurrahman Dilipak Aslında “Me Too” Hareketi’ni mi İşaret Ediyordu?
Nedir bu “Me Too”?
5 Ekim 2017’de New York Times, Holywood’un ünlü yönetmeni Harvey Weinstein’ın yıllarca süren cinsel taciz ve tecavüz iddialarını detaylandıran bir hikâye yayınlıyor. Aktrisler Rose McGowan ve Ashley Judd iddiayı yapan kadınlar arasında öne çıkanlardan. Suçlamalar arasında kadınları kendisine masaj yapmaya ve çıplak seyretmeye zorlaması da var. Weinstein cinsel isteklerini yerine getirmeleri karşılığında kariyerlerinde ilerlemeye yardımcı olacağına da söz vermiş. Skandal ortaya çıkınca Weinstein, “çok fazla acıya neden olduğunu” kabul eden bir özür yayınlıyor ancak neredeyse otuz yıldır kadın çalışanları taciz ettiği iddialarını reddetmiş.
9 Ekim 2017’de İngiliz aktris Romola Garai, Guardian’a Weinstein’ın daha 18 yaşında bir çocuk iken kendisinin rol için seçildiğini söyleyen ajansı tarafından gecenin bir vaktinde Weinstein’in otel odasına yolluyor. Weinstein, Romola’yı otel odasının kapısında bornoz içinde çıplak halde karşılıyor. Bunu görünce “ırzıma geçilmiş gibi” hissettim diyor. Ama rolü de kapıyor!
10 Ekim 2017’de Weinstein’ın şiddetle reddettiği üç tecavüz suçlaması da dâhil olmak üzere 13 kadın daha taciz iddialarını New Yorker dergisinde yayınlar.
İtalyan aktris ve yönetmen Asia Argento, Fransız Rivierası’ndaki bir otel odasında Weinstein kendisinden soyunup kendisine masaj yapmasını isteyince istemeye istemeye masaj yapmayı kabul ettiğini, ancak daha sonra Weinstein’in ona tecavüz ettiğini söyledi. Weinstein “beni korkuttu, çok iriydi,” dedi. “Durmayacağını biliyordum, bir kâbustu,” diye beyanatta bulunuyor. Ardından Lucia Stoller adlı aktris olmaya can atan eski bir hevesli de Weinstein’ın kendisine tecavüz ettiğini söyler. Ancak üçüncü kadın derginin 10 aydır yürüttüğü soruşturma sonucunda yayınlayacağı makaleden adının çıkarılmasını ister. Argento, kendi olayının 1997’de Fransa’nın güneyinde Cannes’de meydana geldiğini, birlikte içki içtiklerini odasına gitmek için kalktığında Weinstein’in de gelmek istediğinde kabul ettiğini ancak içeride tecavüz ettiğini söyler. Şu an Evans adıyla anılan Stoller, 2004’te bir oyuncu seçimi toplantısına gittikten sonra yapımcı tarafından otel odasında banyoda cinsel tacize uğradığını söyler. Ama kimse sormaz onun otel odasında hatta onun banyosunda ne işin vardı diye?
Emmy ödülüne aday gösterilen eski “Sopranos” oyuncusu Annabella Sciorra, Weinstein’ın 1992’de New York’taki dairesine zorla girip ona tecavüz ettiğini iddia etti. Sciorra New Yorker’a “Olanlardan çok utandım. O zaman o kapıyı açmamalıydım. Açmamak için kendimle çok kavga ettim. Çok savaştım, ama yine de o kapıyı neden açtığımı bilmiyorum?” diyor.
Weinstein’ın birkaç filminde rol alan Mira Sorvino, New Yorker’a Weinstein’ın kendisine devamlı cinsel tacizde bulunduğunu ve onunla yatması için baskı yaptığını söyledi. Ancak rıza dışı seks iddiaları Weinstein tarafından kesin olarak reddedilir. Hollywood ünlüleri Gwyneth Paltrow ve Angelina Jolie de Weinstein tarafından taciz edildiklerini söyler. Paltrow, 22 yaşında bir çocuk iken ajansı tarafından önerildiğini söylerken tacizin boyutunu söylemez. A. Jolie de gençliğinde Weinstein ile “kötü bir deneyim” geçirdiğinden bahsediyor.
Bu Gwynet Paltrow’un orgazm kokulu bir mum ürettiğini; “Seksi, şaşırtıcı ve çılgınca bağımlılık yapan,” bir koku diye sunduğu mumun aslında sex sırasında kendi vajinasından akan sıvıyı bir kapta toplayıp mum hamuruna katarak ürettiği mumlar olduğunu bilelim. Mumu yakan kişinin mum yanarken aslında kendi vajina sıvılarını koklayacağını ve bunun onda bağımlılık yaratacağını iddia ettiğini bir kenara koyalım.
11 Ekim 2017’de Cara Delevingne de aynı tirene atlıyor ve Weinstein’ın kendisini taciz ettiğini söylüyor.
Rose McGowan, Weinstein’ın 1997’de, kendisi daha 23 yaşındayken Scream filminde rol aldığı sırada Sundance Film Festivali’nde bir otelde kendi odasına geldiğinde oral seks yaparak kendisine tecavüz etmekle suçladı. Weinstein, Avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada rıza dışı seks iddialarını “kesin bir dille reddetti”.
15 Ekim 2017’de İngiliz aktris Lysette Anthony, Weinstein’ın 1980’lerin sonlarında Lysette’nin Londra’daki evinde kendisine tecavüz ettiğini iddia etti. Ama kimse Lysette’ye ulan o. adamın senin evinde sen davet etmezsen ne işi vardı, hadi onu geçtik, onunla gecenin bilmem kaçına kadar kadeh tokuşturmazsan, yatak odana kadar gelmesine rıza gösterirsen bunun adı ne olur, diye sormadı. Sormadı çünkü Batı dünyasında hesap böyle işliyor. Adam yatak odasına kadar gelse de, hatta seks yapmaya kadın razı olsa da velev ki seks sırasında ters bir şey yaptın mı işte bu tacize tecavüze giriyor! Ben istemeden bana bir şey yapamazsın! Benim vücudum benim giysim. Sex özgürlüğü. Ben yatarım kalkarım bana kimse karışamaz ters bir şey olursa bu toplum cinsiyetçi toplumdur damgası yiyoruz! Öyle demiyor muydu “HEKİMOĞLU” dizisinde doktordan başka her şeye benzeyen hatun Nişantaşı oğlanıyla yattıktan ve bandanasını yıkadıktan sonra onu geri verirken; “Seninle yatmam seninle bir ömür boyu beraber olacağım anlamına gelmiyor. Bu bandananın benim evimde yeri yok,” diyordu. Ama bandana sahibine o gece en mahremini, minik serçe nam kadının dediğiyle; teninde en kuytusunu verdi ya, ne gam. Seksüel özgürlük! Geçelim…
Aynını bir TV kanalı, şerir dizi “SADAKATSİZ”in şerir oyuncusu kocasının kendisini aldatmasının intikamını almak için kocasının en yakın arkadaşının koynuna girdiğinde alt yazıda gözümüzün içine sokuyordu: “Masum Değiliz!” Sen yaparsan ben de yaparım. İkimiz de masum değiliz o halde hiçbir şey olmamış gibi yola devam! Kadın erkek eşitliği sekste de vardır mantığı! Aksi Cinsiyet ayrımcılığı oluyor ya! Toplumsal Cinsiyet bu ülkenin en önemli problemi ya! Hâlbuki her ikisinin de palavra olduğunu bizatihi bu ülkenin psikologlarının, hemşirelerinin akademik yayınlarında görüyoruz! Bu diziye aile ahlakını bozuyor diye ceza veren RTÜK kafası Hekimoğlu’ndaki o sahneyi anlayamamış sanırız.
Oyuncu Alyssa Milano, cinsel saldırı kurbanlarından bir dayanışma gösterisi için öne çıkmalarını ve “Me Too” hashtagını kullanarak başından geçenleri yazmasını ve bunu yapanları ifşa etmesini isteyince yazanların sayısı 200.000’i geçti. Böylece kadına karşı şiddete, taciz ve tecavüze hayır diyen ve bütün cinsiyetlerin ya da cinsiyetsizlerin adını savunmak için ve pipisine hâkim olamayan erkekleri söğüşlemek için müthiş bir kumpanya başlamış oldu. Hâlbuki Evan RachelWould twitterden; “bir “parti kızı” olarak görüldüğüm için utandım ve bunu hak ettiğimi hissettim. Orada olmamalıydım, “kötü” olmamalıydım.” diyerek bulunduğu sarhoş azgınlar meclisinde parti kızı gibi giyinip aşüfte hareketler yaparsan tecavüzün kaçınılmaz olduğunu söylüyordu.
Ardından birçok sosyal medya kullanıcısı da yaşadığı istismar hikâyelerini paylaşmaya başladı. İsimsiz kalmak isteyen bir Twitter kullanıcısı şunları söylüyordu: “19 yaşındaydım. Bana alkol aldı, zorla dilimi emdi ve göğüslerimi avuçladı. Sarhoş olduğum izin verdiğimden dolayı kendimi suçladım.” Hiç kimse 19 yaşında dışarıda biriyle alkol alıp aynı odayı paylaşırsan başına bu gelir demedi! Transseksüel topluluğun üyeleri, aktör ve şarkıcı Javier Munoz dâhil olmak üzere kampanyaya destek verdiler ve diğer homoseksüel erkekler de kendi deneyimlerinin ayrıntılarını paylaştılar. Tecavüz mağduru yazar Charles Clymer, görüşlerini Facebook’ta paylaştı: “Her iki cinsiyetin de tacize uğramasına rağmen “tecavüz kültürünün kadın düşmanı bir bileşeni var,” diyor.
MeToo Hashtag’i Birleşik Krallık, ABD, Hindistan ve Pakistan dâhil olmak üzere dünya çapında bir hareket oldu. Fransa’da Twitter kullanıcıları, kadınların saldırganlarının isimlerini ifşa etmeye ve onları utandırmaya teşvik etmek için #balancetonporc veya “Pis yaşlı ihtiyarı ispiyonla” ifadesini kullandı. Birden bire sosyal medya taciz tecavüz iddialarıyla dolup taşmıştı. Ancak durum gerçekten de böyle miydi? İşte Abdurrahman Dilipak garibinin dikkat çektiği şey buydu ve bunu TV’lerde Pelikan çetesi ile KADEM destekliyordu. İspatı da Müge Anlı programa başlarken çiçek gönderen Berat Albayrak’tı ve Müge Anlı #balancetonporc’un Türkçe karşılığı mıdır bilmem ama “yaşlıların genç kızlarla gezmesini diline dolamış görünüyor. Hiç de hoş değilsiniz yanınızdaki 25 yaşındaki kızlarla diyordu. Herkes yaşıtıyla gezmeliydi ona göre. Sanki ona soran vardı nasıl gezeyim diye! İşte Dilipak buna şiddetle karşı çıktı. Hatta Cumhurbaşkanı İstanbul Antlaşmasını kendimize göre yorumlarız diye cemaatlerin gazını almaya çalıştıysa da kızı ve damadına yenik düştü ki herkesi karşısına almak pahasına topa sert girdi ve karşı cepheyi suçladı. Acaba Cumhurbaşkanı bunun ardında ne vardı biliyor muydu? Ben bilmediğini düşünüyorum.
2018’e gelindiğinde iş değişti. Holywood, Bollywood ve diğer mesleklerden kadınların öne çıkıp tanınmış kişileri cinsel taciz ve tecavüzle suçladığı “Me Too” (Beni de becerdi, ya da ben de cinsel tacize uğradım) hareketinin bir aldatmacadan başka bir şey olmadığı ortaya çıktı.
Hollywood’un “Me Too” hareketi, dünyanın her yerinden cinsel taciz ve saldırı mağduru olan kadınları birleştirerek ve onlara ses vererek güya güçlü bir duruş sergilemişti. Ancak buradaki amaç lezbiyenleri, transgenderleri, homoseksüelleri, panseksüelleri bir araya getirerek seksüel özgürlük isteğini zorla dayatmaktı topluma. O Avrupa toplumu ki zaten bunu dibine kadar yaşadığı halde kilisenin karşı çıkmasına rağmen kiliseyi (Vatikan’ı) değil LGBT’yi tutmuştu. Son yüz yıldır bilimsel devrimle neredeyse bütün üyelerini kaybeden kilise çar naçar LGBT’yi kabul etti. Aynı bela şimdi Yahudilerin ve Müslümanların başındadır! Abdurrahman Dilipak işte bunu işaret etmişti. Kendisini hiç sevmem ama ilk defa haklıydı! Ve dikkat ederseniz “Me Too” hareketini ilk yazan ve savunanlar da Hürriyet gazetesi’nin gazeteci Sebahattin Önkibar’ın deyimiyle 5 homoseksüel köşe yazarları olmuştu. Dilipak son derece haklıydı, yani.
İşin ilginç tarafı feminist teorisyenleriyle ünlü Fransa’da feminist fikirlere olan direnç bütün hışmıyla “Me Too” hareketine karşı bir cephe oluşturmuştu. “Me Too” dünya çapında hızlı bir ivme kazansa da aralarında ünlü Fransız aktör Catherine Deneuve’nün de bulunduğu 1000’den fazla ünlü kadın, Fransız Le Monde gazetesine “Me Too” hareketini eleştiren açık bir mektup yazdılar. Artık meşhur olan bu mektupta, ünlü çizgi film karakteri Pepe Le Pew gibi, erkeklerin kadınları rahatsız etme hakkı olduğunu savundular. Mektupta, “tek suçları bir kadının dizine dokunmak veya bir öpücük çalmak sebebiyle işyerinde disiplin cezası almış” erkeklere destek vererek, bir erkeğin bir kadına, hatta beceriksiz bir kadına pas verme hakkı olduğunu savundular. Bu hareketin kendini beceriksiz ve pis olarak işe yaramaz görecek kadını “onore” edeceğini ve kadının kendisini istenilen biri olarak hissedeceğinden “rahatsız etme özgürlüğünün” de “cinsel özgürlük için vazgeçilmez” olduğunu savunuyorlardı.
Üst düzey bir moda tasarımcısı olan ve Türk kadınlarının onun tasarımlarından bir tanesine sahip olmak için can attığı Donna Karan, Hollywood’un kralı Harvey Weinstein’e yöneltilen bir dizi cinsel taciz iddiası karşısında Weinstein’i savunarak; “Şu anda rezilliği çıkan bu adam tarafından avlanan kadınların aslında kışkırtıcı giyinerek bunu “talep ettiklerini” söyledi. Daily Mail de bunu 10 Ekim 2017 Salı günü servis etti. Donna Karan’ın yorumlarına kınamalar yağmur gibi gelince, DKNY moda evi kurucusu Donna Karan yorumlarının bağlam dışına çıkarıldığını ve haddini aştığını söyleyerek buna daha fazla cevap vermeyeceğini belirtti.
Takip eden Pazar akşamı da Karan, CinéFashion Film Ödülleri’nde kırmızı halıda uzun süredir arkadaşı olan Weinstein ve aleyhindeki iddiaların sorulduğu bir röportaj verdi. Röportajı aşağıdaki linkten edinebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?time_continue=5&v=BNWqhOqUCfs
Röportajında Karan şöyle diyor: “Çevremize bakmamız, ne söylemek istediğimize ve bunu nasıl söylemek istediğimize dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum.” “Bunun Harvey Weinstein ile bir ilgisi yok. Bugün dünyanın neresinde olursa olsun kadınların nasıl giyindiklerini ve bir şey istediklerinde sadece kendilerini teşhir ederek istediklerine ulaşacaklarını sandıkları bir dünyada yaşıyoruz, kabul etmediğim işte budur, biliyorsunuz.” Devamında ünlü modacı şöyle diyor; “Ne istiyorlar biliyor musunuz?” “Bela istiyorlar, bela!”
Dünya genelinde kadınlara çok kötü muamele edildiğini söyleyen Karan; “Bunu bizim ülkemizde görmek çok zor ama bence kendimizi nasıl sergileyeceğimizi bilmemiz bunun önüne geçmek için önemlidir. Kendimizi karşımızdakine kadın olarak nasıl tanıtıyoruz? Ne soruyoruz? Soruyu sorarken aslında neyi soruyoruz ve ne istiyoruz? Tüm duygusallığımızı ve tüm cinselliğimizi sunarak mı bunu istemeliyiz?”
Bu mesele aslında Türk TV ve Sinemasının da problemi değil midir?
Weinstein’ın kurbanı olduğunu iddia eden televizyon haber sunucusu Rose McGowan, Karan’ın “acınası” olduğunu tweetleyerek, “Ahlaksıza yardım ve yataklık etmek de ahlaki bir suçtur,” diye yazar ve DK’a “Sen süslü bir elbise içinde bir pisliksin,” der. Peki, McGowan’ın kendisi ne yaptı?
Rose McGowan, 1990’larda Weinstein’a dava açmıştı, ancak mahkemede 100.000 Dolar karşılığında çenesini kapama ve Weinstein’ı, yani kendini becereni de ifşa etmeme anlaşması imzalamıştı.
Hem yatacaksın hem ağzını kapamak için parasını alacaksın hem de ahlaksız beni düzdü diye feryat edeceksin. Asıl ahlaksızlık bu değil midir? Önce bir aynaya bak!
Weinstein’i savunduğumuz düşünülmesin sapığın durumunu inceleyelim sosyolojik olarak. Önce yukarı çıkacaksın bulutların ötesine ve kendini Hollywood’un tanrısı ilan edeceksin, sonra talih değişecek. Para darlığı, gişe gelirlerinde yaşanan hayal kırıklığı ve önemli elemanların işten ayrılmaları nedeniyle asabın daha da bozulacak. Diğer filmlerinin hiç biri “Ucuz Roman” ve “The English Patient” gibi iyi bir gişe geliri yakalayamayınca psikolojik yıkımın olacak. TV sunucusu Lauren Sivan, Weinstein ile 2007’de olduğunu iddia ettiği bir karşılaşmayı ayrıntılarıyla anlattığında bunu açıkça görebiliyoruz. O sırada bir New York kablo kanalında çalışan Lauren Sivan, Weinstein’ın onu halka kapalı bir New York restoranının koridorunda köşeye sıkıştırdığını ve önünde mastürbasyon yaptığını söylüyor. Ancak Amerika’da meşhur olan bir deyiş vardır; “Ünlü isen Avukatın yaman olmalı!” Hollywood’un en güçlü figürlerinden biri hızla düşüyordu ve bu ellerde düşenin dostu yoktu. Hele de Yahudi Siyonistler arasında bela isen. Tamamıyla bir Yahudi malı olan Hollywood’un gelirlerini kurtarmak için sanırım Yahudiler anlaşarak Weinstein’i sattılar. Bir işaretle herkes konuşmaya başladı. Bu Weinstein için yolun sonu demekti.
Bollywood’un ünlülerinden, Karan Johar, “Me Too” Hareketini şöyle ifşa edecekti: Birine vücudunuzun en mahrem bölümlerinin fotoğraflarını göndermek hiç hoş değildir. “Karan’ı Aramak” adlı gösterisinde, birini öpmenin ya da mahrem yerlerinizin resimlerini birine göndermenin hoş olmadığını söyledi.
Johar şovunda şöyle patlar: “Birine yaklaşmak, yakınlaşmak için rızasını nasıl alıyorsunuz? İstiyorsunuz! “Bunu kabul ediyor musunuz?” veya “Bunu yapmak istiyor musunuz?” diye sormalısınız. “İnsanların birlikte oldukları birinden aldıkları sözlü ve sözsüz iletişimi anlamaları önemlidir. Bunlar temel bilgilerdir; genellikle unutmaya eğilimli olduğumuz temel bilgilerdir. Birisine yaklaşırsan, yakınlaşmak üzereyken, rızasını nasıl almazsın? Ayrıca, özellikle istenmediğinde taciz olarak kabul edilen, sanal âlemde yapılan bazı şeyler de çok çirkindir. Birine özel bölgelerinizin fotoğraflarını göndermek hiç de hoş değildir! Birini öpmek veya sarhoşken uygunsuz bir şekilde ona dokunmak hoş değildir. Birisi açıkça rahatsızlığını dile getirdikten sonra bile cilveli mesajlarda ısrar etmek kesinlikle hiç hoş değildir! Başkalarının sizin için belirlediği sınırlara saygı duymalısınız ve işte tam da bu sizin onayınızı istediğiniz ve yanıta her zaman saygı duyduğunuz şey olmalıdır.” “Sekste rıza yoksa bu cinsel tacizdir, kabul ama o ana gelene kadar neden rıza gösterirsin de engel olmazsın, asıl sorun budur!” Öyle “Hep bana Rabbena,” kurumu yok yani.
Hem düzülmek için ortamı hazırlayacaksın, hem de beni düzdü diye bas bas bağıracaksın!
Yok, öyle yağma!
Benim meselem bu da değil aslında. Benim meselem son yirmi senedir “Müslümanım,” diyen bir yönetim altında ahlaki kuralların ve törenin ayakaltı edilmesine ses çıkarılmaması bir yana buna göz yumulmasıdır! İşte ahlaksızlık budur!
Benim meselem Batı normlarını Batı Kültürünün uzantılarını Türkiye’de Türk toplumuna dayatmaktır. Batıda seks özgürlüğü vardır. Ancak bizdeki gibi babanın evinde kalacaksın ve özgürüm ayağına onu takmayacaksın anlayışı yoktur. 20 senemi harcadığım bu toplumda kız buluğ çağına erdiğinde baba/anne ilk prezervatifi eline tutuşturur ve “gebe kalma kalırsan kendine yol bul,” der. 14 yaşında gebe kızların geceyi dışarıda parklarda veya otobüs duraklarında geçirdiğine bu satırları yazan çok şahit olmuştur. Kadına tacize hayır diyen diğer bir TV kanalında ABD’de öldüğü saptanan Esra Shatto hamile kalınca böyle yalnızlığa itilmiş ve ölmüş olmalıdır. Yani sözün kısası baba evinde oturup özgürüm lafları etmek kolay. Bide kendi başına de de göreyim. Dersen Esra Erol’un yaptığı gibi, “İzmir Belediye başkanım var sana ayakların üzerinde durman için iş bulalım,” demek de hem doğru değil hem de ahlaki değildir.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir…